Pazar, Ağustos 30, 2009

Deniz Suyundan Tatlı, İçilebilir Su Elde Etme

Home (Yuva) belgeselini seyrettiğimden beri kafamda "SU" sorusu var.

"Bir günde 5000 insan kirli içme suyu yüzünden ölüyor. Bir milyar insan temiz içme suyuna ulaşamıyor."

Denizlerle çevrili bir ülkede, denizden elli metre uzakta yaşayan biri olarak, ev ortamında ve doğal kaynakları kullanarak deniz suyundan tatlı, içilebilir su elde etmek mümkün mü? sorusunu araştırmaya başladım. İnternette basit bir, iki proje buldum. Okuduklarımı kafamda harmanladım ve bir zihni sinir projesi ürettim.



TEORİ :
* Birkaç mercek yardımı ile güneş ışığı cam şişeye odaklanır.
* Merceklerin odakladığı noktadan şişenin içindeki deniz suyu ısınmaya başlar.
* Şişenin içindeki su kaynar, buharlaşan su bakır boruya ulaşır.
* Sarmal bakır boru içinde ilerleyen buhar, su dolu kutuda hızla soğur.
* Sarmal bakırın bulunduğu su kutusunun atındaki çıkıştan içilebilir su elde edilir.

Teori güzel. Gelelim uygulamaya.

Cam şişenin yuvarlak hatlarına mercekle güneşi odaklamak mümkün olmadı. Cam şişeyi siyaha boyayıp denedim, sadece şişenin boynuna yakın bölgeye güneşi odaklaya bildim. Şişenin en üstünden şişenin içindeki deniz suyunu kaynatabilmek mümkün olmadığı için bu denememde başarısız oldu.
"Bir ısı kaynağı ile" şişeyi alttan ısıtarak kaynama sağlayabilir ve sistemi test edilebilirdim ama doğal yoldan ısınma sağlamadığım için bunu denemek istemedim.

Yeniden bir proje ürettim. Cam şişe yerine yüzeyi düz, metal bir depo kullanmayı planladım. Bir A4 büyüklüğünde, dört, beş santimetre kalınlığında siyaha boyalı metal bir deponun ortasından çıkacak boruya, cam şişede kullandığım mantarı takacak ve düzeneği bu şekilde çalıştıracaktım. Bir türlü belirttiğim özelliklerede bir metal depo yaptıramadığım için bu projeyi deneme şansım olmadı.

Geçen hafta lastik ocağı deneyince aklıma, lastik ocağını deniz suyundan tatlı su elde etmede kullanıp, kullanamayacağım geldi.



Lastik Ocağın ortasına bir kap yerleştirdim. Bu kabın ortasına ise bir başka kap yerleştirdim. Ortadaki kabın içine deniz suyu koydum ve lastik ocağın üstünü cam ile kapattım.

TEORİ :
* Ocağın içindeki deniz suyu buharlaşacak.
* Buharlaşan su cama çarpacak.
* Cam üzerine yerleştirilen aleminyum folyo ile nispeten soğuk olan yüzeyde yoğunlaşarak damlarak halinde aşağıya akacak.
* Cam yüzeyden düşen damlalar, dış kapta toplanacak.

Teori güzel. Gelelim uygulamaya.



* İç kaptaki deniz suyu, lastik ocağın içindeki yüksek ısı ile hemen buharlaştı ve cam yüzeyde damlacıklar oluşturdu. Lastik Ocağın içindeki ısı 65.2 C'ye kadar çıktı.
* Soğutma bölgesi olarak konulan aleminyum folyo verimli çalışmadı. Konmasada olabilirdi.
* Cam yüzeyde toplanan damlacıklar, teoride planlandığı üzere dıştaki kaba damlayacaklarına, camın lastik ile temas ettiği noktadan lastiğin altına aktı.
* Tüm deney boyunca yoğun bir buharlaşma elde edebildim ancak buharlaşan damlacıkları verimli toplayamadığım için deney sonunda dış yüzeydeki toplama kabında20-30 cc su biriktirebildim.

Biriktirdiğim suyu tattım. Lastik kokulu olmakla beraber, tatlı suydu.

Şimdi çalışmaya ve düşünmeye devam.

TEORİ :
* Lastik ocağın merkezine yukarı doğru bir boru çıkan, siyah metal bir depo yerleştirilir.
* Lastik ocağın üzerindeki cama, metal depodan çıkan borunun kalınlığında, bir delik açılır.
* Metal depodan ve lastik ocağın üzerindeki camdan çıkan boruya, mantarlı, sarmal bakır borunun olduğu soğutma bölümü yerleştirilir.
* Metal deponun içindeki deniz suyu, lastik ocağın merkezindeki yüksek ısı ile buharlaşmaya başlar.
* Buharlaşan su borudan yükselir ve bakır sarmala ulaşır.
* Suyun içindeki bakır sarmalda soğuyan buhar su olarak bakır sarmalın bulunduğu kutunun altından damlar.

Teori güzel. Uygulama ne zaman olur bilemem.

Bir arkadaşım ısıtma sistemi olarak güneş enerjilerinde kullanılan sisteme benzer bir sistem kullanmamı önerdi. Ve fakat güneş enerjilerinde suyun ısınma prensibi nasıldır? Güneş enerjisi sistemine benzer bir sistem, benim basit sistemimden daha kolay ve ucuz mudur, bir fikrim olmadığı için şimdilik bunu projelendirmedim.

Tüm bu okuduklarınızdan sonra, neden bu kadar uğraşıyorsun ki, şöyle şöyle yapsaydın çok kolaylıkla, doğal yollardan ve verimli şeklide deniz suyundan tatlı su elde etmeyi başarırdın diyorsanız, bu yazı bunu bilmek için yazılmıştır, paylaşırsanız sevinirim.

Çarşamba, Ağustos 26, 2009

ORA



Bir Harley Davidson sürücüsü benzin almak için durmuş. Motorsikletin deposunu doldururken pompacı sormuş.
- Yolculuk nereye?
- Oraya.
- Orası neresi?
- Henüz ben de bilmiyorum. Varınca öğreneceğim, demiş motorsikletli.

Yukarıdaki resmi bir arkadaşımın facebook sayfasından aldım. Neresi olduğunu sormadım. Benim için ORA. Alternatif Yaşam Çiftliğinden görmeyi istediğim manzara yukarıdaki resime benzesin istiyorum. Uzaaktaaan deniz görsün, 600-700 rakımda olsun. Aşağıda görünen tarlalar gibi verimli bir yerde olsun.

Bu yer nerede derseniz, henüz ben de bilmiyorum. Günü geldiğinde, ORAYA gittiğimde, gönülüm burası diyecek. Biliyorum...

Pazar, Ağustos 23, 2009

Okur-Yazar, İşveren Arıyor.



Daha mutlu, daha başarılı, daha üretken, daha faydalı ve daha huzurlu olmak için koşmakta olduğum kulvarı değiştirmem gerektiğini biliyorum ve artık şikayet etmeyi bırakıp eyleme geçiyorum.

Sevdiğim işi arıyorum.

Geçen sene Beyin Labirentimden Odacıklar'da yayınladığım bir ilanı birkaç değişiklik ile Alternatif Yaşam Planlamasında da yayınlıyorum.

- - - - - - - - - - - - - -

Günde sekiz saat, haftada yedi gün, yılda 340 gün kitap okuyup, yazı yazabilecek, inceleme ve araştırma yapabilecek, okur-yazar, işveren arıyor...

Binlerce kitap var okumak istediğim ve binlerce yazı bekliyor Beyin Labirentimin Odacıklarında. Gelin görün ki, mevcut işime devam ederken bunu yapabilmem zor görünüyor. İşte bu nedenle okumam, yazmam, araştırmam ve incelemem karşılığında bana işverecek birini arıyorum.

* Günlerce evden çıkmadan okuyup, yazabilirim, hiç sıkılmam.
* Okuyacağım kitapları, yazacağım konuları ben belirlerim.
* Çok geniş bir yelpazede, birçok farklı siyasi görüşü, dini konuları, ezoterik bilgileri, tarım ve hayvancılık ile ilgili kitapları okumayı severim.
* İnceleme, biyografi, roman, öykü, senaryo, şiir gibi birçok yazın türünü okurum.
* İleri düzeyde İngilizce bilirim ve fakat zorda kalmadıkça İngilizce kitap okumam.
* Yazarken aynı anda müzik de dinleyebilmekteyim.
* Geniş bir müzik bilgim vardır.
* İmkanlar sağlanırsa profesyonel düzeyde elektro gitar ve bas gitar çalabilirim.
* Bu işten emekli olmayı düşünmem, yukarıdaki şartlar sağlanırsa önümüzdeki otuz, otuzbeş yıl hiç şikayet etmeden çalışırım.

Maaş konusunda anlaşabileceğimizi düşünüyorum. "Dünya malı dünyada kalır", "Az olan daha çoktur" hayat felsefelerim arasındadır.

Tüm bu anlattıklarını yapman için sana neden maaş versinler diye sorarsanız.

1) Kitap okumak istediği halde okumaktan sıkılan ve birkaç sayfadan fazla okuyamayan biriyseniz, ben sizin yerinize sıkılmadan okurum, okuduklarımı sizinle paylaşırım.
2) Kitap okumak istediği halde vaktiniz yoksa ben sizin kadrolu kitap okuyucunuz olurum.

ve son olarak

Kaliteli ve kalıcı yazılar üretebilme ihtimalim derim. Tıpkı Avrupa'daki aristokrat sanatçı hamilerinin hatırlanması gibi tarih benimle birlikte hamim olarak sizi de yazacaktır.

Referans olarak bu BLOG'da yazdıklarımı ve araştırdıklarımı gösterebilirim.

İlgilenenlerin profilim içindeki posta adresime mesaj atmaları rica olunur.

Son başvuru tarihi yoktur.

- - - - - - - - - - - - - - -

Lastik Ocağı Denemesi

İki sene önce çevirisini yaptığım Lastik Ocağı yazısını denemeye karar verip, gerekli malzemeyi topladım.

Bir otomobil lastiği içi,
Lastiğin üzerini kaplayacak bir cam ve
Lastiğin altına konulacak bir tahta.

Alta konulacak tahta için evde bulunan 50x50 cm lik 8 milimlik suntalamı kullandım. Camcıdan, atık camların içinde bulduğum, 4 milimlik, 85x85 cm lik bir cam aldım.

Tahtayı yere yerleştirip, üstüne çok şişirilmemiş lastiği yerleştirdim. "Güneşte kurutma işlemi lastik ocak içinde yapılsa daha hızlı kurutma sağlanabilir mi?" Bu sorunun cevabını bulmak için bir domatesi dilimledim, küçük bir tepsiye yerleştirdim ve tepsiyi lastik ocağın ortasına yerleştirdim. Lastiğin üzerini cam ile kapattım. Saat 11:00'di.



Yarım saat geçmeden cam buğulanmaya başladı. Saat 12:00 de, güneşte ortamın sıcaklığını ölçtüm. 35.8 C'dı. Termometreyi lastiğin altından ocağın merkezine gelecek şekilde yerleştirip, lastiğin ortasındaki ısıyı ölçtüm. 67.9 C'di!!







Gelelim bu deneyden çıkardıklarıma:
(+)lar
+ Çok basit bir düzenek kullanarak, güneşten neredeyse 70 C ısı elde etmeyi başardım.
+ Resimlerde göreceğiniz üzere lastiğin altına kullandığım tahta boyasız bir tahtaydı ve ölçüleri biraz küçük kalıyordu. Siyaha boyalı daha büyük bir tahta kullansam daha yüksek bir ısı elde edebilirdim.
+ Kullandığım cam daha kalın bir cam olsa daha yüksek bir ısıya ulaşabilirdim.

"Camı siyaha boyamak daha fazla ısı üretmeye yarar mı?" ve "Otomobil lastiği yerine kamyon lastiği kullansam daha yüksek bir ısıya ulaşabilir miydim?" sorusu ise kafamda belirsizliğini koruyor.


(-)ler
- Deneye başlamadan önce tahmin ettiğim gibi domatesler lastik kokuyordu :)
- Dometesler kurumak yerine mangaldaymışcasına piştiler.
- Domatesler lastik kokmasalar bile lastik ocağın ortasında pişirmek ne kadar sağlıklı olur?

Lastik ocağını, daha önce doğal yöntemle ısıtma sorunundan dolayı başarız olduğum bir başka deneyde kullanmaya karar verdim. Şimdilik deneyin su ile ilgili olduğunu söylemekle yetiniyorum.

"Lastik ocağını daha sağlıklı hale nasıl getirebilirim, otomobil iç lastiği yerine daha sağlıklı bir malzeme ne kullanabilirim?" Deriden, tulum benzeri, bir çember yapılabilir mi? yada amerikan bezinden içine hava basılabilecek bir çember yapılabilir mi?

Pazar, Ağustos 16, 2009

Dışarıda Birileri Var


Kendimi yalnız ve mutsuz hissettiğimde çalmasını en sevdiğim şarkılardan biridir Pink Floyd'un Is There Anbody Out There (Dışarıda birileri var mı?)şarkısı. Dışarıda Kimse Var Mı? diyerek başlamıştım üç sene önce ilk yazıma. Bugün Alternatif Yaşam Planlaması Blogunda üçüncü sene tamamlandı. Sevinerek görüyorum ki dışarıda birileri var. Bize dayatılan sistemin dışında alternatif bir yaşam olduğunu gören, fark eden, değişen, değişmeye çalışan, araştıran, öğrenen, öğreten, öğrendiklerini paylaşan, değişimin öncüsü olacak birileri var dışarıda. Az sayıda ama var.

Bu sene nisan ayının başında bir word dosyasına Alternatif Yaşam Planlamasında yazdığım tüm yazıları aktardım, çıktısını alıp, ciltlettim. Niyetim tüm yazdıklarımı bir bütün olarak görmek, hataları ve eksikleri düzeltmekti ancak bir türlü okuma ve düzeltme sürecini tamamlayamıyorum. Sanırım bir yanım yazıların eksiklerine ve hatalarına rağmen yazıldıkları gibi kalmasını istiyor. Yazdığım bazı projelerin Zihni Sinir tadında olduğunu görüyorum, bazı yazılarımda eski fikirlerimin, öğrendiğim yeni bilgiler çerçevesinde, değiştiğini görüyorum ama şimdilik yazılarımı değiştirmiyorum.

Coca Cola'nın Formülü, Bireysel Emeklilik Öldü, Çevre Kredi, başlıklı yazılarım çürütülmesini dilediğim projeleri içeriyordu ama şimdilik internet/blog okyanusunda kaybolan, yok sayılan projeler arasında yer aldılar. Geçenlerde Toprak TV'de bir üretici bir ceviz ağacından 300 kilo verimden bahsediyordu. 300 kilo biraz abartılı bir rakam olabilir ama yukarıda hesaplamalarını yaptığım yazılarda, en iyi ihtimallerde bile 300 kilonun yarısını hedeflemiştim. Çevre Kredi ile ilgili sunuma bu linkten ulaşabilirsiniz.

Kişisel ve müziksel düşüncelerimi yazdığım ve youtube'ın kapatılmasından sonra bir nebze küsüp yazmamaya başladığım Beyin Labirentimden Odacıklar blogunun, neredeyse iki senede sadece 4500 ziyaret ve 6200 okunmada kalmasının yanında, Alternatif Yaşam Planlamasının üç yıl içinde 125.000 ziyaret ve 250.000 okunmaya ulaşması sevindiriyor beni. Tüm bu güzel rakamlara rağmen Türkiye'de bir blogu düzenli takip etme alışkanlığının sınırlı olması, blogu ziyaret eden kişilerin sadece ilgilendikleri konuyu okuyup bir daha siteyi takip etmemelerine neden oluyor. Alternatif Yaşam Planlamasına doğrudan blog adını yazarak gelenlerin sayısı her zaman arama yaparak gelenlerden geride kalıyor. Mesela mevsimden olsa gerek son günlerde Alternatif Yaşam Planlamasına en çok pekmez yapımı, sirke yapımı ve salça yapımı ile ilgili arama yapanlar geliyor. Site ile ilgili bir başka takıldığım nokta 223 yazının olduğu bir sitede ziyaret başı ortalama okunma istatistiğinin ikide kalması. Arama yaparak bloga gelenlerin daha fazla sayfayı ziyaret etmelerini dilerdim.

Blog yazarlığından elde ettiğim en büyük fayda, benim gibi düşünen, yaşayan kişilerle gerek sanal ortamda, gerek gündelik hayatta tanışmak, bilgi ve tecrübelerini paylaşmak oluyor.

Dışarıda birileri var ve sayıları daha da artacak.

Salı, Ağustos 11, 2009

Evde Zeytinyağı Yapımı

14 Ekim 2010 NOTU :

Aşağıdaki yazıyı 2009 yılında yazmıştım.

2009 yılında epey bir deneme yaptık ama çok başarılı sonuçlar alamadım. Yapım aşamalarını ağ günlüğümün içinde bulabilirsiniz. 2010 Eylül ayında evde zeytinyağı üretmeyi başardım. Tüm yapım aşamalarına bu linkteki yazımdan ulaşabilirsiniz.  

- - - - - -

Bu aralar "Evde zeytinyağı nasıl yapılır?" sorusuna kafa yoruyorum.

Tahta iskelet üzerinde civatalar yardımı ile bir baskı sistemi planlıyorum. Küçük keten torbaları yada mermerşahi torbaları baskı sisteminin altına koyarak zeytinyağı elde etmeyi planlıyorum.

Kafamda projeler kurarken, acaba internet dünyasında neler var dedim. Aramamı önce Türkçe yaptım. EVDE basit ve kolay zeytinyağı nasıl yapılır, konusunda işe yarar birşey bulamadım. Yapımdan ziyade zeytinyağı satışına yönelik bilgiler çıktı. Aramayı birde ingilizce denedim ve aşağıdaki videoyu buldum.

Videoyu seyrettikten sonra "Yok artık, bu kadar kolay değildir" diye düşündüm. Gördüğüm kadarı ile yağ çıkarmak için kullandığı zeytin, yenmeye hazır hale gelmiş (muhtemelen salamura edilmiş) zeytin.

Neyse, videoyu izleyelim...


Make Your Own Extra Virgin Olive Oil - Watch the top videos of the week here


Eee, olur mu diyorsunuz?

İlk fırsatta deneyeceğim. Benden önce deneyen olursa yorumlarını bekliyorum.

Deneme başarılı olursa bir sonraki aşama, bu sistemi nasıl onlarca kilo zeytin ile yapabiliriz olacak.

* * 14 AGUSTOS 2009 NOTU * * : Videodaki görüntüye aldanıp salamura zeytin ile bir deneme yaptım. Sonuç; Başarısız oldu. Zeytin mevsimi gelinceye, yağlık zeytinler olgunlaşıncaya kadar beklemem gerekecek...

Pazar, Ağustos 09, 2009

Ecosorb

Meyvelitepe'de Yağmurdan Sonra başlıklı yazıyı okuyunca "Ecosorb"un ne olduğunu merak ettim. Internette bir araştırma yapınca Ekosorb web sayfasını buldum. Sayfaları inceledim ve firmanın iş yerime çok yakın olduğunu gördüm. Bir öğle tatilinde Ecosorb firmasını ziyarete gittim. Firma genel müdürü Duran Bey ofis dışındaydı, Tuba Hanım benimle ilgilendi. Ecosorb ve Alternatif Yaşam Planlaması hakkında uzun sohbet ettik. Bahçemde denemek için bir kiloluk ecosorb aldım. Ecosorb ziyaretimin ertesi günü Duran Bey beni aradı, ilk fırsatta tanışmak için teyidleştik. İlgilerinden dolayı Duran Beye ve Tuba Hanıma teşekkür ederim.

Gelelim aşağıdaki fotoğrafa...



Bu sene ekimini yaptığım çim alanda bir bölge büyümüyor ve sararıyordu. İlk başta nedeni aklıma gelmedi ama bir sabah sararan bölgenin düzgün dikdörtgen şekli sararma sebebinin ne olabileceğini bana hatırlattı. Evimizin terasını yaparken mevcut terası birkaç metre ileri almış ve eski terasın bir kısmını bahçeye dahil etmiştim. Bahçeye dahil ettiğim eski terasın beton zeminini kırmamıştım. Bahçeye dahil olan bölümdeki toprak kalınlığı 12-14 cm kadardı. Sararan bölüm bire bir eski terasın beton zeminin olduğu yer ile örtüşüyordu. Yeterli toprak kalınlığı olmadığı için bu bölüm hızla buharlaşıyor ve çimler yeteri kadar su tutamadığı için büyümüyor ve sararıyordu.

Ecosorb ziyaretim sırasında mevcut çim alanda nasıl kullanabileceğimizi görüşmüştük. Ekili çim alandaki çimlerin özel makinalar ile belirli bir derinlikte kesilerek toprağı ile beraber kaldırıldıktan sonra alttaki zemine esoborb uygulaması yapılabildiği belirtilmişti. Benim üç metrekarelik sorunlu alanımda böyle bir uygulama yapma şansım olmadığı için farklı bir uygulama denemek istedim.

Bahçeme ektiğim çim, uganda çimi olduğu için hızla sağa sola yayılabileceğini düşündüm ve sorunlu bölgede enlemesine ve boylamasına küçük kanallar açtım. Kanalların içine ecosorb koyduktan sonra kanalları kapattım.



Düzenli olarak bahçeyi sulamaya devam ettim. Kanalların yanında bulunan çimler yeşerdiler ve düzenli olarak uzuyorlar. Ancak çim beklediğim hızda çevreye yayılmadı ve kanalların ortasındaki bölüm sararmış olarak kaldı. Bu gelişmeyi görünce "Keşke tüm sararmış bölgeyi sökseydim ve zemine ecosorb uyguladıktan sonra yeniden dikseydim şimdi çim alan dört dörtlük olurdu" diye düşündüm.



Yakın zamanda kalan sorunlu bölgeyi de söküp, altına ecosorb uygulayacağım.

Alternatif Yaşam Çiftliğini HENÜZ hayata geçiremediğim için hayıflanırım sık sık. Yukarıda anlattığım olayda olduğu gibi tarımda yeni ve modern birçok gelişmeyi, ürünü görünce, deneyince bir nebze olsun sıkıntım azalıyor. ARAF olarak değerlendirdiğim mevcut yaşamım çerçevesinde denediğim ecosorb'u Alternatif Yaşam Çiftliğinde kesinlikle kullanacağım.

Not : Çimlerin bu karo döşemesi gibi desenli halini görenler "Aaa çok orjinal olmuş, böyle kalsın" diyenler az değil...

Pazartesi, Ağustos 03, 2009

Kadrolu Peygamber Devesi







Onbeş gün kadar önce arka bahçede otururken japon gülünün yapraklarında hareket eden minik yeşil noktalar gördüm. Yaklaşıp baktığımda boyları bir santimetre bile olmayan on, onbeş çekirge ile karşılaştım. Bir çoğunu ezerek öldürdüm.... Bazıları kaçtı... Ara ara bahçedeki bitkileri gözlemlediğimde minik çekirgeleri görebiliyordum. Böğürtlenin yeni filizlerine ve japon gülü yapraklarına epey zarar verdiler.

İnternete girip, çekirgelerden kurtulmanın doğal bir yolu var mı diye bakındım. Pek bir şey bulamadım.

Sanırım yavaş yavaş Ruhsal Gelişim ve Alternatif Yaşam başlıklı yazımda bahsettiğim kitaplardaki düşünme yöntemlerini çalıştırmayı başarıyorum. İki gün önce arka bahçeyi sularken yerdeki taşların içinde dört beş santimetre boyunda bir peygamber devesi gördüm. Kızım Derin "Baba öldüreyim mi?" (Çekirgeleri beraber öldürmüştük, iyi bir örnek olmadım galiba) diye peygamber devesinin üzerine gitti. Birden evrene gönderdiğim çekirgeye karşı doğal çözüm talebimin karşımda durduğunu fark ettim ve "Hayır, öldürme o bizden" dedim. Hemen peygamber devesinin resmini çektim.

Bugün bahçedeki bitkileri incelerken, peygamber devesini bitkilerin birinin içinde saklanırken gördüm.

Ürkütücü görüntüsü ile peygamber devesi, sevimlilikte gelin böceğinin (uğur böceğinin) yanına bile yaklaşamaz ama her ikisi de zararlı böcekler ile doğal yoldan mücadele için kadroya alınıp bahçede beslenmesi gereken "elemanlar".



Hoşgeldin peygamber devesi...