Çarşamba, Mayıs 23, 2007

Hidrojen Enerjisi, Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu


Matrix’i seyretmiş miydiniz? İlk filmi? İkinci Matrix ve özellikle üçüncü Matrix konumuz dışı, içi boş filmler ama birinci Matrix filminde içi boş, örtülü mesaj içermeyen tek bir sahne yok. Filmde kaçırdığımız, farkında olmadığımız örtülü mesajların çözümü için Matrix Ve Felsefe kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Matrix’de yaşamaktan farksız yaşadığımız Dünya. Matrix filminde yaşadığımız hayatın bir rüya olduğu, asıl bedenimizin enerji üretmeye yarayan makinalar olduğu metaforu kullanılmaktaydı. Evet uyuyoruz ve yaşadığımız hayat beynimize izlettirilen sanal bir gerçek.


Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu ile yapılan söyleşiyi okuduğumda, uyuyor, uyutuluyor olduğumuz düşüncesi tüm beynimi sarıyor. Alternatif Yaşam Planlamasındaki arayışlarımızı Neo’un arayışları gibi görmeye başlıyorum. Alternatif Yaşam Planlamasında kısa sürede ulaştığımız bilgilere yetkili kişilerin ulaşamıyor, bilmiyor olması şüphelendiriyor insanı. Milli gelirimiz şu kadar dolar oldu, bu kadar dolar olmasını hedefliyoruz demeçlerinin ne kadar içi boş olduğunu fark ediyorum. Türkiye’nin imkanlarına, kaynaklarına rağmen bizlere yaşatılan hayata üzülüyorum. Petrolden elde ettikleri gelir ile çöle kapalı kayak merkezi yapacak kadar çok paraya sahip olan uluslardan, çok daha fazla doğal kaynağa sahip olan bir ulusun (Türklerin) neden bu durumda olduğunu anlayamıyorum.


Prof. Dr. T.Nejat Veziroğlu ile yapılan söyleyişiyi, Mert Ulaş’ın blog’unda okuduğum Hidrojen Enerjisi başlıklı yazıdan öğrendim. Mert, söyleyişiyi Potkal blogunda okumuş. Bağımsız, gelir beklentisi olmayan, kaliteli içeriğe sahip bloglar arttıkça doğru haber alma imkanımızın artacağına inanıyorum.

Prof. Dr. Nejat Veziroğlu ile Hidrojen Enerjisi Üzerine Yapılmış Bir Söyleşi

PROF. DR. NEJAT VEZİROĞLU: TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ İLE AYNI ZAMANDA HİDROJENE GEÇMELİ” 21.12.2005

Profesör Nejat Veziroğlu’nu tanımayan yoktur… Veziroğlu; fosil yakıtların tükendiği, çevrenin alarm verdiği gezegenimizde geleceğe doğru çıkmak zorunda olduğumuz yolculuğun rehberi… Birleşmiş Milletler Endüstriyel Kallkınma Örgütü’ne(UNIDO, United Nations Industrial Development Organization) bağlı Uluslararası Hidrojen Enerjisi Merkezi’nin (ICHET) kurucusu olan Prof. Dr. Veziroğlu, bu merkezin çalışmalarını yürütmek için bir süredir Türkiye’de… Merkez, geçen yıl yapılan Uluslararası Hidrojen Kongresi başta olmak üzere bir çok etkinliği sürdürmekte. Aşağıda, Profesör Veziroğlu ile ICHET’in, Zeytinburnu’ndaki geçici tesislerinde yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

Termodinamik: Hocam, bize hidrojen enerjisi serüveninizi özetler misiniz? Yurt dışındaki çalışmalarınızdan başlayarak, UNIDO-ICHET’e gelinceye değin…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Ben burada İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1.5 yıl okudum; 1941’den 1943’e kadar. 1943’de İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’ye gittim. Londra’da Imperial College’de okudum ve Makine Bölümü’nden 1946’da A.C.G.I ve B.Sc. derecelerini aldım. 1947’de Imperial College’den master muadili olan D.I.C. diplomasını, ve 1951’de Londra Üniversitesi’nden ısı transferi üzerine doktora derecesi aldım. Askerliğimi yapıp, devlet ve özel sektörde çalıştıktan sonra, 1962 yılında Miami Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak girdim.
İlk araştırma projem Mars’a gidecek roketin nükleer-hidrojen motorundaki titreşimlerin sebebini bulmak ve gidermekti. O zaman Amerikan Uzay İdaresi Mars’a seyahat planları yapmaya başlamıştı. Oraya gidecek roketin nükleer enerji ile işlemesi lazım. Çünkü roket dört ayda Mars’a gidecek, astronotlar dört ay Mars’ta çalışacak, ve bu zaman içinde Mars yine Dünya’ya yaklaşıyor. Yörüngeler öyle ki, birbirlerine yakınken dört ayda gidilebiliyor, yörüngeler uzakken belki 8 ayda 10 ayda gidilebilecek. Seyahatin başlaması ile bitmesi bir yıl sürüyor, ve bu kadar uzun zaman için nükleer enerji şart.
Tepkiyi sağlamak için, sıvı hidrojen, nükleer reaktörün ısısından yararlanarak kaynıyor, süper buhar oluyor ve tepki yaratmak için büyük bir hızla roketin egzosundan atılıyor. İşte hidrojenin bu kaynaması sırasında titreşimler oluşuyor. Biz beş sene süren araştırmalar yaptık ve sebebini bulduk. Bunu gidermek için ne yapmak gerektiğini de bulduk. Aynı zamanda hidrojenin uzun seyahatler için iyi bir yakıt olduğunu öğrendim.
1967den sonra, “şehirlerde hava kirliliğini gidermek için nasıl bir yakıt kullanabiliriz?” sorusu üzerinde beş yıl araştırma yaptık. Hava kirliliği bir çok hastalıklara neden oluyor. Los Angeles, Chicago, New York, Londra, İstanbul ve Tokyo gibi büyük şehirlerde insanlara çok zararlar veriyor. Benzin yerine alternatif yakıtları araştırdık; etil alkol, metil alkol, amonyak, hidrojen, ve gördük ki, en temiz yakıt, çevreye hiç zarar vermeyen yakıt: Hidrojen. Bu araştırma da beş sene sürdü. 1967’den 1972’ye kadar.
1973’de enerji krizi başladı. Yani Ortadoğu memleketleri diğer memleketlere, bilhassa endüstriyel memleketlere petrol ihracatını durdurdular. Petrol istasyonlarında büyük kuyruklar oluştu, fabrikalar durdu. Şehirlerde trafik durdu. Mesela, ben Tokyo’ya gitmiştim o zaman. Daha evvel de Tokyo’da bulunmuştum ve trafiğin meydana getirdiği hava kirliliğinden dolayı Tokyo şehrinden Fujiyama Dağı gözükmüyordu. Halbuki, bu petrol krizi sırasında petrol yok otomobillerin 90%’ı çalışmıyor. Hava temiz, tertemiz. Tokyo’nun ortasından Fujiyama Dağı’nı görebiliyorsunuz.
1973’te enerji krizi başlayınca ben de Miami Üniversitesi’nde Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü’nü kurdum. Yeni enerji kaynakları arayacağız, çünkü anlaşıldı ki, petrol tükenecek, kömür tükenecek, doğal gaz tükenecek Enstitünün adının başına Temiz Enerji koydum; çünkü, fosil yakıtların çevreye verdiği zararları, şehirlere, insana verdiği zararları biliyorum. Temiz Enerji kaynakları bulmamız gerekti. Güneş, rüzgar, su, nükleer enerji, jeotermal enerji, hiç biri petrol gibi doğal gaz gibi kullanışlı değil. Hiç birini otomobile koyup, otomobili süremezsin. Hiçbirisini uçağa koyup, uçağı uçuramazsın. Düşündüm; eğer biz bu yeni enerji kaynaklarından hidrojen üretirsek problemi çözeriz. Çünkü hidrojenin en temiz, en randımanlı yakıt olduğunu, seyahatler için en iyi araç yakıtı olduğunu biliyordum. “Biz hidrojen üreteceğiz” dedim ve bunun adını “Hidrojen Ekonomisi” koydum. Çünkü enerji ekonominin lokomotifidir. Fabrikaları işletmek için, araçları gereçleri işletmek için enerji lazım. Washington’a, A.B.D AR-GE vakfına gittim. Bir konferans organize edip, Hidrojen Ekonomisi fikrini yaymak istiyorum, fikri ortaya atınca, bakalım reaksiyon ne olacak dedim? 70.000 USD verdiler. Bir sene sonra, 18 Mart 1974’de Hidrojen Ekonomisi Miami Enerji Konferansı’nı açtık. İngilizcesi; “The Hydrogen Economy Miami Energy” Conference. Kısa adı da THEME Konferansı. Orada konferans açılışında, bu fikri ortaya attım. Çay molası verdik, indim kürsüden, muhtelif memleketlerden on kişi yanıma geldi; dediler ki:” Dr. Veziroğlu, biz de aynı fikirdeyiz, bir dernek kuralım”. O gece konferansın olduğu Miami Beach’teki Playboy Plaza Hotel’de toplandık. On kişi bir de ben onbir kişi. O gece, 18 Mart 1974 gecesi, toplanan 11 kişiden bazıları diyor ki, bir dernek kuralım ama birkaç sene bekleyelim, belki fosil yakıtların tükenmelerinin ve çevreye verdikleri zararların çözümü için daha iyi bir fikir ortaya atılır. Daha iyi bir fikir ortaya atılabilir; bir iki sene bekleyelim. Daha iyi bir fikir ortaya çıkmazsa, ondan sonra bir dernek kuralım. Venezuela’dan Dr. Anibal Martinez diyor ki, derhal kuralım derneği. Şimdi, Anibal Martinez bir petrol mühendisi ve OPEC’in kurucularından. Biliyorsunuz, Venezuela OPEC’in kurucu memleketlerinden birisi ve OPEC kurulurken Venezuela’yı Dr. Anibal Martinez temsil etmiş. Petrolcü, petrol mühendisi, OPEC’in kurucusu, şimdi diyor ki: “Bu derneği derhal kuralım!”. Biz, yani diğer on kişi, şüphelenmeye başladık; dedik ki “Acaba bu adam beşinci kol mu?” Halbuki adam hakikati biliyormuş. Petrolün ne kadar kötü olduğunu biliyor, ısrar ediyor. Onun fikri galip geldi, dernek kuruldu, beni başkan seçtiler; hala başkanım. Bir dergi çıkarmaya başladık. İlk önce, yılda 4 tane bastık, üç yıl sonra 6, ondan üç yıl sonra 12, iki yıldır da 15 sayı çıkarıyoruz. Çünkü hidrojene ilgi arttı. Fikri yaymak için iki yılda bir kongreler yapmaya başladık, Dünya Hidrojen Enerjisi Kongreleri… Üniversitelerde, firmalarda AR-GE çalışmaları başladı. Otomobil, otobüs şirketleri, elektrik santralı üreten şirketler hidrojen enerjisi AR-GE çalışmasına başladılar. Fakat petrol şirketleri hep bu işin aleyhinde. Milletlerarası Hidrojen Enerjisi Derneği’ni kurduktan sonra petrol şirketleri bize karşı çıktı. Hidrojenden korkmaya başladılar. Bize, bu onbir kişiye “hidrojen romantikleri” adını taktılar. “Bunlar rüya görüyor, olacak iş değil” dediler ve hidrojeni kötülemek için Shell, British Petrol, Exxon, Mobil gibi bütün büyük petrol şirketlerinin aralarında bulunduğu büyük bir konsorsiyum kurdular. Maksatları, petrolün, doğal gazın, kömürün iyi olduğunu, temiz olduğunu ispat etmekti. Bu konsorsiyum yedi sene evveline, yani 1998’e kadar çalışıyordu. Onlara göre, mesela, şehirlerdeki hava kirlenmesi egsozlardan çıkan gazlardan dolayı değildir. Uzaklarda infilak eden yanardağların havaya saldığı zehirli gazlar ve tozlar şehirlere düşüyormuş atmosferden, oymuş sebep! Raporlarından bu çıktı. Ondan sonra, “Dünya ısısının artması, iklim değişikliklerinin sebebi karbondioksit değildir” dediler. “Tarlalarda geviş getiren ineklerdir!” diye raporlar çıktı üniversite profesörlerinin imzalarıyla. Şimdi ben düşünüyorum, petrol şirketlerini nasıl kendi tarafımıza çekeriz diye. 1998’de Buenos Aires’de 12. Dünya Hidrojen Enerjisi Kongresi olacaktı. 1997’de büyük petrol şirketlerine, bu konsorsiyum üyelerine birer mektup yazdım. “1998’de Buenos Aires’de 12. Dünya Hidrojen Enerjisi Kongresi’ni yapacağız. Bir oturumu petrole ayırıyoruz. Lütfen gelin, bize petrol tükendiğinde ne satacağınızı söyleyin.” Buna çok kızdılar, hiç birisi cevap vermedi. Fakat Shell şirketi 15 mühendis gönderdi kongreye. Kongreden iki ay sonra, Ağustos 1998’de Shell konsorsiyumdan ayrıldı. Shell’de üç bölüm vardır; petrol arama, petrol çıkarma, petrol taşıma. Şimdi dördüncü olarak hidrojen bölümü de var. Shell’den sonra British Petrol de ayrıldı, ve bütün konsorsiyum dağıldı. Şimdi bütün petrol şirketleri, bizim Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı dahil, hidrojen şirketi olmak peşinde, yani petrol tükenince hidrojen satmaya hazırlanıyorlar. Bir çoğu hidrojen dolum istasyonu kurdu ve şimdi 150’den fazla dolum istasyonu var dünyada. Hep petrol şirketleri kuruyor hidrojen dolum istasyonlarını, hidrojen satmaya hazırlanıyorlar.

Termodinamik: Hocam, Türkiye’deki Hidrojen Teknolojileri Araştırma Merkezi nasıl kuruldu? Türkiye’de, yine basından izlediğimiz kadarıyla, resmi makamlarla temaslarınız var.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi bu merkezin kuruluşuna gelelim. Birleşmiş Milletler beni hidrojen enerjisi üzerine danışman olarak tuttu. Zaman zaman benden rapor istediler. 1988’de yani 17 sene evvel verdiğim bir raporda, dedim ki, “ hidrojen enerjisine geçilmesi kaçınılmazdır ve burada önemli rol oynayacak, dünyada liderlik yapacak bir Birleşmiş Milletler Merkezi kurulmasını öneririm” Bunu beğendiler, benden bir rapor daha istediler. “Peki nerede kuralım bu merkezi?” diye sordular. Ben yeni bir rapor daha verdim, iki memleket önerdim. “Birisi” dedim, “Üç kıtanın birleştiği yerde. Bu memleketin kalkınmakta olan bir memleket, endüstriyel memleketlerle kalkınmakta olan memleketler arasında bir noktada olması iyi olur”. “Böyle bir memleket üç kıtanın birleştiği yerde bulunan Türkiye’dir.” “Bir de” dedim, “ Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasında Meksika’dır.” İki seçenek verdim onlara. Onlar bana geri döndüler. Dediler ki, “biz Türkiye’yi beğendik.” Ben bana sormalarını bekliyorum, “Türkiye’nin neresinde yapalım?” diye. MTA’nın Datça’da güzel bir güneş enerjisi laboratuarı var. Orasını düşünüyordum ben, fakat bana sormadılar. Viyana’daki UNIDO teşkilatı, kendi aralarında tetkik ediyorlar ve diyorlar ki “bu merkez Birleşmiş Milletler Merkezi olacak, kongreler yapılacak. Ondan sonra bilim adamları gelecek, dünyanın her tarafından insanlar gelip çalışacak. Onun için hava ulaşımı kolay olan bir şehir olması lazım. O da İstanbul.” Bana telefon ettiler, dediler ki, “biz İstanbul’u seçtik”. 1992’de Ankara’ya gittik. Demirel Başbakan, Erdal İnönü bilimsel işlerden sorumlu Başbakan yardımcısıydı. Erdal İnönü ile görüştük, derhal işin ehemmiyetini anladı. UNIDO ile Türk hükümeti arasında böyle bir merkezin İstanbul’da kurulması için ön anlaşma yapıldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda onay çıkması lazım Merkez’in kurulması için. Dünyayı dolaştık, Amerika, Japonya, Çin, Hindistan, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Mısır, Kuveyt… Gitmediğimiz memleketlerle İstanbul’da bir toplantı yaptık. Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Brezilya, Arjantin vs. ve hepsinden Merkez’in İstanbul’da kurulmasına olumlu oy vereceklerine dair söz aldık. 1996’da bu karar UNIDO genel kuruluna gitti, ve oy birliği ile UNIDO genel kurulu, yani bütün memleketler, bu merkezin Türkiye’de kurulmasını onayladı. Ondan sonra hükümetimiz, bunun müzakerelerinin devamını Enerji Bakanlığı’na verdi. Enerji bakanları ile UNIDO arasında müzakereler başladı. Birçok hükümet değişti. Ben de yardım ettim bu konularda, Mesut Yılmaz hükümeti onayladı, Ecevit hükümeti onayladı, Milli Güvenlik Kurulu’na gönderildi. Beni davet ettiler, orada anlattım, Milli Güvenlik Kurulu onayladı. İmzalamak, şimdiki hükümetimizin sayın Enerji Bakanı Dr. Hilmi Güler’e nasip oldu. O da bunları tetkik etmiş olarak, bunun Türkiye’ye çok faydası olacağının bilinci içerisinde Viyana’da Ekim 2003’de anlaşmaları imzaladı. Anlaşmalardan evvel, “bu anlaşmaları imzalayacağım fakat gelip başında durup kuracaksın merkezi” dediler. Ben de “peki” dedim. Öyle olunca, Miami Üniversitesi’nden izin aldım. Mayıs 2004’ten itibaren merkezi kurmak için çalışmaya başladık. Şimdi geçici tesislerdeyiz, daimi yer arıyoruz. Bir üniversite kampüsünde olacak merkez. İdari binalar, laboratuvarlar, konferans merkezi, kütüphane, misafirhane, sosyal tesisler… Sarıyer’de denize nazır güzel bir yer bulduk. Onun da sözünü aldık, şimdi resmi yazı için uğraşıyoruz. Resmi yazı geldikten sonra, projeler hazırlanacak ondan sonra ihaleye çıkılacak, tahmin ediyorum 3-4 sene içinde daimi yerimize geçeceğiz. Fakat şimdi bu daimi yer hazırlıkları yapılırken, AR-GE çalışması gerektirmeyen işlere başladık. Bunlar nelerdir? Dünyanın her tarafında pilot bölgeler kuruyoruz, pilot projelere başladık. Çin’de su enerjisinden istifade ederek hidrojen üretip bir kasabanın enerjisini sağlayacağız. Hindistan’da üç tekerlekli arabalar hidrojen ile çalışacak. Güney Kore’de otobüs ve otomobil filoları hidrojen ile çalışacak. Azerbaycan’da bir projeye başladık. Libya’da güneşten hidrojen üretilecek. Portekiz adalarında jeotermal enerjiden hidrojen üretilecek. Fas’ta rüzgardan hidrojen üretilecek ve Avrupa Birliği’ne verilecek. Ondan sonra, Türkiye’de iki projeye başladık. İstanbul’da hidrojen ile otobüs işleyecek, Bozcaada tamamen hidrojene çevrilecek, hidrojen rüzgardan üretilecek. Türkiye’de Türk kaynaklarıyla hidrojen üretme projelerine başladık. Rüzgardan hidrojen üreteceğiz, gece kullanılmayan elektrikten hidrojen üreteceğiz ve bunları doğal gaz boru hatlarına enjekte edeceğiz, doğalgaz-hidrojen karışımı kullanılacak ve hidrojen oranı giderek artacak. 50-60 yılda şimdiki doğal gaz boru hattı hidrojen boru hattı olacak ve Türkiye hidrojene geçmiş olacak. Dediğim gibi, Türkiye, bütün yakıtını kendisi hidrojen olarak üretecek. Güneş, rüzgar, su enerjisinden, jeotermal enerjiden hatta nükleer enerjiden üretilecek hidrojenin fazlasını Avrupa’ya satabileceğiz. Avrupa’da güneş yok, yer yok. Avrupa hidrojeni Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan alacak. Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Avrupa’ya hidrojen satmak için hazırlıklara başladı fakat biz daha yakınız Avrupa’ya onun için biz daha avantajlıyız.

Termodinamik: Biz daha yakınız bir de, Türkiye’de tüm yenilenebilir enerji kaynaklarından var.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Tabi Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok zengin.

Termodinamik: Hidrojen kullanımına geçildiğinde teknoloji tümüyle yenilenecek. Örneğin, güç santrallerinde doğal gaz yerine hidrojen kullanılması, baştan aşağı yanma odasının değiştirilmesini gerektirmeyecek mi? Taşıtlarda verimi nasıl etkileyecek, hidrojen kullanımı?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Evet…. İleride yakıt pilleri kullanılacak, çünkü yakıt pillerinin çok sayıda avantajı var. İçten yanmalı motorlardan iki üç misli daha randımanlılar. Bütün otomobil şirketleri, otobüs şirketleri yakıt pilli otomobiller, otobüsler yapıyorlar çünkü çok randımanlı, hem de temiz. Fakat, yakıt pilleri pahalı, onun için başlangıçta içten yanmalı motorlar kullanılacak. Çünkü içten yanmalı motorlar daha ucuz. Sonra yavaş yavaş onların yerini yakıt pilleri alacak.

Termodinamik: Peki, bu geçiş aşamasında konstrüksiyonu değiştirmek konusunda bir çaba var mı Türkiye’de?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi biz UNIDO-ICHET olarak, Türkiye’nin yol haritasını hazırlıyoruz hidrojene geçmek için. Bunu hidrojen konusunda çalışan bilim insanlarıyla, sanayicilerle, mühendislerle tartışacağız, Türkiye için bir yol haritası ortaya çıkaracağız ve bunu planlamaya sunacağız. Yani istiyoruz ki, Türkiye de Avrupa Birliği ile beraber aynı zamanda hidrojene geçsin. Tabi Türkiye’nin yol haritası Avrupa’nınkinden, Amerika’nınkinden başka olacaktır. Onların kendi endüstrilerine, kendi enerji kaynaklarına bağlı olarak yol haritaları var. Onların çoğunda hidrojen dışardan gelecek. Bizim yol haritamızda biz hem hidrojeni kendimiz üreteceğiz, hem ihraç edeceğiz. Fakat, kendi yapabileceğimiz mevcut teknolojilere bina edeceğiz hidrojen sistemine geçişi. Sanayicilere onun için soruyoruz: “Ne yapabilirsiniz, ne yapıyorsunuz?” Mesela Vestel çalışıyor bu konuda, İzmit’te Elimsan şirketi çalışıyor. Bunlar hidrojen ile ilgili çalışmalar yapıyorlar, yakıt pilleri ile ilgili. Vestel gelecek sene ticari olarak yakıt pillerini piyasaya süreceğini ilan etti, kongre sırasında.
Biliyorsunuz, çalışmalarımızdan birisi IHEC 2005 Kongresi. Orada sergi vardı. Güney Kore otomobil getirdi. Güney Kore parlementosu beni davet etti, parlementoda hidrojeni anlatacağım milletvekillerine. Bu şekilde ilgiyi artıracağız hidrojen enerjisine dünya çapında ve ülkemizde. Daha sonra hükümetler ve sanayi çevrelerinin katılımıyla yakıt sistemimiz de değişime uğrayacak.

Termodinamik: Hidrojen enerji sisteminde “Bor”un önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi, biliyorsunuz, dünyanın en büyük rezervi Türkiye’de bor madeninin. Bir çok kullanım yerleri olan bir maden. Cam sanayisinde, seramik sanayisinde, kurşun geçirmez zırh yapmakta, madenleri sertleştirmekte kullanılıyor. Enerjideki en mühim yeri de, nükleer enerji. Nükleer enerjide nükleer reaktörlerin kontrolü bor ile yapılır. Her reaktörün üstünde 20, 30, 40, 50 tane bor silindirik çubuğu vardır. Hepsinin altında bir levha vardır, altları da boştur. Silindirik bir delik vardır reaktörde. Reaktörün sıcaklığı yükselmeye başlayınca, yani erime ihtimali doğunca, bu levhalar çekilir, bor çubukları düşer ve bor nötronu emer. Nasıl sünger suyu emiyorsa, bor da nötronları, nükleer enerjiyi meydana getiren parçacıkları emer ve nükleer reaktörün çalışmasını durdurur. Bor, nötronu emdiği gibi hidrojeni de emiyor. Dünyada en çok hidrojen emebilen maden olan borun, şimdi otomobillerde, otobüslerde hidrojen deposu olarak kullanılması öngörülüyor. Araçlardaki hidrojen depolarının hacmi petrolünkine nispetle üç defa daha büyük ve üç defa daha ağır. Fakat hidrojen borda depolanırsa o zaman petrol ağırlığına iniyor, hacim de küçülüyor. Mesela, sodyum borhidrür kullanılıyor. Suyla karışınca hidrojen çıkıyor ve sodyum borhidroksit oluyor. O sodyum borhidroksitin tekrar sodyum borhidrüre çevirmek lazım ki, o kimyevi maddeyi tekrar ve tekrar kullanalım. Bu pahalı bir işlem. Şimdi dünyanın her tarafında laboratuarlarda ucuz bir yöntem bulmak için çalışmalar var. Şimdiye kadar piyasaya çıkan otobüs, otomobillerin hemen hemen hepsinde hidrojen, basınçlı kaplarda depolanıyor. BMW otomobillerinde sıvı hidrojen kullanıyor. Yani henüz borda depolanmış hidrojen kullanılmıyor, çünkü henüz ekonomik değil.

Termodinamik: Ama eğer borun ekonomik olmasını sağlayacak bir teknoloji bulunursa, Türkiye’nin bor rezervlerinin tüm dünyanın %72’si oranında olması bir avantajdır.

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Tabi. Dediğim gibi dünyanın her tarafında çalışmalar var. Başarılı olursa, o zaman depolamakta kullanılacak. Mesela cep telefonları için, diz üstü bilgisayarlar için, hidrojen borda depolanabilir, orada fiyat o kadar mühim değil, çünkü çok az hidrojen kullanılacak. Sodyum borhidrür orada hidrojen depolanmasında ticari olarak kullanılabilir. Sodyum bor hidrüre çevirmek pahalı olsa bile piyasa bunu kaldırır. Ama otomobillerde ve taşıtlarda henüz karlı değil.

Termodinamik: Bor dışında hidrojen enerjisini depolamak için alternatifler nelerdir?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Hidrojen gazometre benzeri basınçlı kaplarda depolanacak. Eskiden İstanbul’da havagazı vardı, kömürden gaz çıkardı, havagazı. Havagazının yarısı hidrojendir, diğer yarısı yanıcı karbonmonoksit. Karışım boru hatlarından şehre dağılırdı, gazometrelerde depolanırdı. Yemek pişirmek için, ısınmak için bu gaz kullanılırdı. Yani dediğiniz gibi, mesela bir elektrik santralinde gece kullanılmayan elektrik, hidrojen olarak depolanır. Gündüz talep çok iken, elektrikle beraber gazometrelerde depolanan hidrojen kullanılacak. Türkiye gibi bir memleket için, hidrojen depolamada farklı alternatifler de var. Mesela hidrojen yeraltında boşalmış maden yataklarında depolanabilir. Kömürü almışız, demiri almışız, madenin içini boşaltmışız. İngiltere’de hidrojen demir madeninde depolanıyor. Amerika’da tuz kayalarında; bazen doğal mağaralar var, orada depolanıyor. Doğal mağara olmayan yerde suni, sentetik mağara yapılıyor. Nasıl? İki tane delik açılıyor tuz kayasına, aşağıda dinamit ile patlatılıyor tuzlar, ondan sonra bir delikten tatlı su veriliyor, diğer borudan tuzlu su çıkıyor ve tuzlar eritiliyor. Su tuzları eritiyor, yer altında mağara açıyor, ve o mağaralarda hidrojen depolanıyor. Avrupa’da, doğal gazı da böyle depolamaya başladılar. Şimdi Türkiye Rusya ile anlaşma yaptı, Tuz Gölü altında bu şekilde doğal gaz depolamak için mağaralar yapılacak. Şimdi bütün dünyada her memleketin jeolojisi tetkik ediliyor, “Nerelerde hidrojen yahut doğal gaz depolanabilir?” diye. Bir memleket için doğal gazı gazometrelerde depolamak pahalı, çünkü binlerce gazometre yapacaksın. Hem çok yer alacak, hem de çok malzeme kullanılacak. Onun için yer altındaki boşluklarda depolamak ekonomik oluyor, kayıp ise çok az, bir senede %1 oluyor.

Termodinamik: Bu depolamanın çevreye etkisi var mı? Yani suni olarak yer küreye müdahalede bulunuyorsunuz…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Boşluklar kullanılacak mümkün mertebede, boş maden yatakları kullanılacak. Yahut, bu şekilde mağaralar yapacağız suni olarak. Ama şimdi hidrojen zehirli bir gaz değil, bu odada hidrojen olsa nefes alsak öldürmez. Hidrojen kullanılınca meydana gelen su, yahut su buharı zehirli değil, su buharını nefes alsak kimseyi öldürmez.

Termodinamik: Bunun doğal dengeyi bozacağı söyleniyor…

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Daima mukayese yapmak lazım. Hidrojen ile kıyaslanacak bir şey yok. Onu söyleyenin elektriğini kes, otomobilinin yakıtını al. “Yok ben yakıtımı isterim” der, “elektriğimi isterim” der. Peki, “doğal gaz ile mi yapacaksın, hidrojen ile mi yapacaksın, kömür ile mi yapacaksın? Karar ver!” Seçmesi lazım. Biliyorsunuz, bilimde kıyaslarız. Hepsiyle yemek pişirebiliriz ama hangisi daha temiz, daha ucuz?.

Termodinamik: Peki bu aşamada sizin öneriniz nedir, hocam? Fosil yakıtlar zaten bitecek, onlar bitinceye kadar hidrojeni onları kullanarak mı üretmek, yoksa bitinceye kadar onları yine geleneksel yöntemlerle mi kullanmak?

Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Bakın, tabiat yıllardır yaptığımız yıkımı durdurmak için bize mesajlar gönderiyor. Katrina’yı gönderdi, Rita’yı gönderdi. Bundan evvelki en büyük kasırga Andrew kasırgası idi. 1992’de 30 milyar dolar zarar verdi. Şimdi, Katrina ile Rita Amerika’ya belki 200 milyar dolar zarar verdi, ötekinin 7-8 misli. Ayrıca Pasifik’te olan kasırgalar var, Çin’de, Japonya’da, Hindistan’da, Filipinler’de. New Scientist’e bakıyordum. Enteresan bir haber var. Katrina mühim değil diyor. Katrina mühim. Katrina kasırgası neymiş biliyor musunuz? Şimdiye kadar kasırgalar Atlantik’in kuzeyinde oluyordu hep. Kuzey Atlantik’te ısı daha çok ve deniz ısısı. Şimdi Güney Atlantik de ısınmaya başlamış ve ilk defa Güney Atlantik’te kasırga olmuş. Katrina’dan sonra petrol fiyatları varili 70 dolara çıktı. Gelecek sene 100 dolar mı olur, 200 dolar mı, Allah bilir. Bunlar hep mesaj bize, bir an evvel hidrojene geçmeliyiz. Hem çevreyi korumak bakımından, hem de ekonomi bakımından daha iyi. Zaten aslında petrolü, doğal gazı yakıp çevreyi kirletmemek lazım. Petrol ve doğal gazdan yapılan ilaçlar var. Suni elyaf var, suni kumaş var, plastik maddeler var. Kimya sanayiinde kullanmak lazım petrolü, doğal gazı ham madde olarak. Yakarak ziyan ediyoruz, hem de çevreyi kirletiyoruz, yani, bir an evvel hidrojen enerjisine geçmek şart. Artık bunu bütün dünya iyice tetkik etti. Yani karar verdiler ki, en iyi sistem hidrojen enerjisi sistemidir. Buna mesela Amerika’nın petrolcü başkanı Bush bile karar verdi. “Hidrojenden, hürriyet yakıtıdır, her memleketi petrole bağımlılıktan kurtaracaktır” diye bahsetti. Tabi Japonya daha 1974’de karar verdi hidrojene geçmeye. Ben bu fikri ortaya atınca Japonya’dan beni derhal davet ettiler. Tokyo’ya gittim orada birkaç konuşma yaptım. 1975, Japonlar hidrojene geçmek için Sun Shine projesini başlattı. Avrupa 2002’de hidrojene geçmeye karar erdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi, 2002’de yapmış olduğu bir konuşmada, hidrojene geçmeye karar verdiklerini anlattı. Basın toplantısı yaptı Brüksel’de Eylül 2002’de. Prodi orada dursaydı, Amerika’da bir hareket olmayacaktı. Romano Prodi iki cümle daha söyledi basın toplantısında. Dedi ki: “Ben, Avrupa’nın Amerika’dan ve Japonya’dan evvel hidrojene geçmesini istiyorum. Zira bu, Avrupa’ya büyük teknolojik ve ekonomik avantajlar sağlayacaktır.” Ertesi gün, bu beyanat, büyük başlıklar halinde New York Times’te, Wall Street Journal’da çıktı, tabi Bush’un masasına gitti. Bush’a daha evvel hidrojen hakkında raporlar gidiyordu, okumuyordu. Şimdi bu gazeteler yazınca, danışmanlarını çağırdı. “Nedir bu, Avrupa bize neden rest çekiyor ?” diye sordu ve Amerika da hidrojene geçmeye karar verdi.

Salı, Mayıs 22, 2007

Kızılderililer, Fidel Castro ve Önyargılarımız

Çocukluğumun Pazar sabahlarını hatırladım. Televizyon tek kanal ve siyah beyazdı. TRT yayını 10:00 da başlardı. Pazar sabahı yayınlanan filmler kovboy filmleri olurdu. Kızılderililer ile kovboylar savaşırlardı. Savaşma nedenini bilmez, anlamazdım. Hatırladığım; Kızılderililer daire şeklini almış at arabaları içindeki yerleşimcilere saldırırdı. Tam Kızılderililer savaşı kazanacakken, borazan sesi duyulur, süvariler yetişir, Kızılderilileri dağıtır, bir çoğunu öldürürlerdi. Borazan sesi duyulduğunda sevinirdim. “Kahraman” süvariler gelir, kızılderilileri dağıtırdı. Benim kuşağım Kızılderililerin kötü, süvarilerin iyi olduğunu düşünerek büyüdü. Aradan geçen yıllar, benim kuşağımdaki birçok kişi için bu algıyı değiştirmedi. Bir çoğumuz Kızılderililer ile süvarilerin neden savaştıklarını, kimin haklı olduğunu hiç sorgulamadı.

Yıllar sonra, üniversite yıllarımda, Kızılderili kültürü ve tarihini okumaya başladım. Okudukça üzüldüm. Çocukluğumda süvarilerin borazan sesini duyduğumda yaşadığım sevince üzüldüm.

Şef Seatle’ın Amerikan Başkanına yazdığı mektubu okudukça hüzünleniyorum. Bu mektup, yenilgiyi kabul eden asil bir halkın geleceğe bıraktığı bir vasiyet. Küresel ısınmanın, tüketim çılgınlığının, ihtiyacından fazlasına sahip olma isteğinin, bizi getirdiği yeri Şef Seatle 1854 yılında görmüş. Okumayanların, Şef Seatle’ın mektubu okumalarını tavsiye ederim.


Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi başlıklı kitabı okurken, benzer bir algılamanın Küba ve Fidel Castro için geçerli olduğunu fark ettim. Benden önceki kuşak, benim kuşağım, benden sonraki kuşak, Küba ve Fidel Castro hakkında ne biliyor? Birçok olumsuz sıfat ve düşünce. Neden? Bilmiyoruz. Tek bildiğimiz Amerika’nın Küba’yı ve Fidel Castro’yu sevmediği. Amerika sevmiyorsa bizim de sevmememiz gerek diye düşünüyoruz.

Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi, güncel bir kitap. Fidel Castro’nun hayatını, 2005 yılı sonuna kadar yaşadıklarını, yaptıklarını, düşüncelerini röportaj biçiminde anlatıyor. Kitap okurken beğendiğim yerlerin altını kurşun kalemle çizme alışkanlığım var. (Bu iş için en yumuşak (B8) kurşun kalemi kullanıyorum.) Kitapta bir çok sayfanın, paragrafın, cümlenin altını çizdim. Altını çizdilerimin hepsini olmasa bile, sizlerle paylaşmak istediğim bazı bölümleri aşağıya ekliyorum.

Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi kitabını okumazını tavsiye ederim.

Kızılderililer mi? Süvariler mi? Karar sizin.

* Fidel Castro, haftanın yedi günü çalışıyor. Dört saatten az uyuyor. Bazen günün farklı saatlerinde bir yada iki saat daha uzanıyor.
* Babasının kendi toprakları ve kiraladığı topraklar ile toplam 11.000 hektar arazisi bulunuyor. Çok varlıklı ve ekonomik seviyesi yüksek bir aileye mensup.
* Küba’da kölelik sonrası dönem için; “Kölelik son bulduğunda, eski kölelerin çoğunun durumu daha kötüye gitti. Daha önce bir kapitaliste aittiler. O da onlara hayvanlarına baktığı gibi bakardı. Kapitalist, hayvanın sağlığı ile ilgilenir, onu besler. Ama sözümona özgür işçisinin, eski kölenin sağlığıyla, onların beslenmesiyle ilgilenmezdi.” diyor.
* Che’nin hatası aşırı dürüstlüktü. Aşırı derecede dürüsttü. “Diplomasi” ve kurnazlık gibi –hile demiyorum- terimlerden tiksinirdi.
* Küba’da kırsal bölgelerdeki okullarda bile bilgisayar bulunuyor. Castro, “Bu teknolojinin kullanımı için güneş panellerine başvuruyoruz. Bunların fiyatı ve masrafı çok düşük. Kırsal alandaki okulların elektrik ihtiyacının tamamı böyle karşılanıyor.” diyor.
* AIDS tedavisi için: “En iyi laboratuvarların sahipleri tedavi üzerinde çalışıyorlar; koruma üzerinde, aşı üzerinde değil. Çünkü tedavi masrafı –bilindiği üzere- yılda on bin doları buluyor; hasta bunu her yıl karşılamak zorunda; daha çok kar sağlıyor. Tedavi edici tıp önleyici tıptan daha karlı, bu kadar basit.” diyor.
* Silahlar için her yıl bir trilyon dolar harcanıyor. Neden? Ne için? Buna benzer bir miktar da reklamlarda harcanıyor; bu da milyarlarca insanda tatmin edilmesi imkansız tüketim arzuları doğuruyor. Neden? Ne için? İnsan soyu ilk kez, bizzat insanların çılgınlıkları yüzünden gerçek bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
* İnsanların maddiyata da gereksinimleri var, değil mi? sorusuna: “Tabii ki. Maddi ihtiyaçların önemini azımsamıyorum. Tam tersine, onları hep ilk sıraya oturtmak gerek; çünkü okuyabilmek, farklı bir yaşam kalitesi elde edebilmek için bazı fiziksel gereksinimleri, maddi gereksinimleri tatmin etemk lazım. Ama yaşam kalitesi bilgiyle, kültürle elde edilir.” cevabını veriyor.
* Hayalperest diye bir şey yoktur. Bunu size hayal bile edemeyeceği şeylerin gerçekleştiğini görme ayrıcalığına sahip olmuş bir hayalperest söylüyor.
* Şunu fark etmekte geciktik. İnsan paranın hayati olduğunu düşünüyor. Yanlış. Sınıfların bilgi ve eğitim düzeyidir hayati olan.
* Küba nüfusunun yüzde 85’i oturduğu konutun sahibi. Her tür vergiden muaf. Yüzde 15’lik kalan kesim, maaşının yüzde 10’unu bulan tamamen sembolik bir kira ödüyor.
* Lotarya ve diğer şans oyunları, kimse ilerleme umudunu şansa bağlamasın diye, devrimin ilk yıllarından beri yasak.
* Castro’nın maaşı otuz dolar. Ama Onu iki kere en zenginler listesine koymuşlar. “Bunu neden yapıyorlar, bu rezil eylemle ne elde etmeye çalışıyorlar bilmiyorum.” diyor Castro.
* 2005 yılında bir televizyon demecinde Fidel Castro elektrik enerjisinden tasarruf edilmesi amacıyla geleneksel akkor ampullerin Küba'da artık satılmayacağını duyurur.

Pazartesi, Mayıs 21, 2007

Kaçak Ceviz



Kıymetli olan ürünlerin kaçakçılığı olur.

Dün televizyonda izlediğim haberi görünce şaşırdım. Ceviz Bahçesinin getirisini

Coca Cola’nın Formülü,
Bireysel Emeklilik Öldü !
Neden Binlerce Kapama Ceviz Bahçesi Yok?

başlıklı yazılarımızda irdelemiş ve Alternatif Yaşam için gelir kaynağı olarak cevizi belirlemiştik ama kaçakçılığı yapılacak kadar “kıymetli” bir ürün olduğunu düşünmemiştik. Sıkı durun, kaçak ceviz ile yapılan vurgunun değeri sekiz milyon lira. (8 Trilyon !)

Biz ceviz bahçesi işini ciddiye alalım...

Televizyonda izlediğim haberi aşağıya ekliyorum.

İSTANBUL Gümrük Muhafaza Müdürlüğü ekipleri, Romanya’dan Gaziantep’e götürülmek üzere bir TIR içinde 20 ton cevizin Halkalı Gümrüğü’ne giriş yaptığını belirledi. Ekipler ikazlara rağmen durmayıp TEM Otoyolu’na giren TIR’ı kovalamaya başladı. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde yakalanan araçta piyasa değeri 500 bin YTL olan 20 ton kaçak ceviz ele geçirildi.

ARALARINDA bir ithalatçı firma sahibinin de bulunduğu yedi kişi gözaltına alındı. Şebekenin daha önce de 50 TIR dolusu kaçak cevizi piyasaya sürdüğü, bu yöntemle 8 milyon YTL’lik vurgun yaptıkları tespit edildi. Uzmanlar ceviz ithalatında yüzde 43 oranında vergi alındığını, bu oranın da kaçakçıları harekete geçirdiğini belirtiyor

Alternatif Emeklilik Sistemi ve Alternatif Emeklilik Bahçeleri.

Bireysel Emeklilik Öldü ! ve Bu Bahçe ABC A.Ş. Tarafından Çalışanlarına Alternatif Emeklilik Sağlamak Amacı ile Kurulmuştur,

başlıklı yazılarımızda alternatif emekli olabilmek için nasıl bir sistem oluşturulabileceğini kurgulamıştık. Bakışımızı genişleterek Alternatif Emeklilik Sisteminin işleyişini, olası zorlukları, önüne çıkacak/çıkarılacak engelleri ve Alternatif Emeklilik Sistemi ile neler yapabileceğimizi irdeleyelim.

Faik Murat’ın 25 yaşında, alternatif emeklilik kapsamında, bir ceviz bahçesine ortak olduğunu düşünelim. 35 yaşına kadar herhangi bir işte çalışıp, primini ödemiş olsun. 35 yaşında bahçeden aldığı gelirin kendisine yettiğini düşünsün ve işten ayrılsın. Faik Murat, 35 yaşında, zamanı kendi istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirmektedir.

Faik Murat gibi 500.000 kişi olduğunu düşünelim. (Bknz bireysel emeklilik verileri) Neler olur?

* Ceviz fiyatları düşer.
- Doğru. 500.000 kişinin hepsi ceviz bahçesi projesi ile Alternatif Emeklilikten gelir elde etmeyi planlarsa ceviz fiyatları düşer. Ancak “Zeytin, Ölmez Ağacın Verdiği Alternatif Yaşam” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi herkes ceviz bahçesi kurmak zorunda değil. Kimi zeytin bahçesi, kimi nar bahçesi, kimi kestane bahçesi kurabilir. Biz kurulacak bahçeye “Alternatif Emeklilik Bahçesi” diyelim. Bahçesi kurulan ağaç ne ağacı olursa olsun, Alternatif Emeklilik Sistemine dahil olan bireylerin, Alternatif Emeklilik Bahçesinden edecekleri gelir, hali hazırda bir işte çalışarak elde ettiği gelirden daha az olmayacaktır. Emin olabilirsiniz. Şu anda Türkiye’de en ucuz ürün zaman.

* Yetişmiş, iş tecrübesi olan 500.000 kişi, 35 yaşında çalışmayı bırakırsa, iş hayatı çalıştıracak eleman bulmakta zorlanmaz mı?
- Evet. Olay da burada zaten. Kaliteli iş gücünün bugün geldiği değersizlik ortamı için iyi bir çözüm değil mi? Satılan zamanın hak ettiği değeri bulması, ederi verilmeyen iş gücünün modern kölelikten kurtulması değil mi amaç?
Ceviz bahçesi gibi 100-150 yıl verim alınan projeleri düşünelim. Üç kuşak, gelecek kaygısı yaşamadan okuyabilecek, yazabilecek, resim yapabilecek, müzik yapabilecek, hayatı dinleyebilecek, istediği, mutlu olduğu işi yapabilecek. Çalışmak isteyenler ise en değerli varlıkları olan zamanı ederine satabilecekler. Mikro boyutlu Alternatif Yaşam Planlamasının gelecek kuşaklara sağlayacağı makro bir etki...

* Genç yaşta alternatif emekli olan insanlar ne yapar? Yetişmiş iş gücünün “atıl” kalması sağlıklı mıdır?
- Soru ile karşılık verelim. Kaçımız sevdiğimiz işi yapıyoruz? İşte size cevap. 35 yaşında alternatif emekli sistemi ile “emekli” olan Faik Murat ne yapar? Ne yaparsa yapsın, sevdiği işi yapar. Sevdiği işi yapacağı için daha verimli olacağı kesin. Atıl kalan işgücü değil, daha verimli olan bir işgücü sağlanır.

Alternatif Emeklilik Sistemi zaman içinde değerini bulacaktır ve uygulamaya geçirilecektir. Televizyon, gazete reklamlarında Alternatif Emeklilik reklamları olsa, televizyon programlarında Alternatif Emeklilik Sistemi irdelense, onbinlerce satış elemanı Alternatif Emeklilik Sistemi pazarlasa. Bireysel Emekliliğin, Alternatif Emekliliğe karşı şansı olur mu? Alternatif Yaşam Planlaması olarak, bir şirket kurduğumuzu düşünelim. Ziraat mühendislerimiz, fidan üreticilerimiz, tarla keşif görevlilerimiz, Alternatif Emeklilik Sistemi pazarlayan satıcılarımız olsun. Gazetelere, televizyonlara reklam verelim. Kurduğumuz bahçelerden bellirli bir miktar kar alalım. İnanın çok kısa sürede Alternatif Yaşam Planlaması yazarları zengin olur. Amacımız bu mudur? Değil elbet. Hayat adına sunulan seçeneklerin sınırlı olmadığı bilinsin istiyoruz, bunun için ticari değer taşıyabilecek fikirlerimizi internet üzerinden ücretsiz paylaşıyoruz. Bizi okuyan bir firmanın “Bu Bahçe ABC A.Ş. Tarafından Çalışanlarına Alternatif Emeklilik Sağlamak Amacı ile Kurulmuştur.” başlıklı yazımızda kurguladığımız Alternatif Emeklilik Sistemini çalışanlarına sunduğunu bilmek, bu gibi oluşumların arttığını görmek bizi sevindirecektir.

Alternatif Emeklilik Sistemi, yukarıda kurguladığımız gibi ticari bir ürün haline getirilirse, kolaylıkla suistimal edilebilecek bir hale gelebilir. Farklı konularda oluşturulan kooperatiflerde olduğu gibi, dolandırıcı kooperatif yapılanmasına çok müsait bir oluşum. Dolandıran gözü ile bakarsanız, köşe dönmenin kolay yolu. Bunun içindir ki Alternatif Emeklilik Sistemi kar amaçsız, bağımsız bir oluşum olmalı. Peki böyle bir oluşumu, reklam ve pazarlama giderleri olmadan nasıl yaygın hale getirebiliriz?

Alternatif Emeklilik Sistemi için kar amacı olmayan kurumlardan destek alınabilir.
1) TEMA ağaçlandırma adına büyük projeleri ve kampanyaları olan bir sivil toplum örgütü. TEMA, kolaylıkla çalışanları için Alternatif Emeklilik bahçeleri oluşturacak firmalar bulabilir. TEMA’yı projemiz hakkında bilgilendirmeli ve destek istemeliyiz.
2) Basından takip ettiğimiz kadarı ile tanıdığımız, halkın çıkarları için önemli projeler üreten, davalar açan, kampanyalar başlatan biri var. ATO (Ankara Ticaret Odası) Başkanı Sn.Sinan Aygün. Sn.Sinan Aygün’e Alternatif Emeklilik Sistemi ve Alternatif Emeklilik Bahçeleri hakkında bilgi ulaştırabilirsek, çalışanlarına Alternatif Emeklilik Bahçeleri oluşturacak firmalar konusunda destek alabiliriz.
3) Siz okurlarımıza Alternatif Emeklilik Bahçeleri konusunda görev düşüyor. Yaptığımız projelerin farklı kaynaklardan doğrulanması ve sonra uygulanması bizim asıl hedefimiz. Alternatif Yaşam Bahçeleri projelerini insanlarla paylaşırsanız, geleceğiniz, çocuklarınızın, torunlarınızın geleceği, Türkiye’nin geleceği için önemli bir katkı sağlayabilirsiniz.

Ege Orman Vakfının ağaçlandırma adına güzel bir girişimi var. Topladıkları bağışlar ile zeytin ağacı dikiyorlar. Zeytinden elde ettikleri ürünlerin satış gelirlerini, yeniden zeytin ağacı dikimi için kullanıyorlar. Çevre, istihdam, kaynaklarımızın verimli kullanılması, milli gelirin arttırılması adına çok başarılı bir yapılanma. Alternatif Emeklilik Bahçeleri ile Ege Orman Vakfının sağladığı faydalara ek olarak, Alternatif Emeklilik Bahçeleri için prim ödeyerek katkıda bulunan bireylere fayda sağlamış oluruz.

Alternatif Emeklilik Bahçeleri Türkiye’de atıl olarak duran milyonlarca hektar arazinin yeniden kazanılmasını ve üretken duruma gelmesini sağlayacaktır. Bu kazanımın sağlayacağı katma değerler başlı başına bir yazı konusu olabilecektir.

Cuma, Mayıs 18, 2007

Hayata Yeniden Bakmak, Çelik Erengezgin

Ahşap Evler üzerine araştırma yaparken Çelik Erengezgin'in web sayfasını buldum. Web sayfasındaki yazıları okudukça heyecanlandım. Hayata yeniden bakmak başlıklı yazıyı okumak, aynada kendime bakmak gibiydi. Sn. Çelik Erengezgin’e mesaj yazmaya karar verdim.

Alternatif Yaşam Planlamasında yazdıklarımızı, hedeflerimizi, planlarımızı anlatan bir mesaj yazıp, Sn. Çelik Erengezgin’e gönderdim. Mesajımın sonuna telefonumu da eklemiştim. Mesajımı gönderdikten birkaç saat sonra telefonum çaldı. Sn. Çelik Erengezgin arıyordu. Çok sevindim ve heyecanlandım. Sn. Çelik Erengezgin, Alternatif Yaşam Planlaması yazarları adına beni tebrik etti ve çalışmalarımızı beğendiğini belirtti. On dakika kadar konuştuk telefonda. Telefon görüşmemizin ertesi günü Sn. Çelik Erengezgin’den bilgi hazinesi içeren bir kargo geldi. Enerji ve Ekoloji, Kent ve Konut, Ahşap, Yaşam konu başlıkları altında birçok yazı ulaştı elime.

Çelik Erengezgin’in “Ben de Kim Oluyorum?..” başlıklı yazısından bir paragrafı aşağıya ekliyorum.

“ Ne yolla olursa olsun ulaşılan bilginin paylaşılması gerektiğine inanıyorum. Meslektaşlarıma ve gençlere daima şunu söylüyorum: “Eğer benimsiyorsanız, ürettiğim bir yazının, sunumun ya da projenin altına benimkini silip, kendi imzanızı gönül huzuru ile atabilirsiniz.” Yaygınlaşan bilgi ve sevgi ancak mutluluk verir.. Çünkü bilgi insanlığı ortak malıdır ve diğer malların aksine, paylaştıkça çoğalır.. Bence üretimin sanatsallığı, yeni bir yaratıya yol açabildikçe kanıtlanır, bilgi de bir başka zihinsel üretime neden oldukça doğrulanır ve değerlenir.”

Sn.Çelik Erengezgin’in bize gönderdiği yazıları sizlerle paylaşacağız. Tabii kaynak göstererek.

Sayın Çelik Erengezgin’e bize göstermiş olduğu ilgi için çok teşekkür ederiz.

Perşembe, Mayıs 17, 2007

Kızılderililerin şeref yasaları

Kızılderili gibi yaşamak, kızılderili gibi düşünmek isterdim. Ellerimizle çürüttüğümüz dünyayı yüzlerce yıl önce çözümlemiş onlar. Bize örnek olacak birileri olmasına rağmen yıkmak, yakmak, bozmak üzerine kurgulamışız biz hayatı. Ya da başkaları kurgulamış bizim için, biz de hiç sorgulamadan, değiştirmek için çabalamadan yaşayıp gidiyoruz.

Onlarsa şeref yasalarını bile koymuşlardı:

1-Dua etmek için günesle birlikte kalk. tek basina dua et, sık sık
dua et.Büyük Ruh dinler, eger sen sadece konusursan.
2 - Yollarinda kaybolmus olanlara karsi anlayisli ol. Cehalet, kibir,
öfke,kiskançlik ve açgözlülük, kayip bir ruhtan kaynaklanir. Rehberlik
bulmalari için dua et.
3 - Kendini, kendi kendine arastir, kesfet. Baskalarinin senin yolunu
senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur.
Digerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu
senin için yürüyemez.
4 - Misafirlerine evinde saygiyla davran. Onlara en iyi yiyeceklerini
ver, en iyi yatagi ver ve onlara saygi ve onurla muamale et.
5 - Herhangi bir kisiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir
kültürden olsun, senin olmayan seyi alma. O ne kazanilmistir, ne de
verilmistir. Senin degildir.
6 - Yeryüzü üzerindeki her seye saygili ol - ister insan ister bitki
olsun.
7 - Diger insanlarin düsüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini
onurlandir. Baska birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini
yapma. Herkese kisisel ifadeleri için izin ver.
8 - Baskalarina asla kötü bir sekilde konusma. Evrene biraktigin
negatif enerji, sana katlanmis olarak geri döner.
9 - Herkes hatalar yapar. Ve tüm hatalar bagislanabilir.
10 - Kötü düsünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastaliklara neden
olur.Iyimser ol.
11 - Doga BIZIM IÇIN DEGILDIR, o bizim bir PARÇAMIZDIR. Onlar senin
dünyasal ailenin parçalaridir.
12 - Çocuklar gelecegimizin tohumlaridir. Onlarin yüreklerine sevgi ek
ve bilgelik ve hayatin dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara
büyümeleri için yer birak.
3 - Baskalarinin kalplerini incitmekten kaçin. verdigin acinin zehiri
sana geri döner.
14 - Her zaman dürüst ol.
15 - Kendini dengede tut. Senin Zihinsel ben 'in, Ruhsal ben 'in,
Duygusal ben 'in ve Fiziksel ben 'in - hepsinin güçlü, saf ve saglikli
olmaya gereksinimi var. Zihnini güçlendirmek için bedenini çalistir.
Duygusal rahatsizliklari iyilestirmek için ruhsallikta büyü.
16 - Kim olacagini ve nasil davranacagini belirlerken bilinçli
kararlar ver.Kendi eylemlerinin sorumlulugunu üzerine al.
17 - Baskalarinin mahremiyetine ve kisisel yerlerine saygili ol.
,Baskalarinin kisisel esyalarina dokunma - özellikle kutsal ve dini
esyalarina. Bu yasaktir.
18 - önce kendine karsi dürüst ol. önce kendini besleyemezsen ve
kendine yardim edemezsen, baskalarini besleyemezsin ve onlara yardim
edemezsin.
19 - Baskalarinin dini inançlarina saygi göster. Kendi inancini
baskalarina kabul ettirmeye çalisma.
20 - Iyi talihini baskalari ile paylas. Yardim kurumlarina bagista
bulun, sefkatli ol.

Kaynak: http://yagmurvetoprak.blogcu.com/2045816

Kızılderililer ve Doğa

Kutsal Toprak Ana, ağaçlar ve tüm doğa düşünceleriniz ve yaptıklarınızın şahididir. Winnebago sözü

Biz sessizliği severiz; farelerin küçük oyunlarına aldırmayız; ağaçlar rüzgarda hışırdarken, biz korkmayız. Reis Geronimo

Ne zaman yeni bir mevsim başlasa, kalbimi Yaratıcı'ya doğru yükseltip bize cömertçe bu yiyecekleri verdiği için ona teşekkür ederim. Yakima Reisi Weninock

Yaşam nedir? Geceleyin bir ateş böceğinin saçtığı ışıktır. Kışın buffalonun soluğudur. Otların arasında koşan ve günbatımında kaybolan bir gölgeciktir. Reis Karaayak

Dünya güneşin yardımıyla yaratıldı ve olduğu gibi kalmalı... Toprak yaratılıdığında üzerinde sınır çizgileri yoktu, onu bölmek insanlara düşmez... Toprağın aklıyla benimki birdir. Toprakla bizim bedenimizin ritmi aynıdır. Mato-Kuwapi

İşte kardeşlerim bahar geldi; güneş toprağı kucakladı, bu sevginin meyvalarını yakında göreceğiz. Bütün tohumlar uyandı; bütün hayvanlar da öyle. Bizim varlığımız da bu gizemli güç yoluyla oluşmuştur, bu yüzden biz bu topraklarda yaşama hakkını, kendimize olduğu gibi bütün komşularımıza, hatta hayvan komşularımıza bile veririz. Reis Tatanka Yotanka-Oturan Boğa

Günlük av sırasında, Kızılderili avcı ne zaman dikkat çekecek kadar güzel ya da görkemli bir manzarayla karşılaşsa - dağın üzerinde, gökkuşağının parlak kemeri ile birlikte duran siyah bir fırtına bulutu, yeşil bir vadinin ortasındaki beyaz şelale, kıpkırmızı günbatımıyla boyanmış olan uçsuz bucaksız ova - ibadet etmek üzere bir an için dururdu. Yedi günün bir tanesini kutsal gün olarak ayırmaya gerek duymazdı çünkü onun için bütün günler, Tanrı'nın günleriydi. Ohiyesa

Oklahama ovasında, Wichita bölgesinin kuzey ve batısında, tek başına yükselen bir tepe vardır. Benim halkım olan Kiowalar için, bu eski bir sınır işaretidir ve halkım ona "Yağmurlu Dağ" adını vermiştir. Dünyadaki en sert hava koşulları oradadır. Kış, kar fırtınaları getirir; baharda, kasırga gibi sıcak rüzgarlar eser ve yazın ova, maden dövülen bir örs kadar sıcaktır. Sert ve kahverengi otlar ayağınızın altında çatırdar. Irmaklarla derelerin kenarlarında, ceviz ve söğütlerden oluşan yeşil kemerler vardır. Yaz aylarında adeta buharlaşan bitkiler, sanki kıvrılarak yanıyormuş gibi görünür. Büyük yeşil ve sarı çekirgeler, aynı patlayan mısırlar gibi, insanı sokmak için uzun otların her yerinde dolaşır ve kaplumbağalar, sahip oldukları bol zaman içinde hiçbir yere gitmeyerek, kırmızı toprağın üzerinde sürünür. Bu toprağa bakınca görülen şey, yalnızlıktır. Ovadaki her şey tek başınadır; nesneler, insanın gözünde bir karmaşaya yol açmaz, yalnızca tek bir tepe, tek bir ağaç ya da tek bir insan vardır. sabahın erken saatlerinde, güneşi arkaya alarak manzaraya bakmak, boyut kavramını kaybetmektir. Hayal gücünüz canlanır ve burasının Yaratılış'ın başladığı yer olduğunu düşünürsünüz. Scott Momaday

Kardeşim, halkımın efsanelerinden birinde, halkının küçük bir bölümünü yöneten bir reisin büyük bir ırmağı geçmesi ve çadırının kazığını yere çakarken, "A-la-ba-ma" diye bağırması anlatılır. Bizim dilimizde bunun anlamı, "işte burada kalabiliriz!" dir. Ancak reis geleceği göremedi. Beyaz adam geldi, reis ve halkı orada kalamadılar. oradan sürüldüler ve karanlık bir bataklıkta, çamurun içine itilip öldürüldüler. Onun söylediği sözler, beyaz adamın eyaletlerinden birine ismini verdi. Şimdi, yıldızların altında bize gülümseyen, Kızılderilinin ayağını basıp da "A-la-ba-ma" diyebileceği hiçbir yer yok. Belki Wakanda bize böyle bir yer verecektir. Ancak, öyle görünüyor ki, bu yer O'nun tarafında olacak. Khe-tha-a-hi - Kartal Kanadı

Kaynak : http://www.hakanesme.com/kzldr.htm

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

( Müzik ) İçin Zaman, Zaman İçin Para.

Para bir araçtır. Kaygısızca ve özgürce yaşamak, düşünmek, sağlıklı kalmak, karın doyurmak, ısınmak, temiz olmak, haberleşmek, bir yere gitmek, kitap almak, gitar teli almak, müzik yapmak için bir araçtır. En önemlisi zamanı satın almak için bir araçtır. Bir çoğumuz zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılayacak geliri elde etmek için zamanımızı satıyoruz. Aklıma Ferhan Şensoy'un Denememeler ("Denememeler, derken düşündüğümüz, dene büyüklüğündeki memeler değil elbette." (Kitabın arka kapağından alınmıştır.)) kitabındaki Kimin Ki İş? (2.baskı kitabın 217. sayfasında yer alır.) başlıklı yazı geldi.
Kısaca özetlersem: Galata kulesinin dibinde, Galata kulesinin çini mürrekkeple resimlerini çizmekte olan ressamın yanına biri yanaşır. Ressamın çizdiklerini inceledikten sonra,
- Gördüğümüz, bildiğimiz Galata kulesini, o kaada çizip bana parayla satıyorsun... Seninki de iş mi kardeşim? der.
Bombok oldum der Ressam ve sorar.
- Siz ne iş yapıyorsunuz beyefendi?
- Avukatım.
- Benim yasal hakkım olan, hukuksal durumumu belirlemek üzere, yargıç dosyanın başına oturduğunda, benim ve yargıcın çok iyi bildiği, dava dosyasında yazılı olan şeyleri, bülbül gibi yargıca yineliyorsun. Senin bu zevzekliğin de, genelde yargıcın kararını değiştirmiyor. Avukatlık ücreti olarak benden bok gibi para alıyorsun. Seninki de iş mi kardeşim?
Avukat bombok olur.
Böyle bakıldığında, kimsenin bir iş yaptığı yok. Herkes birbirinden para tokatlamak için değişik karvizitler bastırmış. Mesai denilen şey, bu paranın peşinde bir koşturmaca. Ortada para olmasa, kimse hiç bir iş yapmaz. Ben gene keyifle, kulenin dibinde oturur resim çizerim, beğenene hediye ederim, der ressam.

Alternatif Yaşam Planması zamanı satın almanın alternatifini arar. ( Müzik ) için zaman, zaman için para gereklidir. ( Yazmak )( Okumak ) için zaman, zaman için para gereklidir. Ilık bir bahar gününde, yakıcı olmayan güneş altında, gözleri kapalı, saatlerce doğayı ve kendini dinlemek için gereklidir para. Parantez içindeki kelimelerin yerine sahip olmak istediklerinizi koyabilirsiniz ama yerleştireceğiniz kelimeler paranın satın alabileceği şeyler olursa cümle anlamını yitirir. (BMW) için zaman, zaman için para gereklidir, cümlesinde olduğu gibi. Sizin parantez içi kelimeleriniz neler?

Alternatif Yaşam Planlaması “Az olan daha çoktur” temel düşüncesi ile hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan parayı sağlayabilecek alternatif gelir kaynaklarını araştırma ve günlük hayatımızdaki benzin, elektrik, ısınma, beslenme gibi yaşamsal masraf kalemleri asgariye indirecek alternatif projeler üretme ve uygulama için oluşturuldu. Ticari değeri olan birçok konuyu ve bilgiyi ücretsiz veriyoruz. Paylaşmayı seviyoruz, Tesla olmayı seviyoruz.

Usta çırak ilişkisi içinde gitar eğitimi aldığım ustam Yakup Trana ve yurttaki oda arkadaşım, yuttan sonra aynı evi paylaştığım, manevi oğlum Ceki Levikatan, Kaos adlı albümlerini geçen hafta internet üzerinden yayınladılar.

YAKUP-Kaos albüme buradan ulaşabilirsiniz.

Şöhret ol! Nasıl olduğun, neler yaptığın, ne tavizler verdiğin, kendine ve insanlara ne kadar zarar verdiğinin önemi yok. Sadece şöhrete odaklan. Sabun köpüğü şöhretler. Bir günlük krallık, krallıktır.

Dream TV’de Bir Sanatçıyı Anlamak adıyla Fikret Kızılok’un hayatı 3 bölüm halinde verildi. Fikret Kızılok’un şöhrete, hayata bakışı çok güzel anlattılmıştı. Belgeseli seyrederken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Belgeseli kısa bölümler halinde internet üzerinden izleyebilirsiniz. Şarkıdaki Maymun o yıllarda ( Hala şöhret ama eskisi kadar değil) “superstar” olan biri için yazılmıştır.
Biz şarkılarımızı pazarlamayız deterjan gibi, bizim şarkılarımız rüzgarlara söylenir usulca.” der, Fikret Kızılok. ( Bülent Ortaçgil ile 1985 yılında yaptıkları bir albümdür. Firma albümü olmayıp elden ele çoğaltılan bir albümdür)

YAKUP’un müzik piyasası hakkında düşündüklerini aşağıya ekliyorum.

Arkadaşlar son yıllarda ülkemizde durumu giderek kötüye giden müzik kurumları (plak şirketleri, dağıtımcılar, cd/kaset mağazaları etc.) biz müzisyenlerin sanatlarını icra etmesini ve yayınlamasını dolaylı olarak zorlaştırmaktadır. Korsan ve internet faktörlerine bağlı olarak gelişen bu durum sanatçıların zaten para kazanamadıkları CD satışlarını baltalayıp sona erdirmektedir. YAKUP grubu olarak bu önlenemeyen çöküşün içerisinde çabalayıp bir süre sonra bu kurumlarla birlikte boğulmaktansa müziklerimizi biz ve siz dinleyiciler arasına hiç bir aracı koymaksızın daha hızlı ve ücretsiz şekilde yayınlamayı en uygun çözüm olarak görüyoruz. Ayrıca bu şekilde ortaya koyduğumuz işin sanat içeriği hiç bir kurumsal ve ya grup dışı etkiler yani ticari kaygı üzerine kurulu düşünceler olmaksızın sizlerle paylaşılmaktadır.

Sizlerinde anlayacağı gibi EMI şirketinden ayrılıp masrafları tamamıyla bize ait olan bu albümü ve video kliplerini şirketlerden bağımsız internet sitemizden yayınlamaktayız. Bizim bu girişimimiz karşısında sizlerden tek beklentimiz konserlerimize olan katılımınızdır ki ancak bu şekilde müzik hayatımızı devam ettirebileceğiz. Öte yandan SUNU BUNU ve KARANLIKTA isimli çalışmalarımızı yasalar gereği ancak ve ancak bizim sitemiz www.yakup-rock.com adresinden ücretsiz indirebilirsiniz. Üzücü bir gerçekte olsa müzik piyasasının su anki kötü durumunun kökeni siz müzik dinleyicilerine dayanmaktadır. Ancak ekonomisi zayıf ve çalkantılı bir ülkede müzik satın almak lüks/masraf olduğu için sizleride korsan ve ya bedava müzik tercih etmeniz konusunda hakli görmekteyiz. Amacımız endüstrideki tersliklere ve eksikliklere rağmen sizlere müziklerimizi ulaştırabilmektir. Türkiye’de ki rock müzik camiasına batı rock müziği bazında güncel bir albüm sunmaktayız, zevkle dinlemeniz dileğiyle...

YAKUP

Albümde gerek müzik, gerek söz olarak en beğendiğim şarkı Paran Yok.
PARAN YOK
Cebinde sihirli kağıtlar azsa
Yanında havalı bir hatun yoksa
Kültürlü ve modern bir insan olsan
Altında pahalı bir araban yoksa

Sana kimse değer vermez
Sana kimse insan demez
Paran yoksa

Sabahtan akşama çalışıp dursan
Patronun favori kölesi olsan
Şişli'de bir oda bir salondaysan
Bayramda sen hala İstanbul’daysan

Paran yok
Paran yok

Sana kimse değer vermez
Sana kimse insan demez
Paran yoksa

Bilmece, albümün açılış şarkısı. İlk klip bu şarkıya çekilmiş. Sevdiğim klasik rock tadını buldum bu şarkıda. Kesinlikle çok başarılı olacağına inanıyorum.

Yolunuz açık olsun YAKUP.

Salı, Mayıs 01, 2007

Zeytin, Ölmez Ağacın Verdiği Alternatif Yaşam.

Alternatif Emeklilik için farklı ürünler ile bahçe kurulabileceğini, kişisel tercihimin cevizden yana olmasından dolayı ceviz bahçesi üzerine yoğunlaştığımı belirtmiştim.
Zeytin, çok seçici arazi istememesinden, uzun ömürlü bir ağaç olmasından, kısa sürede gelir getirmesinden ve kerestesinin kıymetli olmasından dolayı cevizden sonra bahçesini kurmayı düşündüğüm ikinci ürün.

Coca Cola’nın Formülü yazımızda yaptığımız hesaplamanın bir benzerini zeytin bahçesi için yapalım. Zeytin ağacı, ceviz ağacına oranla çok daha kısa sürede tam verime ulaşıyor ve yaptığımız yatırımı çok daha kısa sürede amorte ediyor.

Zeytin bahçesi uygulanabilirlik için kaynak olarak Pulp Tarım sitesindeki tabloyu kullandık. Türkiye için yeni bir cins olan ve fidanı ithal edilen Arbequina cinsi zeytin bahçesi oluşturduk. Arbequina cinsi zeytin, yüksek verimli ve erken verime yatabilen bir cins.

50 dönüm zeytin bahçesi için tarla bedeli (50 dönüm için 25.000 ytl) dahil toplam maliyetimiz 94.500 YTL. 2006 yılı sertifikalı fidanlar ile kurulacak bahçelere doğrudan gelir desteği çerçevesinde elli dönüm zeytin bahçesi için 12.500 YTL gelir desteğimiz olacaktır. Doğrudan gelir desteğini düştükten sonra toplam yatırım maliyetimiz 82.000 liraya inecektir.

Zeytinin kilosunu 80 kuruş üzerinden hesaplayarak, masraflarımızı düştükten sonra yıllara göre zeytin bahçemizden elde edeceğimiz gelir:

3. yıl için 7.000 ytl,
4. yıl için 20.000 ytl,
5. yıl için 60.000 ytl olacaktır.

5 sene içinde yatırım maliyetimizi çıkarmış olduk.

Bahçeden elde edeceğimiz gelir 5. seneden sonra aynı seviyede devam edecektir.

Bireysel Emeklilik Öldü yazımıza geri dönelim.

1) Grup emeklilikde olduğu gibi aynı şirkette çalışan 10 kişi olduğunu düşünelim.
2) 100 dönüm zeytin bahçesini, 10 kişilik grup adına çalıştıkları firma kursun. Yatırım maliyetimiz 164.000 ytl olacaktır.
3) 10 kişilik grup, bahçe kurma bedelini, çalıştıkları firmaya 20 yılda geri ödesin.
4) Bu durumda bahçe kuruma bedelinin kişi başına aylık maliyeti 68.34 ytl olacaktır.
5) Zeytin bahçesinin bakımından sorumlu kişinin aylık ücretini de hesaba kattığımızda kişi başı aylık prim bedeli 123 ytl olacaktır.

100 dönüm zeytin bahçemizden kişi başı aylık gelirimiz:

3. yıl için 200 ytl,
4. yıl için 458 ytl,
5. yıl için 1.125 ytl olacaktır.

Ürünümüzü katma değersiz satmak yerine zeytinyağı haline getirdiğimizi düşünelim. Zeytini işleyerek yağ haline getiren kontinu sistem firmalar ile anlaşarak yağ elde edebiliriz. Yağ işleyen firmalara elde edilen yağın %12 sini ve zeytinden kalacak prinayı vermeniz gerekiyor. Tabii isterseniz işlenen zeytinin kilo başına yağ çıkarma bedeli ödeyerek zeytinyağı elde edebilirsiniz. Zeytinden zeytinyağı elde etme oranı 1/5 yani 10 kilo zeytinden 2 kilo zeytinyağı elde edilebilmekte.

Zeytinyağına destekleme primi verilmekte. 2006 yılı için zeytinyağına kilogram baçına verilen destekleme primi 11 kuruş. Bu rakam geçmişte 40 kuruşa kadar çıkmış, 2006 yılı destek primi üreticide hayal kırıklığı yaratmış. Destekleme primleri ile ilgili haberi buradan okuyabilirsiniz.

Zeytinyağından elde edeceğimiz gelir, marka oluşturabilme, şişeleme, ihraç edebilme gibi değişkenlere bağlı olarak farkılılıklar gösterecektir. Yukarıda hesapladığımız gelir, zeytin bahçemizden elde edeceğimiz ürün ile sağlayabileceğimiz minimum seviyedeki gelir olup, katmadeğerli ürünler elde edilmesi durumunda çok daha fazla olabilecektir.

Artun Ünsal’ın Ölmez Ağacın Peşinde kitabı zeytin konusunda okuduğum ilk kitaptı. Gerek içerik, gerek resimler olarak çok zengin bir kitaptır. Tavsiye ederim.

İşte size başka bir ürün ile alternatif yaşam planlaması için gelir kaynağı.