Cuma, Aralık 25, 2009

Morfik Alan ve Morfik Rezonans



"Kritik Kütle" üzerine daha önce bir yazı yazmıştım. Özetle bir adada patatesleri yıkayarak yemeyi öğrenen maymun topluluğundaki maymun sayısı belirli bir sayıyı aştığı anda farklı adalardaki maymunların da patatesleri yıkayarak yedikleri gözlenmiş. Sonuç olarak, bu adalar boyunca uzanan bir tür morfogenetik yapı ya da alanın varlığı nedeniyle maymunların aralarında iletişim kurduklarını ileri sürülmüş.

Morfik Alan ve Morfik rezonans konusu ile ilgili bir bilgiyi "Suyun Gizli Mesajı" kitabında da okudum. Dr. Rupert Sheldrake'in çalışmalarının anlatıldığı bölümden birkaç alıntı yapayım.

"Bir olay tekrarlandığında, morfik bir alan oluşuyor ve bu morfik alanla kurulan rezonans aynı olayın tekrarlanma olasılığını artırıyordu."
"Olayın olduğu bölgeye morfik alan, benzer olayların tekrarlanması olgusuna ise morfik rezonans adı veriliyordu."
"Herhangi biri, bir konuda farkındalık yaşadığında, başka insanların da aynı konuda farkındalık yaşama olasılığı artmaktadır."
"Teorinin önemli noktası da şudur: Morfik rezonansın bir kez yayılmaya başlaması, tüm uzayda ve zamanda genişlemesi demektir. Yani, mekanda oluşan bir morfik alanın, anında bütün diğer yerler üzerinde de etkisi olur; sonuçta da değişim bütün dünyada anında yaşanır."


Benzer bir morfik alanın Türkiye'de Alternatif Yaşamı seçen aile sayısının belirli bir kritik rakama (1000 aile mesela) ulaşmasından sonra topluma hızla yayılacağını düşünüyorum.

Perşembe, Aralık 24, 2009

30 Litrelik Biyodizel Makinası

Bir ürün yada makina kullanımı kolay, yararlı ve maliyet avantajı sağladığı halde genele yayılmamışsa neden sorusu aklıma takılır. Neden kimse kullanmıyor?

Biyodizel konusunda daha önce birçok araştırma yaptım ve blogda yazılar yazdım. Daha önce yazdığım Biyodizel faydalı mı? Gıda ekimi için ayrılacak tarım arazilerinin biyodizel üretiminde kullanılacak tohumların ekimi için kullanılması ne kadar doğru? sorularını bir yana bırakarak geçen gün internette gezinirken gördüğüm biyodizel makinası üzerine birkaç şey yazmak istiyorum.

Mersin - Silifke'de bir biyodizel makinası üreticisinin web sayfasından bir alıntı yapayım.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Evlerimizde biodizel üretimi 5 saate 30lt lik makinayla artık cok kolay....

Bu makina Yardımı ile evlerinizde kullanılan atık yağlardan (restoran,lokanta vs.) dizel yakıt 1 ytl gibi bir fiyata üretmek artık çok kolay hale geliyor....

Dizel Matik tam otomatik çalışmaktadır. Sadece başla tuşuna basmanız yeterlidir. 5 saat sonra gliserini ayrılmış, yıkanmış, kurutulmuş 30 lt biodizel aracınızda kullanılmaya hazırdır

30lt Satış Fiyatı: 2500 YTL


NOT:Biodizel yakıt maliyeti, Bitkisel Yağ lt fiyatının üzerine 30 YKR ekleyerek elde edilen yakıtın maliyetini bulabiliriz
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kullanılmış yağ kullanarak biyodizel üretimi için:
Soru : Beş saatte gliserini ayrılmış, yıkanmış, kurutulmuş 30 lt biodizel aracımızda kullanılmaya hazırsa yemekhane sahipleri, oteller kullanılmış yağlarını neden bu şekilde değerlendirmiyor?

Soru : Kullanılmış yağları biyodizel olarak değerlendirerek yakıt giderini düşürmenin yanında "çevreye duyarlıyız" diyebilme fırsatını firmalar neden değerlendirmez?

Soru : Yemekhaneler, oteller "Kızartmalarımızda kullandığımız yağlar, kullanım ömürlerini tamamlar tamamlamaz biyodizel üretiminde kullanılmaktadır." diye reklamlarını yapsalar, kızartmalarda kullandıkları yağların defalarca kullanılmadığını vurgulasalar tercih edilirliklerini arttırmazlar mı?

Ucuz yağ satın alıp kullanarak biyodizel üretimi yapmak için:
Soru : Balkonda bile üretim yapılabilecek bu makinayı neden kimse kullanmaz?

Soru : Böyle bir makinayı üç beş kişi ortaklaşa alıp arabalarda, jeneratörlerde neden kullanmaz?

Soru : Yan ürün olarak çıkan gliserin sabun yapımında kullanılamaz mı?

Biyodizelin arabalarda sorunsuz kullanıldığını birçok kaynakta okudum. Geçenlerde tanıştığım biri, biyodizel ürettiğini ve ürettiği biyodizeli arabasında kullanınca bazı parçaların tıkanma sorunu yaşadığını belirtmişti. Tamir servisinde düzenli biyodizel kullanması halinde tıkanma sorununun devam etmeyeceği söylenmiş.

Sonuç olarak; küçük ölçekli (30 litrelik mesela) bir makinanın Alternatif Yaşamda çok işe yarayacağını düşünüyorum.

Salı, Aralık 15, 2009

Zeitgeist Orientation Movie



Geçen gece geç saatlerde google video da gezinirken Zeitgeist Orientation Movie sunumunu buldum. Birbuçuk saatlik bu sunumun ilk yarım saatini heyecanla izleyip, ara verdim. Ertesi gün konuştuğum arkadaşlarıma Zietgeist Movie'den bahsedince fark ettim ki Zeitgeist Hareketini bilmeyen bir ben kalmışım.

Birbuçuk saat süren ve sürekli bilgi bombardımanı altındaki sunumu aralıksız izlemek dikkati toplamakta biraz sorun yaratıyor. Sunumun büyük bölümüne (özellikle Para Sistemi üzerine anlattıklarına) katılmakla birlikte sonuç bölümünün ütopik olduğunu düşünüyorum.

Sunumdan bir kaç ilginç notu aşağıya ekliyorum.

* Mal ve hizmetlerin satın alınması, tüm sistemin sürmesini sağlayan yegane şeydir.

* Tüm ekonominin dönmesini sağlayan sürekli ya da döngüsel bir tüketime ihtiyaç vardır. Gün gelir tüketim durursa tüm sistem çöker.

* Belirli bir süre sonra bozulması için üretilen mallar, tüketim sisteminin devamını sağlıyor. Oysa bir insan ömrü boyunca sorunsuz çalışabilecek makinalar üretmek mümkün.

* Kar ve para kazanma dürtüsü olmasaydı hiç kimsenin hiç birşey üretmeyeceği düşüncesi bir yanılgıdır.

* Amerikan hükümetinin toplam borcu ile tüm Amerikan vatandaşlarının özel borçlarının toplamı 2007 yılında yaklaşık 53 trilyon dolar, Amerikan hükümetinin 2007 bütçesi 12 trilyon dolar, Gayri safi yurtiçi hasılası 14 trilyon dolar.

* 1949 yılında pamuk hasadının %6 sı makineler tarafından yapılıyor.
1972 de bu rakam %100 e ulaştı.

* 1860 da Amerikan halkının %60 ı tarımda çalışıyordu, 2009 da bu rakam %3 ün altına indi.

* 1950 de üretim sektöründe çalışan sayısı % 33 iken, 2002 de %10.

* Amerika'da çelik üretimi 1982 den 2002 e 77 milyon tondan 120 milyon tona çıkmış. Çalışan sayısı 289.000 den 74.000 e düşmüş.

Peki çalışan bu insanlar nereye gitti?
1950 de servis sektöründe çalışan %59, 2002 de %82

* 1983 ten 1993 e bankalar banka memurlarının %37 sini işten çıkardı. 2000 yılında %90 ATM ler veya otomatik sekreterler ile işlem yapmışlar.

Gelecekde bu işsiz ordusunu işsizlikten kurtaracak yeni sektör nerede?
YOK

* Günümüzdeki işlerin birçoğu mevcut tüketimsel sistemi devam ettirmekten başka bir işe yaramadığı görülüyor.

* Doğa Kanunu Bir: Her insan yeterli besin, temiz hava ve temiz suya ihtiyaç duyar. Bu nedenle ortak yaşamla ilgili çevresel süreçlere saygı gerekir.

Pazar, Aralık 13, 2009

Zeytinyağı Tadım Eğitimi İzlenimleri

Zeytinyağı Tadım Eğitiminden öğrendiklerimi ve izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

İki günlük eğitimin ilk gününde teori ve koku örneklerini tamamladık. İkinci gününde 12 örneğin tadımını yaptık.

* Sadece asit derecesine bakarak bir zeytinyağı hakkında yargıya varmak doğru değilmiş. Çok düşük asit oranına sahip olduğu halde kusurlu zeytinyağları olabiliyormuş.
* Zeytinyağının rengi yağın kalitesinde belirleyici bir etken değil. Hatta yağın renginin kişiler üzerinde yaratabileceği önyargının önüne geçebilmek için zeytinyağı tadım bardakları koyu mavi renkli. Bu sayede tadımcı yağın rengini bilemiyor.
* Isı-Işık ve Oksijen zeytinyağının üç önemli düşmanı. "Zeytinyağı doğrudan güneş ışığı görmeyen serin yerlerde saklanmalıdır. Her türlü kokuyu çekme ve içine alma özelliğinden dolayı yabancı koku olmayan yerlerde ağzı kapalı olarak muhafaza edilmelidir. Isı tercihen 15 º C olmalıdır. Mümkünse renkli şişedeki ürünleri satın almalıdır. Yağa renk veren Beta karoten önemli bir antioksidandır ve ışığın etkisiyle miktarı azalabilir. Teneke kutularda yağları satın alındığında renkli cam şişeye aktararak tüketilmelidir. Tenekeyi hava alır vaziyette, ağzı açık asla bekletilmemelidir. Lezzeti değişmese de oksidasyon riski bu şekilde daha çok artmaktadır. Plastik kaplar uygun değildir. (İdeal saklama koşulları; Selma Önelge Gür'den alıntıdır)"
* Yol kenarlarındaki tezgahlardan aldığımız zeytinyağları kusursuz bir yağ olarak üretilmiş bile olsalar plastik şişede, güneş ışığına ve ısısına maruz kaldığında kısa sürede kusurlu yağ haline gelmekteler.
* Zeytinyağlarını dar boyunlu şişelerde olabildiğince dolu seviyede kullanmalıyız ki hava ile temas eden zeytinyağı yüzeyi azalsın.
* Zeytinyağının hava ile teması ile oluşan oksitletme zeytinyağında Ransit olarak adlandırılan kusuru oluşturuyor. Ransit kusuru bulunan zeytinyağları ağır kokuları ile hemen fark edilebiliyor.
* Zeytin ve zeytinyağı çevresindeki kokudan etkileniyor. Zeytin ağacının yakınında yetişen ağaçların, meyvelerin ve sebzelerin kokusu zeytine, zeytinden de zeytinyağına geçiyor. Tadım sırasında yanında yetişen enginar, elma, kekik, bademden dolayı bu sebze ve meyvelere ait kokuları bünyesinde doğal yollardan barındıran zeytinlerden üretilmiş zeytinyağlarını tatma şansımız oldu.
* Hasat ile zeytinyağı sıkım işlemi arasındaki süre ne kadar kısa ise zeytinyağının kalitesi o ölüçüde artıyor. Zeytinler sıkılmadan önce mümkün olduğunca az beklemeli.
* Zeytinlerin hasattan sonra sıkım işlemine kadar ki saklama koşulları zeytinyağının kalitesini belirleyen önemli bir diğer etken. Zeytinler sıkıma kadar delikli kasalarda birbirlerini ezmeyecek miktarlarda (25-30 kiloluk kasalar)saklanmalı. Hava almayacak sentetik çuvallarda bekleyen, taşınan zeytinler zeytinde çok sık görülen küflenme, ekşime, fermantasyon ve sirkeleşme gibi kusurlara neden olabiliyor. Bazı üreticilerin zeytinleri keten çuvallarda sakladığı belirtildi, her nekadar keten çuvallar hava alma özelliklerinden dolayı bir nebze olsun kullanılabilir olsalar da sıkımdan sonra zeytinyağında kusur olabiliyormuş.
* Krom nikel kaplar zeytinyağını depolamak için ideal kaplar. Tariş'de depolanan zeytinyağları krom nikel depolarda hava kalan bölümlerine azot basılarak saklanmaktaymış.
* Zeytinyağını dolapta saklamak ve/veya zeytinyağının donması zeytinyağının kalitesini etkilemiyor, hatta koruyormuş.
* 28 C derecenin altında yapılan sıkımlar "soğuk sıkım" olarak adlandırılıyor.
* Seminer boyunca sorduğum tüm sorulara "baskı sistemde" diye başlayarak sordum. Baskı sistem neredeyse hiç kullanılmaz hale gelmiş. Hemen herkes kontünü sistem denilen sistemde sıkım yaptırıyor. Kontünü sistemde fabrikanın koşulları sizin kusursuz olarak teslim ettiğiniz zeytinleri etkileyerek kusurlu bir yağa sahip olmanıza sebep olabiliyor.
* Kontünü sistem sıkım işlemlerinde soğuk sıkım neredeyse hiç yapılmıyormuş. 80C de sıkım yapan fabrikalar bile görmüşler.
* Tadım sırasında üç olumlu özelliğe bakılıyor. Koku, dilde bıraktığı acılık ve boğazda bıraktığı yakıcılık hissi zeytinyağının kalitesini belirliyor. Zeytin yağındaki meyvemsi koku olumlu özellik olarak değerlendiriliyor. Sanılanın aksine kusursuz ve kaliteli yağlar boğazda bir miktar yanma hissi bırakıyor. Boğazda hissedilen ve çok fazla olmayan yakıcılık hissi yağın kusurlu olduğunu göstermiyor.

Çok sık duyduğum "Ben zeytinyağımı köyden/falancadan aldım, yağımı kendim sıktırdım, benim yağım kusursuz bir zeytinyağı" cümlesi her zaman doğru olamayabiliyor. Zeytinyağının kalitesi zeytinlerin hasattan tüketim anına kadar her an bozulabiliyor.

19-20 Aralık ve 26-27 Aralık tarihlerinde eğitim devam etmekte, katılabilme imkanı olanlara tavsiye ederim.

Haftasonu olmasına rağmen özveri ile eğitimi veren Tariş ARGE müdürü Meltem Zengin'e teşekkür ederim.

Cuma, Aralık 11, 2009

Klazomenia Ziyareti



Geçen hafta Derin'le beraber düzenli pazar alış verişi yaptığımız Urla-İskele mevkiindeki pazara gittik. Güneşli güzel bir cumartesi günüydü. Pazar yerinin hemen yanındaki antik Klazomenia Kenti Kazı alanında restore edilerek yeniden üretim yapar hale getirilen antik yağhaneyi gezdik.

M.Ö 600 yılından kalan Klazomenia hakkında detaylı bilgiye linkinden ulaşabilirsiniz.

Aşağıdaki resimler Klazomenia web sayfalarından alındı. İlk denemelerde resimlerdeki gibi tek kalas kullanılmış ama taş ağırlık tek kalasın kırılmasına neden olduğu için şimdi üç kalasın yanyana getirilmesi ile oluşan bir baskı sistemi kullanılıyor.



Yukarıdaki resimde kalas manivela yardımı ile yukarı kaldırılarak, çuvallara doldurulmuş zeytin hamurları kalasın altına yerleştiriliyor.



Çuvallar kalasın altına yerleştirildikten sonra kalas manivela ile çuvalların üzerine indiriliyor ve kalasın ağırlığı yavaş yavaş çuvallara biniyor. İlk etapta çuvallara fazla ağırlık bindirmemek için sadece kalasın ağırlığı kullanılıyor. Çuvallardan sızan yağ ve karasu yerdeki deliğe aktarılıyor. Bu noktada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Yerde üç adet delik bulunuyor. Bu üç deliğin ne işe yaradığını biraz sonra anlatacağım.



Kalasın tüm ağırlığı çuvallara bindikten sonra manivela yardımı ile yerdeki taş havaya kaldırılarak ağırlığının kalasa binmesi sağlanıyor.

Gelelim yerdeki üç deliğe. Neden üç delik olduğunu anlamam biraz zamanımı aldı, itiraf edeyim.



Yerdeki deliklerin her biri yaklaşık birbuçuk metre çapında ve iki metre derinliğinde. Ortadaki delik ezilen çuvallardan gelen suyun toplandığı delik. Orta delik yandaki delik ile alttan birbirine bağlı. Sıkım işlemi başlamadan önce orta delik yanındaki bağlantılı delik ile aynı seviyeye gelene kadar su ile dolduruluyor. Baskıdaki zeytinlerden gelen karasu ve yağ orta deliğe akıyor. Tek bir delikte toplanabilecek sıvı miktarı yerine iki deliğin kapasitesi kullanılırken, sıkılan zeytinlerin karasuyu yağdan daha ağır olduğu için ortadaki delikten bağlantılı yan deliğe geçiyor. Bu sistem sayesinde orta delikte neredeyse sadece yağ biriktirilmiş oluyor. Orta delikte biriken yağ kepçeler yardımı ile yandaki üçüncü depolama çukuruna alınıyor.

Paralel kaplar presenbine göre çalışan iki kuyunun benzeri bir düzeneği damacanalar ile yenilemek istemişler. Alttan boru ile birbirine bağlanan iki damacana bağlantı borusu seyiyesine kadar su ile doldurulduktan sonra sıkılan yağ bir damacanaya aktarılıyor. Karasu bir damacanada birikirken, yağ diğer damacananın üst kısmında birikiyor. Resimde sağ tarafdaki damaca üst tarafında biriken yağı görmek mümkün. Karasuyun toplandığı (sol taraftaki)damacana yüzeyinde çok ince bir tabaka yağ toplandığı görünebiliyor. Karasuyun toplandığı (soldaki) damacananın altındaki musluktan karasu, sağdaki damacanadaki yağ seviyesi, sağdaki damacanadaki musluk seviyesine gelinceye kadar boşaltılıyor. Sağdaki damacanada musluk seviyesine gelen yağ musluk yardımı ile ayrılabiliyor.

Pazartesi, Aralık 07, 2009

İklim Zirvesi Bugün Başlıyor

İklim zirvesi bugün başlıyor. Birçok defa yazdığım üzere Kyoto Protokolü, BM toplantıları gibi çözüm girişimlerinin hiç birinin bir sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Günün sonunda Her koyun kendi bacağından asılacak.


Bugday.org adresinden alınan bir yazıyı paylaşmak istedim.

----------------------------------------------------------------------------

Ekoloji Kolektifi, Çiftçi sen, Doğader ve Ekoder tarafından Dünya İklim Pazarına karşı dalgayı birlikte üretmek için yapılan çağrının kısaltılmış metni aşağıdaki gibidir:

--------------------------------------------------------------------------------


“Bugün küresel ısınma olgusunu inkâr etmekten daha vahim olan küresel ısınma sorununu ‘çözüyormuş’ gibi yapmaktır. G20, IMF-DB zirvesi ardından BM çatısı altında yolları ve kapıları halka kapalı bir buluşmayı bu kez de küresel iklim krizini konuşmak için yapıyorlar. Sihir gösterisinin ışıltısından sorumluları göremeyeceğimizi sananlar; kentlerden, tarım politikalarından, savaşlardan, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesinden, emekçilerin terlerinin karşılığından, göçlerden, işsizlikten, kamusal sağlık ve eğitim politikalarından söz bile etmeden iklim değişikliğinden yakınanlar, vaat edilen dünyanın parıltısına davet edecekler bizi bir kez daha. Gelin, Dünya İklim Pazarına karşı dalgayı birlikte üretip, yönetelim...
Bizler, küresel ekonomik krizi de kapsayıp aşan büyük dalgayı yani kapitalizmin yarattığı ekolojik krizi sistemin acınası can yeleklerine dolanarak beklemenin bir faydasının olmayacağının farkındayız. İklim değişikliği sorunu “verimlilik ve enerji kaynak çeşitliliği /dönüşümü” ile çözülebilecek tali bir sorun değildir. Kapitalizmin yapısal bir sorunudur. Bu nedenle sadece liberal ekonominin sınırları içinde bir öneriler kümesi ile bu sorun aşılamaz. Gündelik, yaşamsal alışkanlıklarımız, gerçeklik ve beklentilerimiz, tüketim toplumunun her boyutu ile sorgulanması, kapitalist üretim tarzının değiştirilmesi, devrilmesi gerektiği aşikârdır.

Aralık ayının başında BM çatısı altında Kopenhag’da gerçekleşecek 15. Taraflar Konferansı halkları bir gün dönümünün eşiğine, insan ve doğanın geleceğine dair önemli bir karar aşamasına taşıyacak bir süreci başlatacak. Yaşanan krizin faturasını yoksullara ve doğaya kesmeye hazırlanan egemenler çağımızı sürükledikleri felâketin faturasını da kesmek için toplanadursunlar, bizler heyecanlarımızı ateşe verelim, ekolojik krize karşı yeni bir dünya kurmak için yollara düşelim.

Bu çağrı küresel egemenlerin iklim değişikliği senaryosuna karşı büyütülecek bir protestonun çağrısı değildir yalnızca. Bu adalete, eşitliğe, kır ve kent emekçilerine, ezilenlere yani yaşanan krizin tüm mağdurlarına yeni bir dünyanın kurulması için çalışmaya yapılan çağrıdır. Bu çağrı, iklim krizinin salt atmosferik bir değişimin değil, yaşatılan küresel bir yıkımın veçhesi olması nedeniyle enternasyonal bir çağrıdır. Bu çağrı kolektif çalışmanın derin nefeslerini ciğerlerinde hisseden, gücünü emekten, doğadan, tohumdan, topraktan, yaşamdan yana yapanlara yapılan çağrıdır. Aralık ayı boyunca güce güç katacaklara, kor ateşini harlayacaklara çağrıdır. Bu süreçte yeryüzündeki tüm ezilenler egemenlerin politikalarını desteklemek, egemenler arası bir kanada destek olmak ya da hükümet ve çokuluslu şirketleri ikna etmeye yönelik STÖ lobiciliği yapmak için değil iklim krizine karşı kendi çözümlerini seslendirmek için alanlara çıkacak.

Dünya İklim Pazarına karşı dalgayı birlikte üretmek ve yönetmek için bir çağrıdır bu.

Kentleri ve kırı birbirinden kopartarak yaşanmaz kılanlara karşı havayı, suyu, toprağı ve emeği özgürleştirmek için şimdi diptekileri bir araya gelmeye çağırıyoruz. Kendi dayanışma ağlarımızı kurmak, kendimizi besleyebilecek hale gelmemiz bir fantazi değil bir zorunluluktur. Otomobile dayalı tüketime karşı başka bir şehir mümkün demek için, suyu, tohumu ve gıdası ellerinden alınan bir yaşama mahkûm olmadığımızı, kendi enerjimizi yaratabileceğ imizi göstermek için dipten gelen dalgayı örgütlemeye çağırıyoruz. Hes’lere, termik santrallere, nükleer enerjiye mahkûm olmadığımızı haykırmak için; Kentlerimizin eteklerini paketleme endüstrisi haline gelen TOKİ’lerden kurtulabileceğ imizi, yaşamımızı otobanlardan geri talep edip kendi sebzemizi meyvemizi yetiştirebileceğ imizi, yeme, içme, giyinme alışkanlıklarımızı değiştirebileceğ imizi göstermek için bir araya gelmeye çağırıyoruz. Kapitalizmin üretim ve tüketim alışkanlıklarına karşı direnenleri bir araya gelmeye çağırıyoruz. İklim değişikliği sorununu tam da bu hattan inşa edebilmek, gdolara dur demek, yürünecek yolu yaratmak için bir araya gelmeye çağırıyoruz.”

Ekoloji Kolektifi / Çiftçi sen / Doğader / Ekoder
ARALIK 2009