Perşembe, Kasım 29, 2007

Taşkışla Sürdürülebilirlik Toplantıları


Sürdürülebilir, alternatif yaşam üzerine akademik çalışmalar devam ediyor. Geç haberimiz olan ODTÜ'de yapılan Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayından sonra İstanbul Taşkışla'da da Sürdürülebilir yaşam üzerine toplantılar düzenlenecek. Toplantılara ait detaylara ekli resim üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İstanbul'da toplantılara katılabilme imkanı olanlara haber etmek istedik.

Pazartesi, Kasım 26, 2007

Alternatif Emeklilik ve Çevre Kredi Projesi

Tesla mısınız? Edison mu? Bilgiyi Paylaşmak başlıklı yazımıza 19 Kasım'da bırakılan yorum üzerine yaptığımız yazışmayı sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Yorumumuzu ve yaptığımız yazışmayı yeni bir yazı olarak yayınlamaktaki amacımız, sağlıklı ve "kimseyi yanlış yönlendirmeyecek" sonuca ulaşabilecek bir bilgi paylaşım sürecini başlatmaktır. Diplomaside yalanlamamanın ve sessiz kalmanın ne anlama gelebileceği malumunuzdur. 19 Kasım'dan beri mesajımıza cevap alamadık.

Bir ufak hatırlatma; Alternatif Yaşam Planlaması yazarlarının hiçbirinin ceviz/ceviz fidanı satışı ile ilgili faliyet gösteren bir firma ile iş ilişkisi/ortaklığı bulunmuyor. Üçüncü şahısların hayata geçirecekleri olası projelerden maddi bir çıkarları söz konusu olamayacaktır.

- - - -

Merhaba
Bireysel Emeklilik Danışmanlığı yapıyorum ve malesef sistemin makroekonomik ve mikroekonomik yapıda uzun vadede neler getireceği hakkında hiçbir bilginiz olmadığı gibi insanları da yanlış bilgilendirdiğinizi üzülerek okudum.Tüm dünyada emeklilik sistemlerine yönelik reformlar yapılıyor. Bu reformların bir sonucu olarak, emeklilik için toplanan fonların ekonomiye katkısı maksimum düzeyde.Ayrıca bunun bir devlet politikası olduğunu söylemekte de yarar var.Sistem ise gayet açık.Uzun vadeli yatırımı düşünmeyen hiçbir müşterimize de (kesintilerinden bahsederek) sistemi zaten tavsiye etmiyoruz.Kişi kendi geliri kadar birikim yapıyor ve uzman potföy yönetim şirketleri tarafından yatırımları değerlendiriliyor.Eğer siz elinize 100 ytl veya daha az bir para alıp bununla bankaya veya yatırım şirketine gidip paranızın %30 u ile tahvil, %50 si ile hisse senedi fonu, %20 si ile para piyasası likit fonu alabilirim derseniz (ki muhtemelen dikkate bile alınmazsınız) bu sizin meziyetiniz olur .Önünüzde saygıyla eğilirim.Yada uygulama zorluğu çekmezseniz sel basmaz ,ağaçlar kurtlanmaz vs.. kötü süprizlerden arındırılmış steril ortamda ceviz bahçesinden de pek tabii gelir elde edebilirsiniz.Bahçe örneğinden hareketle küçük bir hesaplama yapmakta da fayda var;
Minimum 10m2 den bahçemizi oluşturalım.Sistemin şu anki hedefi 3 milyon kişi ...
3.000.000 * 10 = 30.000.000m2 alana ihtiyacımız var demektir.(sistem münferit değil genel düşünmelidir)Bu da arazi bulmak açısından oldukça zorlayıcı olur.
Ayrıca sistem mantığı tamamiyle sosyal güvenlik hizmetlerinin kendisi olmak değil ;tamamlayıcısı olmaktır.Eğer öğrenmek istediğiniz veya tartışmak istediğiniz bir konu varsa herzaman beklerim..
Dilek Demircan

- - - - -

Dilek Hanım merhaba,

Yorumlarınız için teşekkür ederim. Doğrusunu isterseniz Alternatif Emeklilik hakkındaki yazılarım ve projelerim konusunda bir bankacıdan/bireysel emeklilik sistemi danışmanından ne zaman yorum alacağımı merak ediyordum. Siz yazma cesaretini gösteren ilk kişisiniz. Tekrar teşekkür ederim.

Kişisel görüşüm banka ve bankacılık sisteminin çok adilane dövüşmediği ve bel altına vurmanın oyunun kuralıymış gibi davrandığı. Sorun bel altına sadece bankanın vurabiliyor olması. Bu durum kredi kartı faizleri, krediler, bireysel emeklilik gibi birçok alanda örneklendirilebilir. Tabii ki kimse tüketiciyi kredi için "zorlamıyor" ama kuralların eşit olmadığı aşikar. Konumuzun bankacılık sektörünü sorgulamak olmadığını düşünerek geçiyorum.

Benim amacım bankalara düşman bir tavır sergilemek değil. Kaldı ki sosyal güvenlik sistenminde bankalar yeni yer alıyor. Büyük sorun Sosyal güvenlik sisteminin ve eğitim sisteminin yanlış olması. Alternatif Emeklilik projesi kişilere farklı bir gelecek seçeneğin olduğunu düşündürmek.

Alternatif Emeklilik projeleri üzerine birçok yazı yazdım, hepsini okudunuz mu bilemiyorum. En kısa özetini http://www.slideshare.net/muratunel/cevre-kredi/ linkindeki sunumda bulabilirsiniz. Sunumum ile ilgili yorumlarınızı, farklı bir bakış açısını görmem açısından bilmek isterim.

Mesajınızda Bireysel Emeklilik Sisteminin makroekonomik ve mikroekonomik yapıda uzun vadede neler getireceği hakkında hiçbir bilgimin olmadığını ve insanları yanlış bilgilendirdiğimi belirtmişsiniz. Projemin mikro bir proje olduğunu yazılarımda belirttiğimi hatırlıyorum. Mikro/Birey boyutlu yapılan hesaplamalarda bir ceviz bahçesinden elde edilecek gelir "her zaman" alternatif getiri kaynaklarından fazla çıkıyor. Dileğim, benim teorik olarak yaptığım çalışmanın tarafsız kaynaklarca incelenmesi ve yapılabilirliğinin sorgulanması. Alternatif Emeklilik projesi değerlendirilir ve hesapladığım kadar ( hesapladığımın 1/4 ü kadar getiri bile olsa alternatif getirilerden fazlası yapmakta) getiri elde edilemeyeceği, yapılabilirlik olarak hiç verimli olmadığı belirtilirse sevineceğim bile. En azından kafamdaki "Bu kadar getiri olabiliyorsa, neden kimse yapmıyor?" sorusuna cevap bulmuş olurum. Projemi yayınlamaktaki amacım insanları yanlış yönlendirmek değil, farklı düşünmelerini sağlamak ve sizin gibi farklı görüşleri duyabilmekti.

Makro boyutuna gelince. Keşke 3 milyon insan bu konuyu uygulamak istese. Yazılarımda Alternatif Emeklilik projesinin makro etkilerini (asıl amacı bu olmadığı için) yüzeysel olarak değinmiştim. Ama inanıyorum ki, Alternatif Emeklilik Projesinin makro etkileri, Bireysel Emeklilik sisteminin makro etkilerinden daha fazla ve yararlı olacaktır.

Konuyu çevrenizde daha üst düzeyde değerlendirme şansınız olursa, sonuçları konusunda bilgilenmek isterim.

Mesajlarımızın sağlıklı bir bilgi değişimi başlatmasını umut ediyorum.

Faik Murat Unel

Cuma, Kasım 23, 2007

Ömercan Çiftliği


Ömercan Çiftliği Türkiye'deki en kapsamlı ve gelişmiş ekoköy girişimi olmalı. Bizim Alternatif Yaşam Planlaması boyutunun üzerinde bir çiftlik. Ziyaret edilecek yeni bir adresimiz oldu. Ömercan Çiftliği ile ilgili bir haberi aşağıya ekliyorum. İlgilenenler Ömercan Çiftliği ile ilgili detaylı bilgiye web sayfalarından ulaşabilirler.

- - -

Hiç bir organik çiftliğe abone oldunuz mu? Batı’da çok yaygın olan bu yöntemi, Çanakkale’de organik tarım yapan Ömercan Çiftliği uyguluyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de aboneleri var. Bu müşterilerin kapılarına her pazartesi bir kutu ulaşıyor. Kutuların içinde çeşitli sebzeler, otlar ve salatalar bulunuyor. 6-7 veya 3-4 kilo olan kutuların fiyatları 50-30 YTL arasında değişiyor. İsteyen az miktarda küçük kutu da ısmarlayabiliyor.

Nurten Kam Erzincanlı bir Türk, Chevrel Traher ise Galli bir Britanya vatandaşı. 62 yaşındaki Nurten Kam, ODTÜ’de iş idaresi okumuş, özel şirketlerde yöneticilik yapmış, kendi işini kurmuş. Chevrel Traher’ın babası uluslararası şirketlerde avukat olduğundan çocukluğu farklı ülkelerde geçmiş, ziraat eğitimi almış, bahçe ve tarla bitkileri üzerine uzmanlaşmış. 1995’te İstanbul’a gelmiş, English Gardens adlı bir peyzaj şirketi kurmuş.

Kentlerin curcunasından usanan Nurten Kam, büyük bir çiftlikte hem yaşayıp hem çalışsam diye hayaller kurarken, Chevrel Traher de geniş bir arazi bulup Türkiye’de organik tarıma başlamak istedi. İkisi 2003’te Atilla Rador’u da ortak alıp çiftlik aradılar. Mehmet Ali Babaoğlu ve Mehmet Ali Doğan’ın Çanakkale’ye 17, Troya’ya 4 kilometre mesafedeki İntepe’de 1500 dönümlük arazisini çok beğendiler. Dörtte biri ormanlık olan arazide 40 yıldır ekim yapılmadığından arazi tertemizdi.

Böylece Nurten Kam, Atilla Rador, Mehmet Ali Babaoğlu, Chevrel Traher ve Mehmet Ali Doğan birlikte Ömercan Ziraat Turizm Ticaret A.Ş. adlı bir şirket kurdular. 151.36 hektarlık büyük bir organik çiftliği kuruldu. 2004 baharında Nurten Kam ve Chevrel Traher işe girişti. Araziye bir ekoköy, meyve bahçesi, sağlık otları, salata ve üzümsü meyveler bahçesi kuruldu, sebze ekilmeye başlandı. Bir kuyu açıldı, su dağıtım sistemi yapıldı. Tüm çalışmalarda ekosistemin ve tür çeşitliliğinin korunmasına dikkat edildi.

YABANİ OTLAR İÇİN SERTİFİKA ALACAKLAR

Bugün çiftlikte tüm çalışmalar doğal yollarla yapılıyor. 6500 zeytin ağacına asılan şişelerde bulunan doğal zehirler, zeytin sineğini cezbederek yok olmasını sağlıyor. Ekili arazilerdeki tırtıllar ya yapışkanlı bir ilaçla ya da elle toplanıyor. Bir gram bile kimyasal gübre kullanılmıyor. Kaz Dağları’nın zirveye yakın platolarında yaşayan yarı göçer köylülerden alınan keçi gübresi kullanılıyor. Arazinin yüzde 32’si bahçe ve tarla tarımına ayrılmış, gerisi kontrollü bir şekilde doğal haliyle bırakılmış.

Ürünlerin organik tarım denetimini 2005’ten bu yana Alman CERES firması yapıyor. Birkaç ay sonra hiç kimyasal değmemiş ormanlık alanda bulunan yabani bitkiler için de sertifika alacaklar. Ormanda kimi sofrada kullanılabilecek, kimi eczacılık hammaddesi olabilecek çeşitli mantar, yabani baharat, ot ve meyve var. Sertifika alınınca bunlar da satışa çıkarılacak.

6500 zeytin ağacından elde edilen zeytinlerin de organik ürün sertifikası var. Ömercan Çiftliği’nde bugün 100’e yakın ürün yetiştiriliyor. Çiftlik, Batı’da yaygın olan abonelik sistemini Türkiye’de uyguluyor. İstanbul, İzmir ve Ankara’da aboneleri var. Her pazar günü sebzeler, meyveler ve otlar paketleniyor, soğutuculu araçlara bindirilerek pazartesi sabahı müşterilere elden teslim ediliyor.

ABONELERE YOLLANAN KUTULARDA NELER VAR

KARIŞIK KUTU Sebzeler: Bezelye, biber, brokoli çeşitleri, brüksel lahanası, domates, fasulye, enginar, havuç çeşitleri, ıspanak, pazı, karnabahar, kohl rabi, lahana çeşitleri, sarmısak, soğan, yaprak kereviz, kök kereviz, soya fasulyesi, pancar, patates, patlıcan, tomatillo, semizotu. Salata ve Yeşillikler: Yeşil marul, kırmızı marul, çin lahanası, roka, taze soğan, turp çeşitleri, frenksoğanı, hindiba, kıvırcık hindiba, kırmızı lahana, pak choi, mizuna, mibuna. Sağlık Otları: Adaçayı, biberiye, defne, dereotu, reyhan, kekik, mercanköşk, kişniş, kuzu kulağı, maydanoz, nane, rezene.

SALATA KUTUSU Salata ve Yeşillikler: Yeşil marul, kırmızı marul, çin Lahanası, roka, taze soğan, turp çeşitleri, frenksoğanı, hindiba, kıvırcık hindiba, kırmızı lahana, pak choi, mizuna, mibuna. Sağlık Otları: Adaçayı, biberiye, defne, dereotu, reyhan, kekik, mercanköşk, kişniş, kuzu kulağı, maydanoz, nane, rezene.

KÜÇÜK KUTU Karışık kutu içeriğiyle aynı, sadece miktarı değişiyor.

FİYATLAR 6-7 kiloluk karışık kutu İstanbul ve İzmir için 45, Ankara için ise 55 YTL. 3-4 kiloluk salata kutusu İstanbul ve İzmir için 40, Ankara için 50 YTL. İçinde 3-4 kiloluk sebze ve salata çeşitleri bulunan kutular ise üç kente de 30 YTL’ye ulaştırılıyor.

Çarşamba, Kasım 21, 2007

Güzel Günler Göreceğiz, Güneşli Günler

Üyesi olduğum Temiz Enerji yahoo grubu moderatörü Sn. Ateş Uğurel'in yazılarından bazılarını BLOG'umuzda daha önce yayınlamıştık. Ateş Bey'in güneş enerjisi ile ilgili yeni bir yazısını eklemek istiyoruz. Ateş Bey'in güneş enerjisinden elektrik üretimi ile ilgili öngörülerini ve "Devlet Eli ile Özel Sektör Rüzgarı" başlıklı yazımızda aktardığımız haberi düşünelim. Rüzgar enerjisi artı güneş enerjisi şu anki mevcut kapasitemizin nerede ise üç katı kadar kaynak sağlıyor.

Bu durumda;
- Hangi nükleer enerji, niye nükleer enerji diye sormazlar adama?
- Hangi adama? Adam mı var sorumlu?


- - - - -

Güneş panellerinin fiyatlarının düsüceği ile ilgili haberleri 11 yılı askın bir süredir icinde aktif olarak yer aldığım bu sektörde gerçekten sizin de dediğiniz gibi sık sık duymamıza rağmen radikal bir fiyat degisikliği olmadı.

Bunda en büyük etken talebin üretimden cok daha fazla olmasi ve talebi karsilayacak üretim kapasitesinin (günes panellerinin temel hammaddesinin hidrojenden sonra dünyada/evrende en cok var olan 2.element olmasina ragimen) hemen oluşturulamamiş olmasi. Ancak 2008-2009 yilinda yüzlerce yeni firma üretime geçiyor, eski üreticiler de kapasite arttırıyor.

Bir ilginç gerekce de dünya genelinde LCD ekran TV'lara gelen asiri talep ve sınırlı üretim kapasitelerinin bilhassa yari-iletken teknolojisi üretimi yapan firmalar tarafindan öncelikli olarak kar marji daha yüksek olan LCD ekran sektörüne aktarilmasi idi.

Ancak bu sefer gerçekten cok farklı bir durum var, cok daha fazla teknik ve finansal bilgi vermek isterdim, ancak temsilcisi oldugumuz dünya lideri Sharp firmasi ile Almanya ve Avusturya'da yaptıgımız toplantılarda aldığımız bazı bilgiler gerçekten şirketin ticari sırrı, daha önce de söyledigim gibi 2008 yılından itibaren tüm dünya güneş enerjisi konusunda büyük süprizler yaşamaya başlayacak. Sanırım bunları cok detaylı olarak sizlerle 1.Güneş Enerjisi fuarında paylaşacağiz.

Bir fikir vermesi açısından şunu söyleyebilirim, sadece Sharp firmasi (diger oyuncularin yatirim planlarini bilmiyorum) 1-1.5 GW'lik (2-3 katina cikarmayi planliyorlar bir süre sonra) bir yatırıma başlamış durumda. Yani sadece bir günes paneli üreticisi yılda kurulu güc olarak 3-4 nükleer santral'i dünya pazarina sunmuş olacak.

Ve sanirim daha önce yazdığımda "fazla önemli" bulunmadı hararetli nükleer enerji tartismalari icinde, tekrarlamak istiyorum, 2011-2012 yillarinda günes enerjisinden üretilen elektrik tüm Akdeniz ülkelerinde sebeke elektriği ile aynı fiyata gelecek. Sadece 4-5 yil sonrasindan bahsediyorum. ..

Bu olduğu zaman hem dünyada hem Türkiye'de ufak çaplı yeni bir enerji devriminin başlangıcını yaşayacağız.

Bu bilgilerim eşliğinde enerji kaynagı olarak Türkiye'de nükleer santrallerin düşünülmesi bana her anlamda cok uzak geliyor. Nükleer enerjinin politika-tıp- insaat-uzay yolculugu-hidrojen üretimi gibi gercekten cok farkli alanlardaki degisik acilimlari ise bu konunun farkli perspektiflerden tartisilmasini gerekli kiliyor.

Benim inancim ve bilgim sadece ve sadece bir elektrik enerjisi üretim kaynagi olarak nükleer enerji'ye dünyanın hiçbir ihtiyacı olmadığı yönünde..

Saygilar,
Ates Ugurel

Salı, Kasım 20, 2007

Milyoner Olmak

Gazeteden 5-6 ay önce kesip sakladığım yandaki haberi tarayıcımdaki arızadan dolayı yayınlayamıyordum. Tarayıcımdaki arıza giderildi ve haberi sizlerle paylaşmak istedim.

Alternatif Yaşam Planlaması olarak birincil amacımızın zengin olmak olmadığı malum ama yandaki haber üzerine biraz düşünmek istiyorum.

2000 metrekare seranın (sera var, sera var tabii) maliyeti konusunda fikrim yok. Gider bölümünü pas geçip, gelir bölümü üzerinde düşünelim. Gelir bölümüne ait rakamları da fikir cimlastiği için benim uydurduğumu, +/- farkların olabileceğini hatırlatıyorum.

" 1 milyon adet fidan, 1 liradan olsa, 1 milyon lira yapar."

Demem o ki; çalmadan çırpmadan, kimseyi dolandırmadan, yüzlerce kişinin çalıştığı büyük bir işyeri/fabrika sahibi olmadan, Alternatif Yaşam kurgusu içinde de milyoner olunabiliyor.

Salı, Kasım 13, 2007

Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı

Her zaman savunduğum Alternatif Yaşam Planlamasının, ekolojik yaşamın ve ekoköylerin üniversitelerde bir bölüm olarak okutulması fikri uzun vadede bir hayal olmayabilir.

4 - 10 Ekim 2007 tarihleri arasında ODTÜ, Ankara'da Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı gerçekleşmiş. Malesef bu çalıştaydan bugün haberim oldu. Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı üniversitelerde "Sürdürülebilir Yaşam" dersi için bir ilk adım olabilir.

Çalıştaya ait detayları aşağıya kopyalıyorum. İsteyenler linkinden internet sayfasına ulaşabilirler.

Umarım seneye bu çalıştay yinelenir ve önceden haber alarak çalıştaya katılabilirim. Çalıştayın sonuçları konusunda bir araştıma yapacağım, sonuç bilgilerine ulaşabilirsem sizlerle paylaşacağım.

- - - - - - -

Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı

4 - 10 Ekim 2007 ODTÜ, Ankara


Bu çalıştay Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü-UNITAR tarafından onaylanmış olan Ekoköy Tasarım Eğitimi müfredatını esas almaktadır.

Sürdürülebilir yaşam için ekolojik köy eğitimi elementlerini içeren bir haftalık yoğun bir eğitim programına katılımızı bekliyoruz.

Bu çalıştay, Güneşköy Kooperatifi, Küresel Ekoköyler Ağı-Avrupa ve Gaia Vakfı’nın katkılarıyla gerçekleşmektedir.

Kentsel ve kırsal yaşam için sürdürülebilir tasarım temeline dayalı, ekolojik köy eğitimi elementlerini içeren bir haftalık yoğun bir eğitim programına katılımızı bekliyoruz.

Sürdürülebilir Yaşam Eğitimi Nedir?

İklim değişikliği, fosil yakıtların ve yenilenebilir olmayan kaynakların çok hızlı bir şekilde tüketilmesi ve bunun getirdiği zorluklar yaşamı sürdürülebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Günümüzde yeni bir sistemin yaratılmasında ve tasarımında yer alacak, katılımcı ve aktif bireyleri, gerekli bilgi ve deneyimlerle donatacak yeni bir sürdürülebilir yaşam eğitimine gereksinim vardır.

Uluslarası Sürdürülebilir Yaşam Eğitimi katılımcılarının, dünyayı yeniden şekillendirecek bilgilerle donanmasını sağlayarak, bir yandan kendi kendine yeterken, diğer yandan toplumun parçası olabilen, bölgesel ve uluslararası işbirliğine açık bireyler yetiştirilmesini hedefler.

Bu eğitim programı, Avrupa’nın farklı ülkelerindeki sürdürülebilir yaşam modellerinde ve ekoköylerde uygulanan sürdürülebilir yaşam örneklerini, modellerini ve yaklaşımlarını kapsamaktadır. Çok zengin bir bilgi, emek ve onlarca yıla dayanan ekoköy deneyimleri bu eğitimde bir araya getirilmiştir.

Bu program sürdürülebilir kalkınmanın temelleri konusunda geniş kapsamlı ve bütüncül yaşamın tüm elementlerini içeren bir eğitim sunmaktadır. Eğitim programı sürdürülebilirliğin farklı boyutlarını kapsamaktadır. Bu boyutlar; ekolojik, sosyal, ekonomik ve bütüncül dünya görüşüdür.

Bu program, başta Findhorn, Aurovielle, Crystal Waters gibi ekoköyler olmak üzere kırsalda ve kentlerde bir çok farklı ülkede, beş kıtada uygulanmaktadır.

Eğitimin İçeriği:

• Sürdürülebilirlik kavramı
• Sosyal sürdürülebilirlik –çeşitliliği kucaklamak, iletişim becerileri, katılımcı karar verme süreci
• Ekolojik sürdürülebilirlik ve ekolojik ayakizi
• Permakültür tasarımı, alanda çalışma ve uygulama
• Ekonomik sürdürülebilirlik
• İklim değişikliği ve sürdürülebilir enerji
• Türkiye’den sürdürülebilir yaşama örnekler
• Bütüncül dünya görüşü
• Barış kültürü
• Yeni zamanlar için liderlik


Kimler Başvurabilir:

• Üniversiteöğrencileri,
• Eğitmenler,
• Sürdürülebilir yaşam konusunda çalışanlar,
• Yerel yöneticiler, s
• Sivil toplum kuruluşu çalışanları ve

Bu konuya gönül vermiş her kesimden ve meslekten kişilerin katılabileceği, bütüncül bir eğitim programıdır.

Konaklama günlük:
ODTÜ Öğrenci Yurdu – 4 kişilik odalar, her katta ortak banyo tuvalet - 10 YTL
ODTÜ Öğrenci Konukevi – 4 kişilik odalar, her katta ortak banyo tuvalet -17.5YTL
ODTÜ Öğrenci Konukevi – 2 kişilik odalar, her katta ortak banyo tuvalet -20-25 YTL
ODTÜ Öğrenci Konukevi – tek kişilik odalar, banyo tuvalet odada -30 YTL


Çalıştay ücretsizdir. Katılım 30 kişi ile sınırlıdır. Kabuller başvuru sıralamasına göre yapılacaktır.
Son başvuru tarihi 21 Eylül 2007.

Düzenleme Kurulu:
Prof. Dr. Fatoş Yarman Vural, ODTÜ Rektör Danışmanı, Toplum ve Bilim Merkezi
Prof. Dr. İnci Gökmen, ODTÜ Kimya Bölümü
Prof. Dr. Ali Gökmen, ODTÜ Kimya Bölümü, GÜNEŞKÖY
Prof. Dr. Mustafa Türkeş, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü, Toplum ve Bilim Merkezi
Deniz Dinçel, GÜNEŞKÖY
Ayfer Toppare, ODTÜ Avrupa Çalışmaları, ODTÜ Rektörlük, Toplum ve Bilim Merkezi

Eğitmenler:

May East – May East son 30 yıldır aktif olarak sürdürülebilir yaşam alanında çalışan bir eğitimcidir. 1992 yılından beri İskoçya’daki Findhorn Ekoköyünde yaşamaktadır. May East, Findhorn Sürdürülebilir Yaşam ve Ekoköy Eğitim Programlarının yaratıcısıdır ve bu programların koordinatörüdür. Aynı zamanda Findhorn Vakfı’nın ve GEN-Avrupa’nın, Birleşmiş Milletler ile olan ilişkilerini yönetmektedir.

Michael Shaw – Findhorn Ekokoy Enstitüsü Yöneticisi, Ekolojik Sistemler tasarımcısı ve mühendisi

Prof. Dr. İnci Gökmen – ODTÜ Kimya Bölümü Öğretim Görevlisi, GEN-Avrupa Yönetim Kurulu Üyesi Güneşköy Kooperatifi.

Prof. Dr. Ali Gökmen - ODTÜ Kimya Bölümü Öğretim Görevlisi, Güneşköy Kooperatifi.

Deniz Dinçel-Biyolog, Güneşköy Kooperatifi. 2002 yılından Türkiye’de farklı STK larda çalıştı. 2004 ve 2005 yıllarını Findhorn Ekoköyünde yaşayarak ve çalışarak geçirdi. 2005 yılında GEN-Avrupa’da çalıştı. Şu an bu deneyimlerini Türkiye’de paylaşıyor.

Onikinci Gezegen


Bugün yayınlanan aşağıdaki haberi okuyunca aklıma Zecharia Sitchin'in 12. Gezegen kitabı geldi. 2012 ve Marduk gezegeni konusunda yaptığım araştırmalar sırasında okuduğum kitaplardan biriydi 12. Gezegen. Sümerler üzerine en temel kitaplardan biridir. Sümer silindir mühürleri ve çivi yazıtlarından elde edilen bilgilerin Sitchin tarafından yorumlanmasını içerir. Konumuzla bağlantılı bölümünün kısa bir özetini verirsem:

Marduk Gezegeninde yaşayanlar altın toplamak için Dünya'ya, Mezopotamya bölgesine inerler. Altın madenlerinde Anunnakiler olarak adlandırılan işçi sınıfı çalışmaktadır. Altın madenlerindeki zor çalışma koşulları ve ölümler Anunnakileri, elit ve egemen sınıf, Nefilimlere karşı ayaklandırır. Kitaptan Anunnakiler ve Nefilimler ile ilgili bir alıntı yapayım. "Kadim metinler Anunnakileri Dünya'ya yerleşme işine görev alan alt rütbeli tanrılar, Nefilim halkı, görevleri yerine getiren, işleri gören tanrılar olarak tarif etmektedirler."(Sayfa 348) Nefilimler, Anunnakileri yatıştırmak için yeni bir işçi sınıfı arayışına girerler. Genetik bilimdeki bilgilerini kullanarak çeşitli hayvanların melezlemesi ile yeni bir işçi ırkı oluşturmaya çalışırlar. Sümer silindir mühürlerde tasvir edilen başı farklı, gövdesi farklı hayvan figürleri bu genetik çalışmanın sonuçlarıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar başarılı sonuç vermez. Nefilimler, genetik çalışmalarına Homo erektüsün üzerinde devam ederler. Genetik çalışmanın başında bulunan Ea taşıyıcı anne olarak Enki'nin eşi Ninki'yi kullanır. Ninki'den doğan çocuğa Adapa adı verilir. "Adapa'ın doğru yaratık olduğu kanıtlanınca, kopyalarının yaratılması için genetik model veya "kalıp" olarak kullanıldı; bu kopyalar sadece erkek değil, erkek ve dişiydi" (sayfa 377)Nefilimler, homo sapiens üzerinde genetik çalışmalarına devam ederek yeni bir işçi sınıfı oluşturmayı başarırlar.

İlgilenenler 12. Gezegen kitabından sürecin devamını öğrenebilirler. Gelelim çıkarımlarımıza:

Ben günümüz genetik teknolojisinin yapabildiğinden çok daha fazlasını yapabilecek düzeyde olduğunu ancak gerek etik değerleri, gerekse dini değerleri korumak adına yapılmadığını düşünüyorum.

* Günümüz genetik teknolojisi ile insan klonlama imkanına sahip olabiliyor isek, Sümerlerin tabletlerinde anlattıkları ve yukarıda özetini verdiğim homo erektüsdan, homo sapiens'a geçiş süreci de doğru olabilir.
* Eğer homo erektüsdan, homo sapiens'a geçiş süreci doğru ise Marduk gezegeni de doğru olabilir.
* Ve EĞER Marduk gezegeni doğru ise, 2012 yılında yeniden Dünya'ya en yakın noktaya geleceği de doğru olabilir.
* 2012 yılına yaklaşmakla birlikte oluşacak olası koatik ortamdan en az etkilenmenin yolu; şehirden uzak, kendi kendine yeten, dışa kapalı bir yaşam formunda mümkün olacaktır.

Araştıralım, öğrenelim, kendi mantık ve beyin süzgecimizden geçirelim, dikkat edelim, irdeleyelim ve gerekiyorsa uygulamak için bekleyelim.

12. Gezegen kitabında okuduklarımı anlattığım bir ağabeyim yaptığı gibi "Ne Flimler (nefilimlere gönderme) çeviriyorsun bu ara?" diyerek konuya kolay bir yaklaşım getirip, işi benim(Zecharia Sitchin'in) "manyaklığıma" vurmak da bir alternatif olabilir pek tabii.

- - - - - -

ABD'li bilim insanları klonlanmış maymun embriyonu üretmeyi başardı

Sıra insanoğlunda

ABD 'deki Oregon Ulusal Primat Araştırmaları Merkezi'nde maymundan klonlanmış embriyon üretildi. Bu yöntemle henüz sağlıklı bir maymun dünyaya gelmemiş olsa da bundan sonraki denemelerde klonlanmış bir maymunun doğacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Çeviri Servisi - Bilim insanları, insanoğluna en yakın canlı türü olan maymunu klonlamak için yürüttükleri çalışmalarda dönüm noktası sayılabilecek önemli bir adım attı. ABD'deki Oregon Ulusal Primat Araştırmaları Merkezi'nde görevli ekip, yetişkin maymunlardan klonlanmış embriyon üretmeyi başardı. İngiliz The Independent gazetesinde yayımlanan habere göre, Rus asıllı Şukrat Mitalipov ve ekibi 'rhesus makak' maymunlarından elde ettikleri embriyonları yine aynı tür maymunların rahimlerine yerleştirdi. Ancak klonlanan embriyonlar sayesinde oluşan gebeliklerde şimdiye kadar olumlu sonuç alınmadı, başka deyişle klonlanmış maymun "anne rahmi aşamasında gelişti, büyüdü" ama "doğmadı" . Mitalipov, yaptıkları 100 denemenin çoğunluğunun düşük veya ölü doğumla sonuçlandığını söylerken koyun Dolly'nin 277 deneme sonucunda klonlandığını anımsattı ve yakın gelecekte kopyalanmış bir maymuna sahip olacaklarından emin olduklarının altını çizdi. Mitalipov, kullandıkları yeni mikroskobik tekniğin başarısının altında yumurtalara zarar veren morötesi ışın içermemesinin yattığını vurguladı.

'İNSAN KLONLANMAMALI'

Koyun, fare, at, kedi ve köpekten sonra maymun klonlanmasına bu kadar yaklaşılmış olması, bunu " insan kopyalamaya ramak kaldı " şeklinde algıyan kimi çevreler tarafından memnuniyetle karşılanırken konuya ilişkin etik tartışmalarını da yeniden gündeme getirdi. İnsan klonlanmasının etik boyutuna ilişkin en ciddi uyarı Birleşmiş Milletler'den (BM) geldi. BM Gelişmiş Araştırmalar Enstitüsü yayımladığı raporda, "Dünya, Alzheimer ve diyabet başta olmak üzere bazı hastalıkların çaresini bulma ve araştırma amacı güden çalışmalar dışında insan klonlamayı kesinlikle yasaklamalı" görüşüne yer verdi.

Çarşamba, Kasım 07, 2007

Devlet Eliyle Özel Sektör Rüzgarı

Bugünkü Cumhuriyet gazetesinden aldığım yazıyı kafamda "Mevcut toplam elektrik üretimimizin iki katı kadar büyük üretim imkanı var iken, neden hala nükleer santral kurmaya çalışıyoruz?" sorusu ile aşağıya ekliyorum.

- - - - - -

Devlet eliyle özel sektör rüzgârı
MURAT KIŞLALI

ANKARA - Rüzgâr enerjisi santrallarına (RES) Türkiye'nin toplam kurulu elektrik gücünün iki katı talep gelmesi, devletin üretilecek elektriğe "alım garantisi" vermesinden kaynaklandı. Özel sektör, inşa edeceği RES'ler aracılığıyla üretilecek elektriğin kilovatsaatini, yasaya göre en az 5 sent'ten satarak büyük kâr elde edecek. Rüzgâr enerjisinin avantajı görece kısa sürede inşa edilmesi, dışa bağımlı olmaması ve atıksız işlemesi; dezavantajı ise suya göre pahalı, kömüre göre ise kesintili olabilmesi.

Toplam kurulu elektrik gücü 40 bin megavat (MW) olan Türkiye'de, RES'ler için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na (EPDK) 78 bin MW'lık talep gelmesi, dikkatleri rüzgâr enerjisine çekti. Elektrik arzı sıkıntısı çeken Türkiye'de halen sadece 156 MW'lık RES bulunurken EPDK yine de taleplerin küçük bir bölümünü kabul edebilecek. Elektrik Mühendisleri Odası'na (EMO) göre rüzgâr enerjisinde gelinen son nokta şöyle: "Sektör dünyada son 15 yılda ortalama yüzde 25 büyüdü. Sadece 2006'da 13 milyar Avro'yu aşan yatırım gerçekleştirildi. Dünyadaki kurulu güç, 1995 yılında 4 bin 800 MW'den 2006 yılı sonunda 74 bin 223 MW'ye ulaştı."

Salı, Kasım 06, 2007

Damanhur Federasyonu

Blog yazısı tadında başlayıp, esas konumuza geleceğim.

Bir süredir Alternatif Yaşam Planlamasındaki yazılarıma ara verdim. Son iki haftadır kendime ait zamanımın (ki bu çok az) büyük bölümünü yoğun olarak müzik ile geçiriyorum. Takip edenlerin bildiği üzere Co-Part grubunda bas gitar çalıyorum. Kendimize Aralık ayında bir yerde çalma hedefi koyduk. Provalarımızı bu hedef üzerinde yoğunlaştırdık. Ayrıca önümüzdeki haftaiçi bir partide çalacağız. Partide çalmak, barda çalmayı planladığımız repertuarı denemek için iyi bir fırsat olacak.
Bu yoğun koşuşturmaca eşimde "yazar mısın? müzisyen misin?" sorgulamasına yol açıyor. O'na göre birinde karar kılmam lazım. Ben, her seferinde Woody Allen örneğini veriyorum. Yazar, yönetmen, oyuncu ve müzisyen. Az bilinir ama Woody Allen, bir caz grubunda klarnet çalar. Geçen sene grubu ile Türkiye'de bir konser vermişti. Filmlerinde kullandığı müziklerin bazıları, grubu ile çaldıkları parçalardır. Gerçi uzağa gitmeye gerek yok Zülfi Livaneli için de benzer özellikleri sıralayabilirim.


Gelelim esas konumuza... Uzun zamandır Örnek Modeller başlığı altında Dünyaca tanınan iki alternatif/eko yaşam modelinden bahsetmek istiyorduk. Damanhur Federation ve Findhorn sizlerle paylaşmak istediğimiz iki büyük oluşum. Bu yazımızda Damanhur Federasyonu hakkında bilgi vermeye çalışacağız.


Damanhur hakkında Türkçeleştirilmiş detaylı bilgiyi Buğday Dergisi sayfalarında buldum. Bu yazıyı aşağıya kopyalıyorum. İsteyenler yazının aslına linkinden ulaşabilirler.

Damanhur Federasyonu internet üzerinden Meditasyon eğitimi de vermekte. Damanhur Federasyonu ile ilgili yazacağımız ikinci yazıda bu konuya değinmek istiyoruz.

İTALYA'DA BİR EKOLOJİK YAŞAM MODELİ, DAMANHUR FEDERASYONU.

BATIDAN doğuya pek çok ülkeden insanı, dili Damanhur’da buluşturan; inandıklarını yaşama isteği... 700’den fazla yaşayanı, yılda 400’den fazla ziyaretçisiyle, Alpinlerin eteklerinde bambaşka bir yerleşim Damanhur. 1977 yılında Oberto Airaudi’nin önderliğinde ruhani amaçlarla kurulmuş küçük bir komünken, şu an Damanhur Federasyonu olarak adlandırılacak kadar büyümüş.

1979’larda ilk yerleşime geçildiğinde 5 küçük ev kurulmuş Damanhur’da. Kurulduğu günden bu yana ekonomik, sosyal ve kısmen ekolojik sürdürülebilir bir model oluşturulmaya çalışılıyor.

Damanhur felsefesine göre, her insan büyük güçlerin olduğu ruhani sistemin bir parçası. Her birey aynı kutsal yapıyı paylaşıyor. Farkındalık, sahip olunan bu potansiyelin hatırlanmasını sağlıyor. Aydınlanmayla yaşanan bu süreç Damanhurlulara göre reenkarnasyonla tekrarlanıyor.

Burada insanlar birbirlerini farklı isimlerle çağırıyorlar. Damanhur’da yaşayan herkes kendine yakın hissettiği bir hayvanın ismini alıyor. Bu insanın aklına, "Peki aynı ismi benden başkası da alırsa ne olacak?" sorusunu getiriyor. Çözüm gerçekten çok hoş; isim almak isteyen kişi önce birlikte çalıştığı insanlara danışarak bu ismin kendisine uygun olup olmadığını öğreniyor. Olumlu yanıt alırsa o ismi komünde başka kimse kullanamıyor. Kişi, Damanhur sınırları içerisinde hep bu ismiyle çağırılıyor. İsteyen 3-4 yıl sonra bir bitki ismi de seçebiliyor.

Komüne gitmeden önce Damanhur’un eski yaşayanlarından ve federasyonun dış ilişkilerinden sorumlu Lepre ile bağlantıya geçtim. Hasır şapkası ve gülen gözleriyle karşıladı beni tren istasyonunda. O kadar tanıdık ve sıcaktı ki...

Damanhur’da 44 küçük ev, co-housing (ortak paylaşım) sistemiyle yaşıyor. Örmeğin, Lepre’nin evinde yaşayan 13 kişi, tamamen kendi istekleriyle biraraya gelmiş ve yaşamaya karar vermişler. Co-housing ile evde yaşayanlar her ay kazandıkları parayla ortak bir bütçe oluşturuyorlar, yiyecek, temizlik malzemeleri, faturalar gibi sabit masraflar bu bütçeden ödeniyor. Geriye kalan parayı kişisel ihtiyaçlara göre dağıtıyorlar. Her gün bir kişi, İtalya’nın eşsiz mutfağından yemekler hazırlıyor ev arkadaşlarına, bir kişi de temizlik yapıyor. Buffalo ve Lepre’den öğrendiğim kadarıyla, her ne kadar kişi kendi isteğiyle Damanhur’da yaşamayı seçmiş olsa da, bu yapıya alışması zaman alıyor. Damanhur’un felsefesinin "Her şey değişimdir" temeline dayanmasının nedeni sanırım bu.

Damanhur’luların ayrıca kendilerine ait para birimleri, günlük gazeteleri var. Yaşayanların yüzde 80’i Damanhur’da çalışıyor.

Özellikle son dönemde yapılan evlerde; aydınlatmadan, kullanılan yapı malzemesine, boyaya kadar ekolojik ürünler tercih ediliyor. Kullanılan taşların bile bölgeden seçilmesine özen gösteriliyor. Damanhur’da peynir, tekstil fabrikaları vb. yanı sıra farklı kentlere yayılmış ekolojik yapı malzemeleri üreten fabrikaları var.

Modernleşen dünyamızda (!) bir ürünün üretildiği yerden kullanıcıya ulaşıncaya kadar geçirdiği süreç o kadar uzun ve zahmetli ki... Damanhur’daki fabrikaları görünce özlediğim bir şeyleri hatırladım. Çalışanlar da enerjilerini, bir yerden bir yere yetişmek, otobüs, vapur yakalamak ya da trafikle boğuşarak harcamıyorlar.

Evlerde aydınlatma foto voltaiklerle (güneş pilleri) sağlanıyor, daha büyük enerji ihtiyacını karşılamak için solar paneller kullanılıyor. Atık su, biyolojik arıtımdan geçerek sulamada kullanıyor ya da doğaya bırakılıyor. Evlerde atıklar, cam, plastik, kağıt, alüminyum, organik ve diğerleri olarak ayrılıyor. Kullanılan deterjanlar da ekolojik. Bazı ailelerin ekolojik tarım yaptıkları sebze bahçeleri, hatta kümesleri bulunuyor.

Geliştirilen bir modelle, Damanhur’da kalıcı yaşayanlara veya başka bir yerde yaşayarak düzenli ziyaretlerde bulunanlara sunulan farklı vatandaşlıklar var.

Gezme fırsatım olamadı ancak, Damanhur’un 20 yıllık çalışmaların sonunda yerden 4 bin metre aşağıya gizlenmiş, mozaikleri, cam, boyama ve heykelleriyle zengin yeraltı tapınakları olduğunu öğrendim. Bu tapınaklar, sanatçı ve teknik uzmanların desteğiyle on beş yılı aşkın bir sürede inşa edilmiş. Tapınakların kapladığı alan 6 bin m2, en yüksek yeri 70 metre olan uzun koridorları var.

Damanhurlulara göre insanlık, ruhani ve maddi dünyanın bir parçası olarak önemli bir rol oynuyor. Tapınaklar toprak ve yaşayanları arasında onları senkronik çizgilerle bağlayan köprüleri sembolize ediyor. Bu tapınaklar aynı zamanda Damanhur’luların paylaştığı ortak idealin yaratıcılığı ne denli körüklediğini de gösteriyor.

Damanhur’un ilk kurulduğu günden beri korunan "Kutsal Bahçe" olarak adlandırdıkları bir yer var. Bu bahçeye ritüelle giriliyor, özellikle doğal ekosisteminin bozulmamasına çalışılarak Damanhur ruhunun yaşatılması amaçlanıyor.

Damanhur’da pek çok sanatsal çalışma da var; cam ve mozaik atölyelerinde burada yaşayan insanlara da dersler veriliyor. İlk sanatsal çalışmalarına kendi felsefelerine uygun olan ünlü eserleri, tanrıları kopyalayarak başlamışlar. Daha sonra yaratıcılıkları geliştikçe kendi özgün çizgilerini bulmuşlar.

"Yaprak sevince çiçeğe durur

Çiçek sevince meyveye..."*

Damanhur’un anaokulundan başlayarak 8. sınıfa kadar eğitim veren bir okulu da var. İtalya’da çocuklar devlet okullarına ve özel okullara gidebildikleri gibi "evde eğitim" şansına da sahipler. Damanhur’daki okul da evde eğitim sistemine göre çalışıyor. Lepre, okulun ilk öğretmenlerinden. Kendi hazırladıkları müfredatlarını farklı tekniklerle uyguluyorlar. Yasal olarak, çocukların her yıl devletin yaptığı seviye tespit sınavına girmeleri gerekiyor, böylece diğer okullardaki düzeyi yakalayıp yakalamadıkları kontrol ediliyor. Okul tatil olduğu için sadece bir öğretmenle tanışma fırsatım oldu. Bir yandan sınıfını boyuyor, diğer yandan da benimle sohbet ediyordu. Sınıf mevcutlarının az olduğunu, özellikle proje bazlı eğitimi önemsediklerini, var olan Montesorri, High Scope gibi eğitim modellerini harmanlayarak kendilerine özgü bir modeli uyguladıklarını ve ihtiyaçlarına göre geliştirdiklerini aktardı bana. Hayal ettim, binbir çeşit kuş sesini duyabildiğim bu yerde öğretmen olmak nasıl olurdu?..

Üzerinde tanımadığım bilmediğim pek çok dilde "okul" yazan rengarenk bina, yaşadığım evrenin zenginliğini hatırlattı bana. Coğrafyalar, diller, yüzler...

Mitoloji, ilkel insanın inanç sistemine şekil veren ahlaki düzeni oluşturur. Danstır, müziktir, yaşamdır, yaşamla iç içedir... Oysa benim dünyamda savaş var... Acı var... Ne zaman yabancılaştık? Ne zaman ki, doğa üzerindeki egemenliğimiz arttı, doğal yaşam alanlarını, onlarla birlikte yaşayan dostlarımızı, zenginliklerimizi kaybetmeye başladık, işte orada...

"Dün sabaha karşı kendimle konuştum

Ben hep kendime çıkan bir yokuştum

Yokuşun başında bir düşman vardı

Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum..." **

Büyük Zen üstadı İkkyu, bin kilometre ötedeki bulutları görebiliyorsa, çamların içinde çalan eski melodiyi duyabiliyorsa, ben de savaş çığlıkları duyuyorum, hissediyorum... İnancımı bir kere daha tazeliyorum, Gandhi’nin barış için açtığı savaşı hatırlayarak başlıyorum güne...

- - - - - - -