Salı, Kasım 06, 2007

Damanhur Federasyonu

Blog yazısı tadında başlayıp, esas konumuza geleceğim.

Bir süredir Alternatif Yaşam Planlamasındaki yazılarıma ara verdim. Son iki haftadır kendime ait zamanımın (ki bu çok az) büyük bölümünü yoğun olarak müzik ile geçiriyorum. Takip edenlerin bildiği üzere Co-Part grubunda bas gitar çalıyorum. Kendimize Aralık ayında bir yerde çalma hedefi koyduk. Provalarımızı bu hedef üzerinde yoğunlaştırdık. Ayrıca önümüzdeki haftaiçi bir partide çalacağız. Partide çalmak, barda çalmayı planladığımız repertuarı denemek için iyi bir fırsat olacak.
Bu yoğun koşuşturmaca eşimde "yazar mısın? müzisyen misin?" sorgulamasına yol açıyor. O'na göre birinde karar kılmam lazım. Ben, her seferinde Woody Allen örneğini veriyorum. Yazar, yönetmen, oyuncu ve müzisyen. Az bilinir ama Woody Allen, bir caz grubunda klarnet çalar. Geçen sene grubu ile Türkiye'de bir konser vermişti. Filmlerinde kullandığı müziklerin bazıları, grubu ile çaldıkları parçalardır. Gerçi uzağa gitmeye gerek yok Zülfi Livaneli için de benzer özellikleri sıralayabilirim.


Gelelim esas konumuza... Uzun zamandır Örnek Modeller başlığı altında Dünyaca tanınan iki alternatif/eko yaşam modelinden bahsetmek istiyorduk. Damanhur Federation ve Findhorn sizlerle paylaşmak istediğimiz iki büyük oluşum. Bu yazımızda Damanhur Federasyonu hakkında bilgi vermeye çalışacağız.


Damanhur hakkında Türkçeleştirilmiş detaylı bilgiyi Buğday Dergisi sayfalarında buldum. Bu yazıyı aşağıya kopyalıyorum. İsteyenler yazının aslına linkinden ulaşabilirler.

Damanhur Federasyonu internet üzerinden Meditasyon eğitimi de vermekte. Damanhur Federasyonu ile ilgili yazacağımız ikinci yazıda bu konuya değinmek istiyoruz.

İTALYA'DA BİR EKOLOJİK YAŞAM MODELİ, DAMANHUR FEDERASYONU.

BATIDAN doğuya pek çok ülkeden insanı, dili Damanhur’da buluşturan; inandıklarını yaşama isteği... 700’den fazla yaşayanı, yılda 400’den fazla ziyaretçisiyle, Alpinlerin eteklerinde bambaşka bir yerleşim Damanhur. 1977 yılında Oberto Airaudi’nin önderliğinde ruhani amaçlarla kurulmuş küçük bir komünken, şu an Damanhur Federasyonu olarak adlandırılacak kadar büyümüş.

1979’larda ilk yerleşime geçildiğinde 5 küçük ev kurulmuş Damanhur’da. Kurulduğu günden bu yana ekonomik, sosyal ve kısmen ekolojik sürdürülebilir bir model oluşturulmaya çalışılıyor.

Damanhur felsefesine göre, her insan büyük güçlerin olduğu ruhani sistemin bir parçası. Her birey aynı kutsal yapıyı paylaşıyor. Farkındalık, sahip olunan bu potansiyelin hatırlanmasını sağlıyor. Aydınlanmayla yaşanan bu süreç Damanhurlulara göre reenkarnasyonla tekrarlanıyor.

Burada insanlar birbirlerini farklı isimlerle çağırıyorlar. Damanhur’da yaşayan herkes kendine yakın hissettiği bir hayvanın ismini alıyor. Bu insanın aklına, "Peki aynı ismi benden başkası da alırsa ne olacak?" sorusunu getiriyor. Çözüm gerçekten çok hoş; isim almak isteyen kişi önce birlikte çalıştığı insanlara danışarak bu ismin kendisine uygun olup olmadığını öğreniyor. Olumlu yanıt alırsa o ismi komünde başka kimse kullanamıyor. Kişi, Damanhur sınırları içerisinde hep bu ismiyle çağırılıyor. İsteyen 3-4 yıl sonra bir bitki ismi de seçebiliyor.

Komüne gitmeden önce Damanhur’un eski yaşayanlarından ve federasyonun dış ilişkilerinden sorumlu Lepre ile bağlantıya geçtim. Hasır şapkası ve gülen gözleriyle karşıladı beni tren istasyonunda. O kadar tanıdık ve sıcaktı ki...

Damanhur’da 44 küçük ev, co-housing (ortak paylaşım) sistemiyle yaşıyor. Örmeğin, Lepre’nin evinde yaşayan 13 kişi, tamamen kendi istekleriyle biraraya gelmiş ve yaşamaya karar vermişler. Co-housing ile evde yaşayanlar her ay kazandıkları parayla ortak bir bütçe oluşturuyorlar, yiyecek, temizlik malzemeleri, faturalar gibi sabit masraflar bu bütçeden ödeniyor. Geriye kalan parayı kişisel ihtiyaçlara göre dağıtıyorlar. Her gün bir kişi, İtalya’nın eşsiz mutfağından yemekler hazırlıyor ev arkadaşlarına, bir kişi de temizlik yapıyor. Buffalo ve Lepre’den öğrendiğim kadarıyla, her ne kadar kişi kendi isteğiyle Damanhur’da yaşamayı seçmiş olsa da, bu yapıya alışması zaman alıyor. Damanhur’un felsefesinin "Her şey değişimdir" temeline dayanmasının nedeni sanırım bu.

Damanhur’luların ayrıca kendilerine ait para birimleri, günlük gazeteleri var. Yaşayanların yüzde 80’i Damanhur’da çalışıyor.

Özellikle son dönemde yapılan evlerde; aydınlatmadan, kullanılan yapı malzemesine, boyaya kadar ekolojik ürünler tercih ediliyor. Kullanılan taşların bile bölgeden seçilmesine özen gösteriliyor. Damanhur’da peynir, tekstil fabrikaları vb. yanı sıra farklı kentlere yayılmış ekolojik yapı malzemeleri üreten fabrikaları var.

Modernleşen dünyamızda (!) bir ürünün üretildiği yerden kullanıcıya ulaşıncaya kadar geçirdiği süreç o kadar uzun ve zahmetli ki... Damanhur’daki fabrikaları görünce özlediğim bir şeyleri hatırladım. Çalışanlar da enerjilerini, bir yerden bir yere yetişmek, otobüs, vapur yakalamak ya da trafikle boğuşarak harcamıyorlar.

Evlerde aydınlatma foto voltaiklerle (güneş pilleri) sağlanıyor, daha büyük enerji ihtiyacını karşılamak için solar paneller kullanılıyor. Atık su, biyolojik arıtımdan geçerek sulamada kullanıyor ya da doğaya bırakılıyor. Evlerde atıklar, cam, plastik, kağıt, alüminyum, organik ve diğerleri olarak ayrılıyor. Kullanılan deterjanlar da ekolojik. Bazı ailelerin ekolojik tarım yaptıkları sebze bahçeleri, hatta kümesleri bulunuyor.

Geliştirilen bir modelle, Damanhur’da kalıcı yaşayanlara veya başka bir yerde yaşayarak düzenli ziyaretlerde bulunanlara sunulan farklı vatandaşlıklar var.

Gezme fırsatım olamadı ancak, Damanhur’un 20 yıllık çalışmaların sonunda yerden 4 bin metre aşağıya gizlenmiş, mozaikleri, cam, boyama ve heykelleriyle zengin yeraltı tapınakları olduğunu öğrendim. Bu tapınaklar, sanatçı ve teknik uzmanların desteğiyle on beş yılı aşkın bir sürede inşa edilmiş. Tapınakların kapladığı alan 6 bin m2, en yüksek yeri 70 metre olan uzun koridorları var.

Damanhurlulara göre insanlık, ruhani ve maddi dünyanın bir parçası olarak önemli bir rol oynuyor. Tapınaklar toprak ve yaşayanları arasında onları senkronik çizgilerle bağlayan köprüleri sembolize ediyor. Bu tapınaklar aynı zamanda Damanhur’luların paylaştığı ortak idealin yaratıcılığı ne denli körüklediğini de gösteriyor.

Damanhur’un ilk kurulduğu günden beri korunan "Kutsal Bahçe" olarak adlandırdıkları bir yer var. Bu bahçeye ritüelle giriliyor, özellikle doğal ekosisteminin bozulmamasına çalışılarak Damanhur ruhunun yaşatılması amaçlanıyor.

Damanhur’da pek çok sanatsal çalışma da var; cam ve mozaik atölyelerinde burada yaşayan insanlara da dersler veriliyor. İlk sanatsal çalışmalarına kendi felsefelerine uygun olan ünlü eserleri, tanrıları kopyalayarak başlamışlar. Daha sonra yaratıcılıkları geliştikçe kendi özgün çizgilerini bulmuşlar.

"Yaprak sevince çiçeğe durur

Çiçek sevince meyveye..."*

Damanhur’un anaokulundan başlayarak 8. sınıfa kadar eğitim veren bir okulu da var. İtalya’da çocuklar devlet okullarına ve özel okullara gidebildikleri gibi "evde eğitim" şansına da sahipler. Damanhur’daki okul da evde eğitim sistemine göre çalışıyor. Lepre, okulun ilk öğretmenlerinden. Kendi hazırladıkları müfredatlarını farklı tekniklerle uyguluyorlar. Yasal olarak, çocukların her yıl devletin yaptığı seviye tespit sınavına girmeleri gerekiyor, böylece diğer okullardaki düzeyi yakalayıp yakalamadıkları kontrol ediliyor. Okul tatil olduğu için sadece bir öğretmenle tanışma fırsatım oldu. Bir yandan sınıfını boyuyor, diğer yandan da benimle sohbet ediyordu. Sınıf mevcutlarının az olduğunu, özellikle proje bazlı eğitimi önemsediklerini, var olan Montesorri, High Scope gibi eğitim modellerini harmanlayarak kendilerine özgü bir modeli uyguladıklarını ve ihtiyaçlarına göre geliştirdiklerini aktardı bana. Hayal ettim, binbir çeşit kuş sesini duyabildiğim bu yerde öğretmen olmak nasıl olurdu?..

Üzerinde tanımadığım bilmediğim pek çok dilde "okul" yazan rengarenk bina, yaşadığım evrenin zenginliğini hatırlattı bana. Coğrafyalar, diller, yüzler...

Mitoloji, ilkel insanın inanç sistemine şekil veren ahlaki düzeni oluşturur. Danstır, müziktir, yaşamdır, yaşamla iç içedir... Oysa benim dünyamda savaş var... Acı var... Ne zaman yabancılaştık? Ne zaman ki, doğa üzerindeki egemenliğimiz arttı, doğal yaşam alanlarını, onlarla birlikte yaşayan dostlarımızı, zenginliklerimizi kaybetmeye başladık, işte orada...

"Dün sabaha karşı kendimle konuştum

Ben hep kendime çıkan bir yokuştum

Yokuşun başında bir düşman vardı

Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum..." **

Büyük Zen üstadı İkkyu, bin kilometre ötedeki bulutları görebiliyorsa, çamların içinde çalan eski melodiyi duyabiliyorsa, ben de savaş çığlıkları duyuyorum, hissediyorum... İnancımı bir kere daha tazeliyorum, Gandhi’nin barış için açtığı savaşı hatırlayarak başlıyorum güne...

- - - - - - -

3 yorum:

mavimantar dedi ki...

Merhaba...Tesadüfen buldum sizi.Ama iyi ki bulmuşum.Ortak paydalı blogları bulmaktan çok mutluyum.Bundan sonra sıkı takipçilerinizden biri olacağım.Linklerime ve favorilerime ekliyorum.
Sevgiler...

Adsız dedi ki...

Böyle bir yer oldugunu ilk defa duyuyorum,çok ilgimi çekti,dondurma sevdasına alaskadan giriş yaptım,Damanhurdan çıktım,aslında birkaç gün kalıp yaşamak isterdim.teşekkürler her yen bilgi beni çok mutlu ediyor

museboi dedi ki...

yazı için teşekkürler,umarım bu tür doğayla barış içinde olan ekolojik bölgeler çoğalır ..