Cuma, Eylül 19, 2008

Ceviz, Aspirin Üretiyor

Bugünkü Cumhuriyet Haber Portalından aldığım haberi aşağıya kopyalıyorum.

- - - - - - - -

Küresel ısınmayla birlikte dünyada bir çok bitki türü yok oluyor ya da dünya üzerindeki yayılış alanı değişiyor. Ancak ceviz ağaçlarının kuraklığın ya da aşırı sıcakların etkilerini en aza indirmek için aspirine benzer bir ilaç salgıladığı ortaya çıktı.

Amerikan Atmosfer Araştırmaları Merkezinden Thomas Karl, ateş ya da iltihaba karşı aspirin alan insanlardan farklı olarak bitkilerin, biyokimyasal savunmayı canlandıran ve zararları en aza indiren proteinlerin oluşumunu sağlayarak, kendi aspirinlerini üretme becerileri bulunduğunu belirtti.

Karl, yapılan ölçümlerin, ceviz ağaçlarının kuraklığa, aşırı sıcaklara ya da başka stres etkenlerine tepki verdiğinde büyük miktarda bu kimyasal maddeden salgıladığını gösterdiğini ve bunun atmosferde saptanabildiğini söyledi.

Bilim adamları uzun zamandır, bitkilerin laboratuvar ortamında, aspirinin bir tür kimyasal şekli olan metil salisilat üretebildiğini biliyordu. Ancak bugüne dek ekosistemde bu madde saptanmamış ve bitkilerin atmosfere metil salisilat yayıp yaymadığı araştırılmamıştı.

Böylece bitkilerin çevreye tepkisi ve bitkilerin hava kalitesine etkisine ilişkin yeni araştırmaların yolu açılmış oldu. Bu olayın, ayrıca çiftçilere ürünleri konusunda da ipucu verebileceği belirtildi.
Ulusal Bilim Vakfının maddi destekte bulunduğu araştırma, "Biogeoscience" dergisinin son sayısında yayımlandı.

Pazartesi, Eylül 08, 2008

Evde Biber Salçası Yapımı

Bu sene biber salçası yapmayı denedik. Sonuç başarılı oldu.

Biber salçası güney mutfağının önemli bir parçası. Ev yapımı biber salçası ile bakkallarda satılan konserve biber salçaları arasında dağlar kadar fark var. Domates salçasında bu durum söz konusu olmadığı için önceliği biber salçası yapımına verdik.

40 kilo tatlı kırmızı biber ve 3 kilo kırmızı acı biber aldık. Tüm aile (Derin, üstünü başını ıslatarak) biberleri teker teker yıkadık. Biberleri tepesinden, tohum bölümlerinden, keserek tohumlarını çıkartık. İçinde kalan tohumlarını da temizlediğimiz biberleri ortalarından ikiye keserek naylon bir örtünün üstüne, içleri güneşe bakacak şekilde, serdik. Naylon örtü yerine delikli çuval daha sağlıklı olacaktır ama elimizde olmadığı için naylon örtüye serdik.

Güneş, serdiğimiz biberleri bir ölçüde kurutarak daha az sulu ve lezzetli olmalarını sağladı. Eylül ayı içinde olduğumuz için biberleri iki gün güneş sergisinde bıraktık. Agustos ayı ortalarında bu işlemi yapıyor olsaydık bir günlük sergi de yeterli olabilirdi.

Biber salçasını çekmek için el ile çevrilen kıyma makinası kullandık. Kaliteli, el ile çevrilen kıyma makinası için 100 tl istediler ama Kemeraltı'nı biraz araştırınca 15 tl ye Çin malı bir makina bulduk. İlk başlarda kolu çevirerek 43 kilo biberi kıyma makinasından çekmek zor göründü ama tekniğini kapınca 45 dakikada tüm biberleri çektik.

Kıyma makinasında çekilen biberleri ince tepsilere koyduk. Tepsilerin bir yanını yukarı kaldırarak, biberin suyunun tepsinin bir tarafında toplanmasını sağladık. Biberin fazla suyunu süzüp, çok kalın olmayacak şekilde tepsilere koyduk.

Tepsileri güneş gören temiz bir yere koyup, bir iki saatte bir karıştırarak kabuk bağlayan üst bölüm ile alt bölümü karıştırdık.

Üç gün boyunca biberleri üstleri kabuk bağlayıp kuruyunca karıştırdık. Suyu azalan ve rengi koyulaşan biberleri üçüncü günün sonunda tuzladık. 43 kilo biber için 1 kilo ince tuz kullandık. Tuzladığımız salçayı üstü koyulaşınca düzenli olarak karıştırmaya devam ettik.

Kıyma makinasında çekimini yaptığımız biberler altı gün içinde lezzetli biber salçası haline geldi.

43 kilo biberden, tuzladıktan sonra 5.4 kg biber salçası elde ettik.

Afiyetle yemeyi planlıyoruz....

Perşembe, Eylül 04, 2008

Ekolojik oyuncak

Uzun zamandır iyi, olumlu bir haber okumuyordum. Ekolojik oyuncak üretmek ile ilgili bu haberi paylaşmak istiyorum.

Çarşamba, Ağustos 06, 2008

Anahtar Teslim Zeytin Bahçesi

Yazılarımı düzenli okuyan herkesten özür dileyerek başlayayım. İster yaz tatili diyelim, ister yapmam gereken işler vardı diyelim...

Yeni bulduğum bir web adresini sizlerle paylaşmak istiyorum. "Alternatif Yaşam Planlamasının" internet üzerinde alternatif yaşam konusunda araştırma yapanlar için "bir referans" kaynağı haline geldiğini ve bu nedenle yazdıklarımı ince eleyip sık dokumam gerektiğini düşünüyorum. Alternatif Yaşam Planmasının bağımsız ve internet üzerinden gelir hedefi olmayan bir blog olduğunu, bilgi için verilen kaynakların tarafımızca referans olarak değerlendirilmemesi gerektiğini hatırlatarak devam edeyim.

Ceviz Bahçesi idealimi bizi düzenli okuyanlar biliyorlardır. Yaşadığım yer Izmir ve çevresinde yüksek verimli bir ceviz bahçesi oluşturmak, iklim koşullarından dolayı pek mümkün görünmüyor. Bu durumda Izmir'de yaşayıpta Zeytin bahçesi sahibi olmayı düşünmemek olmuyor.

Öğün Zeytinleri web sitesini birkaç hafta önce buldum. Yukarıda belirttiğim endişelerimden dolayı bir süredir bu yazı erteliyordum.

Ogün Zeytinleri sitesi biraz yavaş açılıyor. Anahtar Teslim Zeytinlik sayfalarında neden zeytin bahçesi sahibi olmamız gerektiği ve örnek zeytin bahçesinin getirisi hesaplanmış. Bir Bahçenin Hikayesi bölümündeki resimlere bakıpta, imrenmemek elde değil.

Zeytin bahçesi kurmak isteyenlere, birikimini alternatif ve GERÇEKTEN çevreci bir yatırım aracında değerlendirmek isteyenlere, Ogün Zeytinleri sayfalarını ziyaret etmelerini tavsiye ederim.

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

Güneş Evi


18/Mayıs/2007 tarihli "Hayata Yeniden Bakmak, Çelik Erengezgin" başlıklı yazımda Sn Çelik Erengezgin'i tanıtmaya çalışmıştım.

Çelik Erengezgin ile yüz yüze tanışma fırsatını henüz bulamadım ancak geçen sene birkaç kez telefonla görüştüm. Çelik Erengezgin, görüşmemizde Diyarbakır'daki Güneş Evi projesinden bahsetmişti. Üye olduğum mail gruplarında ve geçenlerde TRT-1'de izlediğim bir programda Güneş Evi ile ilgili gelişmeleri izliyordum.

Güneş Evi ile ilgili haber bugün ulusal medyada yer aldı. Hürriyet gazetesinden aldığım haberi aşağıya kopyalıyorum.

- - - - - -

130 bin YTL'ye malolan bu eve elektrik faturası gelmeyecek.


İşte elektriğini güneşten üreten ev...

Kendi enerjisini üreten, ısıtma ve soğutmada tamamen doğal yollar kullanılan Diyarbakır’daki Güneş Evi’nin 72 sponsorundan biri olan Vaillant, güneş enerjisini elektriğe dönüştüren güneş pilleriyle projeye 15 bin Euro’luk katkı sağladı.

120 metrekarelik kullanım alanı olan ve toplam 130 bin YTL’ye malolan Diyarbakır Güneş Evi, ürettiği enerjiyi elektrik şirketine satacak geleceğin evlerinin de ilk örneği oldu.

GELECEĞİN evlerinde; ısıtma, soğutma, aydınlatma gibi tüm enerji ihtiyacı güneşten karşılanacak, yerin 3 metre altında (yaklaşık 15 derecede) yüzlerce metre dolaştırılan su borularından alınan enerji klima gibi kullanılabilecek ve hatta güneşten elde edilen elektrik enerjisinin fazlası da enerji şirketlerine satılabilecek. "Güneş evi" olarak da anılan bu tip evlerin, dünyada örnekleri var. Türkiye’nin ilk güneş evi ise geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da tamamlanıp hayata geçirildi. Güneş Evi, başta güneş enerjisi olmak üzere, rüzgardan, toprağın ısısından ve başka doğal kaynaklardan yararlanarak kendine yeten ev olarak tanımlanıyor.

Maksimum enerji

Diyarbakır’daki güneş evinde Vaillant’ın güneş pilleri de kullanıldı. Diyarbakır Güneş Evi projesi; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Dicle Üniversitesi ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) ortaklığında, mali açıdan Avrupa Birliği tarafından, teknik açıdan ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP) tarafından desteklendi. Vaillant Türkiye’nin binanın çatısına yerleştirdiği 24 adet 162 wh kapasiteli güneş pilleriyle saatte 3.88 kw elektrik üretilebiliyor. Bu elektrik 100 wattlık bir ampulün 38 saate kadar yanmasını sağlıyor. Bu enerji; aynı anda kullanılan çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi, TV ve aydınlatma ihtiyaçlarına da cevap verebiliyor.

AB destek verdi

Proje ile; Vaillant ilk kez, halka açık bir "güneş evi"nin elektriğini sağlayacak. Türkiye’de güneş enerjisinden yararlanmak amacıyla daha önce yapılan binalar, üniversitelerde deneysel ve bilimsel araştırma amaçlıydı. Toplam maliyeti 91.6 bin Euro olan bu projenin 78 bin 700 Euro’su Avrupa Birliği’ne katılım öncesi Mali Yardım Programı çerçevesinde yer alan "Sürdürülebilir Kalkınmanın Sektörel Politikalara Entegrasyonu Projesi" kapsamında destekleniyor. Geriye kalan maliyeti ise yerel sponsorlar karşılıyor. Vaillant’ın karşıladığı güneş pillerinin yaklaşık bedeli 15 bin Euro ve toplam mailyete dahil değil.

Güneş ve kuyu suyu

Vaillant Türkiye yetkilileri, enerjisini tamamen doğal kaynaklardan sağlayan, kendi kendine yeten bir yapı olan Diyarbakır Güneş Evi’ne katkıları için "Yörenin enlemine uygun, 40 derece eğimli, güney cephede kurulu güneş pilleri kurduk, bu piller elektrik üretiyor. Ayrıca, önümüzdeki günlerde artezyen kuyudan su çıkarılması için de Vaillant güneş pilleri kullanılacak. Evin su ve elektrik ihtiyacı tamamen doğal yollardan karşılanacak" dediler.

Gelecekte herkes elektrik satabilecek

GÜNEŞ evlerinin bir özelliği de, "çift saat uygulamasına" geçilmesi halinde üretim fazlası enerjiyi devlete satabilecek olmaları. Almanya’da bu sistemle çalışan sertifikalı 3 binden fazla ev bulunuyor. Bu konutlar kendi enerjisini üretiyor, artanı ikinci saat uygulaması üzerinden devlete satıyor. Ülkemizde de gelecekte "artı enerji konutları" olacak. Diyarbakır Güneş Evi’nin danışmanı Çelik Erengezgin, "çift saat uygulaması" milli politika olana kadar, TEDAŞ’tan enerji almayan yeni yapılanmalarda bu tür elektrik üretiminin hiçbir hukuki engeli olmadığını belirtiyor. Oto-prodüktör olma koşuluyla, hem ürettiğini hem de TEDAŞ’ın elektriğini kullanma olanağı var. Isıtma ve soğutma amaçlı kullanım için ise izin gerekmiyor.

Öğrenciler için eğitim parkı

DİYARBAKIR Güneş Evi, aynı zamanda bir eğitim ve uygulama parkı. Okulların kapanmasına rağmen her gün öğrenciler grup grup güneş evinde yenilenebilir enerji, güneş enerjisi, enerji tasarrufu gibi konularda bilgilendiriliyor. Güneş evine çevre iller ile yurt dışından da ziyaretçiler eksik olmuyor. Aslında birçok üniversitede adı "güneş evi" olan yapılar var. Fakat bunlar laboratuvar ev olma özelliğinden öte geçemiyor. Çelik Erengezgin, "Çatıya panel ve kolektör doldurarak güneş evi yapmış olmazsınız. Öncülüğü Diyarbakır kaptı" diyor. Proje inşaat firmalarının da dikkatini çekti, bu evlerden oluşan siteler kurulması için teklifler gelmeye başladı.

En çok güneş alan şehirde kuruldu

DİYARBAKIR’daki güneş evi projesinin mimarı ve danışmanı; uzun yıllardır enerji, ekoloji ve çevre konusunda çalışan Yüksek Mimar Çelik Erengezgin, Güneydoğu Anadolu’nun, yılda 3 bin 16 saatlik güneşlenme süresiyle Türkiye’nin en çok güneş alan bölgesi olduğunu ve projenin Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu’da güneş enerjisinin kullanımına yönelik örnek yapı olacağını söyledi. Türkiye yılda ortalama 2 bin 600 saat güneş alıyor. Diyarbakır’da ise bu süre 3 bin 300 saat. Bu doğal ve sonsuz enerji kaynağını kullanan güneş evi projesinin temel amacı, güneş enerjisi kullanımına yönelik toplumsal bilinç oluşturmak. Yer altında yüzlerce metre dolaştırılan su boruları güneş evi için yazın serin, kışın sıcak hava sağlıyor. Bahçedeki gece aydınlatma lambaları güneş enerjisiyle çalışıyor. Çatıdaki "Venturi bacası", rüzgar sayesinde ev içindeki kirli havanın tahliye edilmesini sağlıyor. Evsel atıklar, çok düşük enerjiyle yüzde 95 oranında arıtılıyor.

Perşembe, Haziran 12, 2008

Bahçe Deneyimi

İlk günden beri alternatif yaşamın uzaktan kumanda ile olmayacağını düşündüm. Bir yandan iş ve şehirli hayatıma devam ederken, bir yandan haftasonları mangala gittiğim bir bahçe sahibi olma fikrini benimseyemedim. Kafamdaki alternatif yaşama başlamak için belirli miktardaki maddi birikimi sağladıktan sonra gemileri yakmak gerekiyor.

Benim düşüncemin bir de karşıtı var. “Hali hazırdaki iş ve şehirli hayatımıza devam ederken, bir yerlerden başlamalı, ufak da olsa bir bahçe alarak, alternatif yaşamı tecrübe etmeliyiz.” diyenler de var.

Hangisi doğru?

Alternatif Yaşam Planlaması sayesinde birçok insanla yüzyüze tanışma fırsatı bulamasam da ortak bir hedefe yürüdüğümüz için önemli bir bilgi paylaşım ortamı oluşturabildim. Bu çerçevede geçen hafta kişisel mesaj adresimden Alternatif Yaşamı takip edenlere önemli bilgiler verecek bir yazışma yaptım. Yazışmamızın ana konusu Ceviz Yetiştiriciliği olmasına rağmen, okuyucumuzun verdiği bilgiler bahçe sahibi olmak herkesi ilgilendirebilecek, deneyimler. Kendisine değerli vaktini ayırarak bana uzun ve detaylı bir mesaj yazdığı için bir kez daha teşekkür ediyorum.

Yukarıda sorduğumuz “Hangisi doğru?” sorusunu aklımızda tutarak, yaptığım yazışmadan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

- - - -

YER: Tarla alımı zor ve problemli. Tek tapu 15 dönüm ve üzeri/ yolu ve gerçekten suyu olan (sorarsanız herkes suyum var diyor ancak gerçek anlamda kullanılabilir sudan bahsediyorum) boş tarla buralarda bulmak çok zor. Çiftçimizin ne yazık ki hastalıklarından biri olan miras tarla paylaştırma ve tarla bölme sebeplerinden bakıyorsunuz 3 dönüm yerin 6 tane sahibi çıkıyor! Tek tapulu tek sahibi olan yer az ve dolayısıyla almaya kalkınca pahalı. İlave zorluk: köylü, köylüye (komşu köylerden olmak şartıyla) ihtiyacı varsa yerini normal fiyatına satıyor. Bana teklif edilenler sürekli normal köylü fiyatının 2 katı oldu............Burada da yalnış anlamayın. Pazarlığa yörenin tanıdık köylüsü ile gidip vur-tut yapmamıza rağmendir. Yoksa gidip parayı bastırıp yeri almış da değildim. Yine köylü dostlarımız için yer satmak farklı ve basit olmayan birşey. Pek çoğu prensip olarak buna soğuklar. Öyle ki yerlerini işlemeselerde boş da dursa satmıyorlar. Hatta bunun sonucunda yerleri ormaniyeye gidip devlete kalıyor olsa dahi.

Yerini satsalar dahi bir yabancıya sattıklarında (civar köylerden olmayana) kendi köylerinde onlara soğuk bakılma ve “köye yabancı soktu” etiketi alma durumları var.
... yerim yamaç ve işlemesi zor olduğundan ve o zamanlar kadastro geçmeyip köy tapusu ile aldığımdan uygun! Fiyatlara geldi. Bunun ceremesini de her işçilik yaptırdığımda ödüyorum (4 çeker traktör bulma, uygun aleti olan köylülerin gönlünü yapma..)

BAKIM : Ben de bu işe ilk önce granny smith elma hayalleri ile başlamıştım. Sonra gerçekleri plan aşamasında fark edip normal meyve ağaçları arasında en az nazlı olan, en uzun süre meyve veren, tropik iklimimize en uygun olan, en az ilaç ve bakım gerektiren, en karlı görünen seçenek olarak cevizi seçtim. Ancak yapraklarının kendisi ilaç olsa da cevizin ilaç ihtiyacı olduğunu ve her canlı bitki gibi sürekli ilgi gerektirdiğini acı ile keşfettim.

Öncelikle şunu belirteyim. Benim bahçenin bakım işlerini bir arkadaşımın komşu köydeki yeğeni yapıyor. Yani had safhada avantajlı bir durum. Ancak yine de herhangibir tek günlük iş için traktörü ile 10km. Gidiş ve dönüş + tek günlük en basit iş =100 ytl’dir. Bu dost ahbap fiyatıdır. Bu arkadaşa sürüm yaptırdığımda dönümüne 40 ytl ödedim. (oysaki diğer yerime yine uzaktan tanıdık bir köylüye sürüm için dönüme 90 ytl ödemem gerekti!). Problem şudur: bu insanlar zeytin bahçeleri yada kendi işleri olan kişiler ve kendi bahçelerinin işi olduğunda senin yerin yanıyor olsa ve kürekle para versen yine de zor götürürsün.

Bütün bu projenin en önemli noktası: Yere bakacak güvenilir ve uzun vadeli insan bulmak. Bu insan şiddetle tercihen tek kişi olmalıdır. Yani bu sene Ahmet, seneye Mehmet değil. Bence bu kişi neredeyse yerin kendisi kadar önemli.

Masraflar: Sürüm konusunu yukarıda söyledim. Senede minimum 3 kez. İkisi normal sürüm, biri diskaro (otları gömmek için) ancak yere bağlı olarak tersi de olabilir. Senede minimum 1 kez ilaçlama tahminen 1500-2000 ytl ( 30 dönüm için. Ancak şunu belirtmeliyim. Yer 3 dönüm ise bu 150 ytl olmaz. İşin bir racon minimumu var.) Sulama için ben 15 günde bir traktöre takılı tankerle ve fidan başına 2 teneke ile yaptırıyorum. Her sulama seferine 400 ytl gidiyor. Bu haziran,tem,ağus,eyl. gibi minimum 4 ay yapılıyor. Artık bel bükmeye başladığından damlama kurmayı düşünüyorum bu sene. Tahmini maliyeti 9000 ytl gibi olacak.

Budama: Kendim yaptığımdan bedelsiz. Biyolojik, organik aktivatör -crop-set-(fidanlar hızlı gelişsin diye, hormon değildir kesinlikle) kendim yapıyorum ama ilacının maliyeti 100-150 ytl ancak. Bunlar görünür periyodik masraflar. Görünmeyen masraflar ise, yer düzeltme (kepçe kiralama) , yol açtırma/düzelttirme (yine kepçe ile), çevre teli (eğer yaparsan, metresi 15 ytl civarında), kadastro getirip komşular ile sınır anlaşmazlıklarını çözme (300 ytl gibi) , yere ufak bir konteyner yada sağlamca ufak kulube yaptırma (orada kazma, kürek, alet, motopomp, vb. Saklamak için şart.) bunun maliyeti sana kalmış.

Potansiyel sorunlar: yerine göre sayısız olabilir. Ancak temelde;
Ceviz en dayanıklılardan görünse de kırmızı örümcekler, beyaz güveler, salyangozlar, özellikle de çekirgeler başta olmak üzere saldırıya uğruyor. Fidanların taze dallarına konan kuşların dalları kırması gibi son derece masum ve basit bir sebepten bile ciddi hasarlar aldım. Çekirgeler yaprakları özellikle tazelerini sürekli yiyor. 370 fidanın ilk etapta 5 kadarı tutmadı. Sonradan 40 kadarı ciddi susuzluk hasarı aldı. Onları kurtarmaya çalışıyoruz. Yine bir kaçının köklerini köstebek yemiş ki bu duyduğum birşey değildi bugüne dek. Yine zaman zaman rüzgar sertleştiğinde lodostan yapraklar zarar görüyor. Şansıma tarlamda yılan vb. Bulunduğundan tarla faresi sorunum şimdilik yok. Eğer olursa o da ciddi bir sorun. Yani başlarda umduğumun çok ötesinde uğraşılması gereken sorun var. Bu sebeple diğer vurgulamak istediğim ana nokta: Ceviz dahi, asla bir ateşle ve unut tipi iş değil. Her hafta gitmek ve sürekli dikkat etmek gerekli. Yani bu işi bir alternatif emeklilik planı olarak düşünmek ANCAK evinize 1 saat gibi bir mesafede bir bahçe kurarsanız ve sürekli gidip onunla beraber yaşarsanız düşünülebilir bence.

Zirai sorunların dışında diğer potansiyel problemler: sorunlu komşular, su alma verme davaları, yere tamamen iyi niyetle giren küçük baş hayvan sürüleri (tabii taze sürgünler ve fidanlara hasar..), yukarıda bahsettiğim kuşların dalları kırmaları, etrafta gezen, yaban domuzu vb. İçin atış yapan kişiler (Özellikle su depon varsa), tarlandan geçen/geçmek durumunda olan köylüler ve bunlara ne kadar izin verileceği (her geçen traktör fidanlara zarar verme riski taşıyor. Artı normalde yol olmayan bir yer sürekli geçile geçile yol haline gelebiliyor. Hatta kadastrolu yer değilse sonradan oranın resmi yol olması ve senin yerini sonradan bölmesi riski dahi var), tarlana boş zırai ilaç kapları, çöp ve döküntü atılmaması için sürekli etrafta olmak ve gözkulak olma ihtiyacı. Benim yaşadıklarımdır. Ötesi de olabilir.

Ceviz pazarlaması: Şu aralıkta kolay görünüyor. Ağaç üzerinde vermek de mümkün. Sitede yazdığınız rakamlardan 10 yılda 10kg/ ağaç ve 3 ytl/kg rakamlarına katılıyorum (ancak 3 ytl kuru kabuklu olarak). Ancak ağaç üzerinde vermenin bir riski var o da toplayanların parasını verdiği malı almaya gelen kişiler olmaları. Yetiştirici olarak sen çok daha özenli toplamak istersin. Dal ve uçları kırmak istemezsin.

Çizginin altına baktığında ceviz (yada diğer bazı tarımsal ürünler) yatırımın 5-10 yıl sonrası itibarıyla karlıdır. Ancak burada temel varsayım layıkı ile bitkiye baktığın, başına onca yıl birşey gelmemiş olması ve verimli noktaya salimen ulaşmış olman durumudur. 4 sene bakıp masraf edip bir beklenmedik vaka ile yatırımının çoğunu kaybediverme riski de bu işlerde var.

Kurulum: Her aşamasında fiilen bulundum. Ancak işaret alma, çukur, dikim ve can suyu için farklı ekipler buldum. Tabii söylemeye gerek yok, tüm bu ekipleri parasını vermenin yanısıra gönüllerini de hoş ederek, öğlenleri onlara yemek hazırlayarak, çay yaparak ve ne kadar hesapta uzman olsalar da denetleyerek çalıştırıyorsun. Asla parayı al işi yap gibi bir durum yok....

..... ben birşey öğrendiysem bu işte, kendi bileğine (paran + organizasyon ve takip yeteneğin) güveniyorsan tamamdır. Yoksa senin adına geliriz, bahçe kurarız, ücretsiz budarız ..... nasıl diyorlar “reklam kokan” laflar bence. Şahsi kanaatimdir. Kötü niyetlidirler demiyorum sadece 360 derecenin tümünü göstermediklerine ve gösterdiklerinin bir bölümünü büyüteçle gösterdiklerine inanıyorum.

Bu kadar olumsuz şey yazdım ama neticede oraya fırsat buldukça gitmek, fidanları koklamak (taze yapraklar çok güzel kokuyor denemediysen dene), fiziksel iş yapıp stres atmak hoşuma gidiyor. Birde herşey yolunda giderse ileride iyi bir mali destek olabilir. Yağmur, çamurda kamyonetimle giderek biraz offroad hevesimi de tatmin ediyorum.

- - - - -

Teşekkür ederim, kaleminize sağlık...

Bolivya Devlet Başkanından Yeni On Emir

* Alıntıdır *

Bolivya Başkanı Evo Morales, gezegeni kurtarmak için kapitalist modelin terk edilmesi ve Kuzey’in “Ekolojik Borç”unu ödemesi gerektiğini söyledi. BM’nin VII. Bölgesel Forumunda Morales tarafından sunumu yapılan 10 maddenin ilkiydi ve uzun konuşması yıllık toplantının katılımcıları tarafından alkışlandı.

Morales Ayma, gezegenimizi yaşamı ve bütün insanlığı korumak için 10 madde sıraladı. Bunların başlıcaları; gezegenimize saygı, savaşlara son verme, dayatma olmayan karşılıklı ilişkiler, su ve toprağın insan hakki olması, temiz enerji, biyoyakıtların terk edilmesi, temel hizmetler, yerel olarak üretilenlerin öncelikli hale gelmesi, kültürel çeşitliliğin teşvik edilmesi ve sosyalizmle “iyi yaşama” düşüncesi ve gezegenimizle uyum içinde olma.

Başkan insanlığın, hayatın ve gezegenimizin önünde iki yol olduğunu belirtti. Ya gezegenle ve üstündeki yaşamla uyum içinde yaşam biçimi benimsenecek ya da kapitalizm ve ölüm dünyaya hakim olacak.

Morales gezegenimizi kurtarmanın tek yolunun, bencil bireyciliğe ve kar hırsına götüren düşünce tarzına son vermekle olacağı konusunda ısrarlı. Yerel halklara köylülere ve dünya devletlerine; gerektiği kadar tüketmelerini, yerel olarak üretilene öncelik verilmesini ve fazlalık ve lüksten uzak durulması gerektiğini söyledi.

Başkan, iklim değişiminin gezegendeki insanlardan kaynaklanmadığını, hakim kapitalist sistemin sınırsız gelişen sanayisinin bir ürünü olduğunu söyledi. İşte bu nedenle insanlığın sömürülmesinin ve doğal kaynakların talan edilmesinin sona erdirilmesinin önemli olduğunu hissettiğini de ekledi.

GEZEGENİMİZİ KORUMAK İÇİN ON EMİR:

1. Gezegenimizi korumak için kapitalist sistem yok edilmeli, dış borç ödeyen güney ülkeleri değil, kuzey ülkeleri dünya genelindeki ekolojik borcunu ödemeli.

2. İmparatorluklara, ulusötesi şirketlere ve birkaç aileye hizmet eden, fakat halklara yararı olmayan savaşlara SON VERİLMELİ ve anlaşmaya gidilmeli. Savaşa ayrılan milyarlarca dolar yanlış kullanım ve talan yüzünden zarar gören gezegenimizin düzeltilmesi için kullanılmalı.

3. Ülkeler arasında emperyalizm ve sömürgecilik olmadığı bir dünyada, hakimiyet değil birlikte yaşama ilişkisi geliştirilmeli. İki ve daha çok taraflı ilişkiler önemli çünkü bizler diyalog ve sosyal birliktelik kültürüne inanıyoruz. Bu ilişkiler bir ülkenin diğerine bağımlılığını getirmemeli.

4. Su insan hakkıdır ve gezegendeki bütün canlıların hakkıdır. Suyun özelleştirilmesi bu nedenle doğru değildir.

5. Doğayla dost, temiz enerji kaynakları geliştirin ve enerji israfını durdurun. 100 yıl içinde milyonlarca yılda oluşmuş fosil yakıtlar tükenecek. Biyoyakıtları özendirmeyin. Bazı ülkelerin topraklarını insanlara gıda sağlamak için değil lüks araçların biyoyakıtı için kullanmaları kabul edilemez. Bu konuda hükümetlerle tartışılmalı ve toprakların insanlığın yararına kullanılması gerektiği bilinci yaygınlaştırılmalı dır.

6. Gezegenimize saygı gösterin. Kabilelerden ve yerli halkların tarihsel öğretilerinden gezegene nasıl saygılı olunması gerektiğini öğrenin. Toplumun tüm katmanlarında gezegenimin annemiz olduğu konusunda ortaklaşa toplumsal bilinç geliştirilmeli.

7. Su, elektrik, eğitim, sağlık, haberleşme ve toplu taşımacılık gibi temel hizmetler insan hakkı olarak görülmeli, özelleştirilmemeli ve kamusal hizmetler olarak kalmalıdır.

8. Gerektiği kadar tüketin, yerel olarak üretilene öncelik verin, çok ve lüksten kaçının. Milyarlarca insan asgari standartlarda yaşarken bazı ailelerin lüks düşkünlüğü kabul edilemez.

9. Kültürel ve ekonomik çeşitliliği teşvik edin. Farklılıklarımız bizim doğamızda. Beyaz, kahverengi ve siyahların kaynaştığı bir devlet.

10. Herkesin iyi yaşayabilmesini istiyoruz fakat bu başkalarının kötülüğü pahasına olmamalı. Gezegenimizle barışık sosyalist toplum inşa etmemiz gerekiyor.

28 Nisan 2008 (Çeviri: Ümit Çiftçi)

Pazartesi, Haziran 02, 2008

Atık Piller

İşi biten pilleri çöpe atmamak için haftalarca evde tutup, etrafta bir atık pil kutusu arayıp, bulamayınca en sonunda dayanamayıp yine çöpe attığım oluyordu. Yazık etmişim :(

Bu bağlantıda detaylı bir yazı bulabilirsiniz. Ayrıca Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneğinin sitesi de takip edilmesi gereken bir site bence.

Pilleri çöpe atmayın.
Bir pil çevreye, bir ton çöpten daha çok zarar verir.
Piyasada NiMh şarjlı piller tanesi yaklaşık 5 YTL' ye satılmaktadır. 1000 kez şarj yapılabilen NiMh pillerin her kullanım için maliyeti en çok 0,5 kuruş olmaktadır. (1 kuruş bile değil)
Piyasada 4 tanesi 1 YTL satılan sıradan pillerden kullanıldığında bir pil 25 kuruşa mal olmaktadır. Ucuz gibi gözüken bu sıradan pillere, şarjlı pillerin tam 50 katı para ödediğinin kaç kişi farkındadır acaba? Bunun yanında her kullanımda bu ucuz gibi gözüken pilleri kullananlar, çevreye çok zararlı atıkların yayılmasına aracılık etmiş olmaktadırlar.

Hem çevreniz hem de cebiniz için NiMh şarjlı pil kullanın ve piilerin ömürleri tükendiğinde kullandığınız her çeşit pili çöpe değil, özel toplama kutularına atın. Pillerin içeriğinde bulunan cıva, kadmiyum ve kurşun elementleri, kansere, nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına, beyin iltihaplanmasına ve kısırlığa yol açıyor.

0-6 yaş grubu çocuklar daha çok etkileniyor. Pillerin çevreye ve sağlığımıza verdiği zararlar
hakkındaki haberimizi vermeden önce DOĞADER olarak sizlere pillerle ilgili birkaç önerimiz olacak.

*Hiçbir pili çöpe atmayın. (Saat, cep telefonu, dizüstü bilgisayar pilleri gibi her türlü elektronik aygıtların pilleri dahil)
*Ömrü tükenmiş pillerinizi biriktirerek, özel toplama kutularına atın.
*Pil toplama kutularını, muhtarlıklarda, büyük alışveriş merkezlerinde bulabilirsiniz.
*DOĞADER' de, pil toplama kutusu bulunmaktadır. Ömrü tükenmiş pillerinizi biriktirip, DOĞADER' deki pil toplama kutusuna atabilirsiniz.
*Pil toplama kutularından alınan piller, özel depolarda, zararsız duruma saklanmaktadır.
*Şarjlı pil kullanın.
*Alkalin ve diğer sıradan piller şarj edilemezler. (Patlar)
*Şarjlı pillerin üzerinde "Rechargeable" yazar.
*NiCd şarjlı pil kullanmayın. (NiCd-Nikel Kadmiyum)
*NiCd piller, şarjlı pil olmasına karşın, içerdiği Kadmiyum elementi, halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.
*Ayrıca, NiCd piller sahip oldukları "bellek etkisi" nedeniyle ömürleri kısadır.
*NiMH şarzlı pil kullanın. (NiMH-Nikel Metal Hydride)
*Bu piller yaklaşık 1000 kez doldurulabilir.
*mAh değeri yüksek piller daha uzun dayanır. Günümüzde AA serisi 2700 mAh, AAA serisi 1100 mAh gücünde, çok uzun süre enerjisini koruyan NiMH pilleri piyasada rahatlıkla bulabilirsiniz. *Hızlı dolum, pillerinizde "pişme etkisine" neden olarak pilin ömrünü kısaltır. Kalem pillerin şarz süresi en az 14 saattir. Daha kısa sürede dolum yapan aygıtlar, pillere zarar verir.
*Şarjlı pilleri, tam boşalmadan şarj etmeyin. Normalde 1000 kez olan dolum sayısı, her şajda bir azalır.
* NiMH pilleri, yarım şarjdan sonra tam boşalmaya izin verirseniz eski gücüne kavuşturmuş olursunuz. (Bellek etkisi sıfırlanır. Bu da 1000'in çok üzerinde dolum yapabileceğiniz anlamına gelir.)

DOĞADER
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği

EUROSOLAR Türkiye, Ulusal Güneş Ödülünü Seçiyor

Bugün gelen bir eposta EUROSOLAR Türkiye'den söz ediyordu. Güneş ödülü ile alternatif enerji kullanımını arttırmayı hedefliyorlar anladığım kadarıyla. İnternet siteleri pek güncel olmasa da, bu oluşumun çalışmalarını takip etmek faydalı olabilir.

Epostanın tamamı:

EUROSOLAR Türkiye, Avrupa Güneş Ödülü 2008 için aşağıdaki kategorilerdeyarışacak ulusal projeleri başvurmaya davet etmektedir. Başvuru formu ektegönderilmektedir. Her kategorideki projelerin, ilk değerlendirme için bir(1) sayfayı geçmeyen bir özetlerini 15 Temmuz 2008 tarihine kadar, EUROSOLARTürkiye elektronik posta adresine ulaştırmaları rica olunur.e-posta adresi: info@eurosolar.org.trKategoriler:kentler, belediyeler, beldelerfirmalar, çiftçileryenilenebilir enerji kullanan mekanlar,tesisleryenilenebilir enerji projelerini destekleyen yerel idarelermimarlar ve mimari projeleryenilenebilir enerji desteği veren basın-yayın kuruluşlarıyenilenebilir enerji kullanan ulaşım sistemi projelerieğitim projeleriyenilenebilir enerji davasına adanmış kişiler

Not: EUROSOLAR, yenilenebilir enerji kullanımını destekleyen vecesaretlendiren projelere her yıl olduğu gibi bu yıl da Avrupa Güneş Ödülüverecektir. Bu ödül yenilikçi ve yaratıcı proje çözümlerine verildiği gibi,bu alandaki ulusal ya da yerel düzeyde politika girişimlerine veinisiyatiflere de verilmektedir.

Irtibat bilgileri
E-posta: info@eurosolar. org.tr
Telefon: 0532 7744525, 0 533 395 5839
Faks: 0 216 589 1616
Adres: EUROSOLAR Türkiye,
Zümrütevler Mah. Nil Cad. Hukukçular veıdareciler Sitesi
Sosyal Tesis Binası, No. 24, K.2, D.7 34852 Maltepe/Istanbul,
TürkiyeWeb sayfası: www.eurosolar.org.tr

Cuma, Mayıs 23, 2008

Biyoyakıt - Madalyonun Öteki Yüzü

Biyodizel, Alternatif Yaşam Planlamasında savunduğumuz bir enerji kaynağı. Yaptığımız çalışmalarda Alternatif Yaşam Planlaması gibi mikro boyutlu bir çalışmada atık yağları kullanarak biyodizel üretmenin faydalı olduğunu hesaplamıştık.

Fidel Castro'nun biyodizele karşı olduğunu duymuştum. Bugünkü Cumhuriyet Gazetesindeki haberi okuyunca Fidel Castro'nun biyodizel hakkında ne dediğini araştırdım. Gıda Bilimi sayfasında aradığım cevabı buldum. Bu sayfadan çarpıcı bir paragrafı ve Cumhuriyet Gazetesindeki haberi aşağıya kopyaladım.

Biyodizelde madalyonun öteki yüzünü de görmek gerek.

- - - -

Bush’un bu önerisinin ardından Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, hasta yatağından bir makale kaleme aldı. Castro bu makalesinde, “Başkan Bush’un otomobil üreticileriyle yaptığı toplantıdan sonra bu konu hakkında enine boyuna düşündüm. Dünyada üç milyar fazla insan açlık ve susuzluktan dolayı erken yaşta hayatını kaybetmeye mahkum edilmiştir. Besin maddelerinin yakıta dönüştürülmesi şeklindeki uğursuz fikrin, ABD’nin dış politikadaki ekonomik bir eğilimi olduğu, 26 Mart’ta netleştirildi” dedi.

Fidel Castro’nun gıda maddelerinin yakıta dönüştürülmesi fikrine uğursuz olarak bakması pek öyle hafife alınacak bir konu değil. İnsanlar işlerine arabasız gidebilirler ama kahvaltı yapmadan gidemezler.

- - - -


BİYOYAKIT

YARAYA TUZ BASTI

Gıda fiyatlarındaki artışın bir­çok nedeni var. Bunlardan biri halen azgelişmiş ülkelerde kontrol altına alınamayan nüfus artışı, birim alanda verimin daha da arttırılması olanaklarının hemen hemen tükenmiş olması, biyoteknolojinin de istenilen düzeyde verim artışı sağlayamadığı gibi ciddi eleştirilere uğraması yanında, dünya tarım ürünleri üretimine istenilen yatırımların yapılmaması, sunu-istem dengesi yanında, yeryüzünde besinlerin dağılımındaki yetersizlikler de ciddi fiyat artışlarına yol açmaktadır.

FAO 2003 ve 2007 verilerine göre, biyoyakıt üretiminde kullanılan tahıl miktarında % 25 oranında bir artış görülmektedir. Yalnız ABD’de 2000-2006 yılları arasında yalnız mısırın etanol üretimi için kullanımında iki-iki buçuk kat oranında bir artış saptanmıştır. Uzmanlar karşılaştırmalı üstünlüğü söz konusu olduğunda; biyoyakıt üretimi, artan petrol fiyatları ile karşılaştırıldığında, biyoyakıtlar daha avantajlı görünmektedir. Bu durum belli tahılların biyoyakıt hammaddesi olarak kullanımını teşvik etmektedir. Bu durumda, önümüzdeki yıllarda biyoyakıtların tahıl (buğday, mısır) piyasası üzerinde etkisinin daha da artması beklenebilir. Halen dünyanın önemli bir kısmı yoksulluk ve açlığın pençesinde kıvranırken, gıda ürünlerinin biyoyakıta dönüştürülmesi hem yapısal hem de ahlaki yönden yeni tartışmaların yaratılmasına neden olmaktadır. Özellikle yoksul ülkelerde tarım ürünlerinin biyoyakıta dönüştürülmesi sonucu gıda fiyatlarının artmasıyla yoksulların daha da zor durumda kalacağı ve açlığın ciddi boyuta ulaşacağı belirtiliyor.

Pazartesi, Nisan 14, 2008

Açlık Savaşları

Dünya Ekmek Derdine Düştü başlıklı haberi okuyalım:

Dünya piyasalarında gıda fiyatlarında artış hız kesmiyor. BM, artışın kalıcı olduğunu belirterek, milyonlarca kişinin tehdit altında olduğu uyarısını yaptı. Açları doyurmak için acilen ihtiyaç duyulan paraysa sadece 500 milyon dolar.

Başta pirinç olmak üzere birçok üründe yaşanan fiyat artışları hız kesmiyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) son raporuna göre, uluslararası pirinç fiyatları, Ocak ayından bugüne kadar ortalama yüzde 20 oranında arttı.

Yüksek kaliteli Tayland pirinci, Mart 2007’ye kıyasla yüzde 68 oranında artarken, Şubat 2008’e kıyasla yüksek kaliteli pirincin fiyatında yüzde 13 oranında artış görüldü. Uzmanlara göre, tonu 800 dolara yaklaşan pirincin fiyatı önümüzdeki üç ay içinde 1000 doları bulacak. Ancak fiyatları hızla artan tek ürün pirinç değil. FAO, gıda maliyetlerinin 2006’dan 2007 yılına kadar dünya genelinde yüzde 23 arttığını bildirdi. Bu dönemde tahıl fiyatları yüzde 42, yemeklik yağın fiyatı yüzde 50, süt ürünlerinin fiyatı ise yüzde 80 yükseldi.

Pirinç fiyatları Türkiye’de dünya piyasalarının oldukça üzerinde yüzde 130’a varan oranlarda zam gördü. Yoksul yiyeceği olarak görülen bulgur fiyatı da Türkiye’de kuraklık gerekçe gösterilerek son 1 yılda yüzde 155 oranında arttı. Son haftalarda bulgur satışları önemli ölçüde artış gösterirken, pirinç satışlarında azalma yaşanıyor.

‘PİRİNÇ SATIŞLARI DURMA NOKTASINDA’
Karaman’da kurulu Duru Bulgur Satın Alma Müdürü Mehmet Ali Orduoğlu, baldo pirincin perakende fiyatının marketlerde 7,00 ile 7,50 YTL, bulgurun ise 2 ile 2,50 YTL civarında satıldığını belirterek, “Pirinç satışları adeta durma noktasına geldi. Bulgur eski cazibesine tekrar kavuştu. Pirinç satamıyoruz ancak bulgur satışlarımız çok iyi” diye konuştu.

FAO: FİYATLARDAKİ ARTIŞ KALICI
Gıda fiyatlarının geleceğine ilişkin senaryolar pek olumlu görünmüyor. FAO, küresel çapta kargaşayı tetikleyen gıda fiyatlarının tırmanmasının büyük olasılıkla kalıcı olduğunu ve dünya çapında günde bir dolar ve altında yaşayan milyonlarca kişiyi tehdit ettiğini belirtti.

Değişmeyen talep, stok azlığı ve yeni ihracat kısıtlamaları sonucu tahıl fiyatlarının arttığı kaydedilirken, yine de sıkı bir tedarik durumuyla sıkıntının azaltılabileceği ve dünyada tahıl üretiminin bu yıl yüzde 2.6 artırılarak rekor düzey olan 2.16 milyar tona çıkmasının beklendiği de belirtildi.

MISIR VE HAİTİ’DE 6 KİŞİ ÖLDÜ
Birleşmiş milletler, bu önlenemeyen artışın, dünya çapında siyasi istikrarsızlığa ve şiddet dalgasına yol açmak üzere olduğu uyarısında bulunuyor. Bazı ülkelerde yaşanan protestolar da BM’nin uyarısını haklı kılıyor.

Mısır’da hafta başındaki iki gün süren gösterilerde 1 kişi ölmüş, Haiti’de gıda fiyatlarındaki artışı protesto gösterilerinde yağmalamalar ve polisle çatışmalar olmuş ve 5 kişi hayatını kaybetmişti.

Tunus’un orta kesimlerinde Redeyef’te, hayat pahalılığı ve işsizliği protesto eylemlerinde polisle göstericiler arasında üç gündür çatışmalar meydana geldiği haber veriliyor.

ACİLEN 500 MİLYON DOLAR GEREK
Zengin ülkelere, krize müdahale etmeleri için çağrı üzerine çağrı yapılıyor. Açları doyurmak için acilen ihtiyaç duyulan paraysa 500 milyon dolar düzeyinde.

KİMİ BENZİN DERDİNDE, KİMİ...
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, son gelişmelerle ilgili olarak şunları söyledi: “Birçok kişi benzin depolarını doldurmanın derdine düşerken, birçok kişi de karınlarını doyurmak için uğraş veriyor. Bu her geçen gün zorlaşıyor. Son iki ayda pirincin fiyatı yüzde 75 yükseldi. Buğdayın fiyatı geçen yıl yüzde 120 arttı.”

FİYATLAR NEDEN ARTIYOR?
Özellikle Çin ve Hindistan’ın artan talebi, küresel ısınmanın etkileri, petrol fiyatındaki önlenemez yükseliş ve hububatın biyoyakıt üretimine hammadde yapılması, gıda fiyatındaki artışın temel nedenleri olarak sıralanıyor.

- - - - - -

Alternatif Yaşam Planlaması ve hayata geçecek Alternatif Yaşam Çiftliğinin gerekliliği şehirden kaçmayı istemek, doğada yaşamak, doğal beslenmek, emeğinin sömürülmemesi, üretken olmak gibi nedenlerle desteklenebilir. Ve fakat işin bir de 2012'de olması muhtemel gelişmeler, (ki bu aralar piyasada/medyada bu konu hakkında ipe sapa gelmez yazılar var) küresel ısınma ve yukarıdaki haberde olduğu gibi açlık boyutu da var.

Henüz vaktimiz varken(???), küresel bir kargaşadan EN AZ etkilenmenin yolunun, yaşamsal ihtiyaçları devasa zincir marketlerden temin etmek olmadığını fark etmemiz ve kendi ürettiğimiz ile yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz bir yaşam biçimi oluşturmak olduğunu görmemiz gerekiyor.

Gitmekte olduğumuz yönde Alternatif Yaşam bir özlem değil, bir ihtiyaçtır.

Çarşamba, Nisan 02, 2008

Alternatif Yaşam Planlaması Nereye Gidecek? "Biz" Nereye Gidiyoruz?

Günlüğümüze bırakılan bir yorum konusunda yazmak istiyorum.

Bobo kullanıcı isimli okurumuz Japonya’da Doğal Tarım başlıklı yazımıza yapmış. Bobo’nun yorumunu aşağıya kopyalıyorum.

SANIRIM YAKLAŞIK BİR YILI AŞKIN BLOĞUNUZU TAKİP EDİYORUM. HER ŞEYİ İNCEDEN İNCEYE HESAPLIYOR VE SAĞLAM ADIMLARLA GİDİYORMUŞ GİBİ BİR GÖRÜNTÜ VERİYORSUNUZ. DÜŞLEDİĞİNİZ YAŞAMI KURDUNUZ MU BİLMİYORUM AMA GERÇEKTEN MERAK EDİYORUM. BU YAŞAM KURULMUYORSA NEDEN KURULMUYOR? UĞRAŞIYOR MUSUNUZ GERÇEKTEN? SORUN NEREDE? YOKSA SİZDE EKOKÖY GRUBU GİBİ ORGANİK DUT YEMEYİ ORGANİK DÜŞLER KURMAYI, DÜŞLERİNİZİ YAŞAMAKTAN DAHA MI ÇEKİCİ BULUYORSUNUZ. ELEŞTİRMEK DEĞİL AMACIM. SAMİMİ OLDUĞUMU BİLİYORUM.

Uzun süredir ertelediğim bir konuyu yazmama vesile olduğu için bobo kullanıcı isimli okurumuza teşekkür ediyorum.

Alternatif Yaşam’da nereye geldik? Nereye gideceğiz?

Alternatif Yaşam Planlaması kendi ayakları üzerinde durabilen bir genç artık. Ancak hala sanal/teorik. Başlangıçta arkadaşım Mehmet Kış ile planladığımız üzere bilgi biriktirmeye “mecburen” devam ediyoruz.

Alternatif Yaşam Çiftliği neden henüz hayata geçmedi, geçemiyor?
Gelin Alternatif Yaşam Çiftliği için neye ihtiyacımız olduğunu düşünelim:
1) Çiftlik için bir arazi.
2) Bir ev, ağıl, kümes ve depo olarak kullanılabilecek birkaç yapı.
3) Düzenli bir gelirimizin olması için kuracağımız Ceviz Bahçesi.
4) Ceviz bahçesinden gelir elde edinceye kadar (tahminen yedi sene) yaşamsal giderlerimizi karşılayacak birikim/anapara.

İhtiyacımız olan kalemlerin rakamsal boyutuna girmeden elimizde (Faik Murat ve Mehmet Kış) ne var bir bakalım?
Tek gelir kaynağımız ay başında aldığımız maaşımız. Zorunlu ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta zorlandığımız maaşımız ile tasarruf yapabilme şansımız bulunmuyor. Alternatif Yaşam Çiftliğini nasıl kuracağız? ? ?

Ekoköy girişimleri çerçevesinde birçok görüşün, ortak yaşam biçiminin, kooparatifleşmenin çözüm olarak sorgulandığını ancak bir türlü ortak hareket edecek sağlıklı bir biçimin oluşturulamadığı biliyoruz. Kaldı ki Alternatif Yaşam Planlaması bireysel bir çözüm arayışı.

Örnek Modeller başlığı altında alternatif bir yaşam oluşturmayı başaranları incelediğimizde belli bir birikim ve yatırım maliyeti ile bu işe başladıkları anlaşılabiliyor.

Peki bizim için çözüm ne?
İçinde bulunduğumuz tünelin sonunda ışık şimdilik görünmüyor ancak bu bizi tünelin içinde yol almaktan vazgeçirmemeli, vazgeçirmiyor da. Alternatif Yaşam Planlaması teorik olarak geliştikçe yeni açılımlar olabilir. Birgün tünelin sonunda ışık görünebilir.

Maddiyat göreceli bir kavram, bizim için erişilmez gibi görünen Alternatif Yaşam Çiftliğini oluşturacak kadar maddi kaynak, bir başkanın oğluna aldığı son model spor araba bedeli olabiliyor.

Cumartesi, Mart 08, 2008

Japonya'da Dogal Tarim

Üye olduğum ekoköy grubundan gelen bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben bir mucize olmazsa bu etkinliğe katılamayacağım...

- - - - - - -

Shumei Vakfi'nin Istanbul'daki temsilcileri olan Satoru ve Chikako Nakano

28 Mart Cuma gunu Saat 18:30-20:30' da

Cihangir Cad. No.6 Muhsine Palas D:4 Beyoglu, Istanbul

Tel: 0212-293-0603

adresinde Japonya'da Dogal Tarim yapan Yasunori Sako'yu misafir edecekler. Yasunori Sako Shumei Dogal Tarim ciftligi Shigaraki'nin direktoru ve 10 yildir dogal tarimi uyguluyor. Shigaraki Ciftligi'nde mumkun oldugunca surdurulebilir yasam ilkelerine uygun yasiyorlar.

Konuyla ilgilenen herkesi davet ediyorlar. Gelmek isteyenlerin 23 Mart'a kadar kendilerini haberdar etmelerini rica ediyorlar.

Perşembe, Şubat 28, 2008

Kıdem Tazminatı

Birçoğumuz para kazanmak ve bir şekilde hayatımızı sürdürebilmek için yapmaktan çok haz etmediğimiz işlerde çalışıyoruz. Yeni sosyal güvenlik yasası ile kıdem tazminatı kaldırılıyor. Biz sadece haberleri dinliyoruz. Eylem yok.

Sonumuz karanlıksa neden çalışıyoruz? Birbuçuk (fikrin çıkış noktası on yıl öncesine kadar gider) yılı aşkın süredir mevcut sisteme alternatif ne yapabiliriz sorusuna, yazılarımızla cevap arıyoruz. Kurguladığımız Alternatif hayatın önemi ve gerekliliği giderek artıyor. Köle olarak yaşayıp, sefil olarak ölmek için yedi yaşından itibaren, kölelik sistemine kaynak oluşturacak eğitim algılamamız çerçevesinde, kendimizi, çocuklarımızı bir diploma, bir sıfat sahibi olması için şartlıyoruz. Tek bir yaşam biçimi var. Üniversitede oku, mezun ol. Al sana sonuç.

Yoğun çalışma tempomuzda kaçış planına vakit ayıracak zamanı bulamıyoruz. Yoksa bulmak mı zor geliyor? Evet yoğunum ama alternatif aramama, kitap okumama, yazı yazmama, ülkemin ve kızım geleceği için tepki vermeme lüksüm yok. Daha az televizyon seyretmeli, daha az gezmeli, daha az uyumalıyım.

Alternatif Yaşam Planlamasında daha seyrek yazmaya başladım. Düzenli takip edenlerin fark edeceği üzere, Alternatif Yaşam Planlamasında yazar sayımız artıyor. Yeni yazarlarımızın makaleleri ve çevirileri ile Alternatif Yaşam Planlaması gelişmeye devam ediyor. Yazarlarımız ile yapılan işbölümü sayesinde yeni çeviriler ve makaleler yayınlanmaya devam edecek.

Alternatif Yaşam Planlaması, her nekadar günlük ortamında yer alan bir site olsa da, içerik olarak belirli konuların yazılabildiği, bilgi paylaşımını amaçlayan ve içerik olarak günlük formatından uzak bir site. Ve fakat ben ara sıra günlük tadında yazılar da yazmak istiyorum. İş bu nedenle, bir süredir “ Politika, müzik, ezoterik bilgiler, elalemin derdi beni gerdi, edebiyat ve kitaplar üzerine, yer yer Youtube destekli, serbest atışlar.” başlığı ile tanımladığım Beyin Labirentimden Odacıklar günlüğünde de yazıyorum.

Haber vereyim istedim.

Cuma, Şubat 15, 2008

Topraklarımız

Yaşadığımız günleri, tartıştığımız konuları, ülkemin gittiği yeri düşününce Kenya'nın kurucusu Jomo Kenyatta'nın bir sözünü hatırlatmak istiyorum.

Misyonerler geldiklerinde, Afrika'lıların toprakları, misyonerlerinse incilleri vardı. Misyonerler bize gözlerimiz kapalı nasıl dua edeceğimizi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda misyonerlerin toprakları, bizimse incilimiz vardı.

"When the Missionaries arrived, the Africans had the Land and the Missionaries had the Bible. They taught how to pray with our eyes closed. When we opened them, they had the land and we had the Bible."

Gözlerimiz kapalı dua ediyoruz, bakalım açınca ne göreceğiz?

Perşembe, Şubat 14, 2008

Güneş enerjisiyle çalışan ocaklar

İKİ AYARLI PANELLİ OCAK

Ekvator’a çok yakın bir ülke olan Malezya’da yaşarken, güneşin yüksekliği çok fazla olduğu zamanlarda el yapımı ocağımın (Cookit) performansı çok da etkili olmuyordu. Bu durum daha çok, yazın tropikal bölgelerde ve ılıman kesimlerde görülüyordu. Bunun sebebi ise güneşin yükseklik derecesinin, sabit ayarlı bir ocağın verimli bir şekilde çalışabilmesini engelleyecek kadar çok fazla olması olabilir. İşte, iki ayarlı ocaklar bu etkiyi azaltmak ve güneşin yüksekliğine göre güneş ışınlarına daha iyi konsantre olabilmek için tasarlanmışlardır.

İki ayarlı panelli ocaklar bir tarafı alüminyum folyo ile kaplanacak biçimde 4mx3m boyutlarındaki bir mukavvadan veya plastik bir kesitten yapılır. Yapımı ucuz, basit ve kolaydır hatta çok kolay bir şekilde seri üretimi de yapılabilir.

Ocağın yukarıdaki planına göre ilk örneği 4mx3m boyutlarındaki bir mukavvadan yapılmıştır. İlk olarak planımıza göre mukavvayıkesiksiz çizgiler boyunca kesin ve kesikli çizgiler boyunca da katlayın. Tüm kenarların düzgün bir şekilde kesilip katlandığından emin olun ki daha sonra ocak kurulduğunda rahatlıkla kendine özgü şeklini alabilsin. Merkez yuvanın genişliğini birbirine eklenmiş iki yaprak mukavvanın kalınlığına eşit tutun. Daha sonra alüminyum folyoyu hazırladığınız kesitin üzerine yapıştırın. İşte pişiriciniz kullanıma hazırdır.

Düşük güneş yüksekliği, yani 65 derece altı, isteyen yemeklerde, iki adet üçgen paneli yamuk tabanlı kesitin altına her biri ocağın bir kanadını oluşturacak şekilde yerleştirin. (Aşağıdaki fotoğrafa bakınız.). Bu tip ayarda, iki ayarlı panelli ocağımızın fonksiyonları aşağı yukarı “Cookit”le eşdeğerdedir.

Diğer dikdörtgen panel ise zemine de yatırılabilir, gerekli olan düzgün yansıma açısı için küçük bir nesneyle de desteklenebilir.

Yüksek güneş yüksekliği, yani 60 derece üstü, isteyen yemeklerde ise üçgen panelleri, yine her biri ocağın bir kanadını oluşturacak şekilde, yamuk tabanlı kesitin üzerine yerleştirin. Aşağıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere iki küçük kanat ocağın şeklini koruması için merkez yuvanın içine tam oturtulacaktır. Bu tip ayarda ise iki ayarlı ocağımız ekstra panellerle daha verimli çalışır.

Eğer mümkünse, iki ayrı üçgen kanadı kısa bir iple birbirine bağlamak bu panelleri birbirine daha çok yakınlaştırır ve sıkı durmasını sağlar.

Yemeği pişirmek için öncelikle iki ayarlı ocağımızı güneşin yüksekliğine göre yapılandırın. Ocağın yüzünü güneşe doğru döndürün. Yiyecekleri siyah metal bir kabın içine koyun ve kabı bir çantayla veya güveçle kapatın. Kabı sarmalanmış haliyle ocağın zeminine yerleştirin. Kabı, ocağın merkezine düzgün bir şekilde yerleştirmek için bir nihale veya tel kafes yardımıyla 2 parmak kadar yukarda tutun. Yüksek güneş yüksekliği ayarı için, kabı 20cm kadar yüksekte tutun çünkü ön tarafa sonradan eklenen
yansıtıcı paneller taban seviyesindeki kullanılabilir alanı kısıtlar.

TEONG H.TAN
Çeviren:M.Gizem ÇAĞLAR

Pazartesi, Şubat 11, 2008

Ekolojik Şehir: Masdar City

-------------
(Alıntıdır)

Dünyanın ilk ekolojik şehri böyle olacak

Dünyanın sadece "yenilenebilir enerji kullanan" ilk ekolojik şehri (üstte planları görülüyor) Abu Dabi emirliğinde kuruluyor. "Masdar City"nin (Kaynak Şehir) inşaatı dün başladı. 6.5 kilometrekarelik alana kurulacak şehir 22 milyar dolara mal olacak. Proje 2015'te tamamlanacak. Şehirde yaşayacak 50 bin kişinin enerji ihtiyacı, güneş enerjisi dahil sırf yenilenebilir kaynaklardan sağlanacak ve şehir, atmosfere hiç karbon gazı salmayacak. Denize yakın bir bölgeye inşa edilecek olan şehir, çöl rüzgârları ile Abu Dabi Havaalanı'nın gürültüsünden yüksek bir çevre duvarıyla korunacak.
------------

Bu şehir hakkında daha geniş bilgiye aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

Aslında fikir olarak güzel geliyor ilk başta, bu zaten bizim de istediğimiz birşey; ekolojik yaşam. Ama bir de kötü senaryo geliyor insanın aklına...
Etrafı duvarlarla çevrili bu kentte, çok özel(!) insanlar yaşayabilecektir büyük ihtimalle; geçmişin derebeyliklerindeki toprak sahiplerini anımsatıyor, dışarıdaki kötü koşullarda ise tarlalarda çalışanlar kalacak şekilde tasarlanmış sanki bu şehir. Havaalanına yakınlığı da gözardı edilmemiş, yazlık olarak kullansınlar değerli insanlarımız.


http://www.news.com/8301-11128_3-98Yazıyı Yayınla53581-54.html
http://www.masdaruae.com/
http://www.enn.com/pollution/article/29161

Perşembe, Ocak 10, 2008

II. Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı

Daha önce birincisi düzenlenen Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayının ikincisi Şubat ayında düzenlenecek.

Çalıştaya ait detayları aşağıda bulabilirsiniz.

- - - - - - - - - -

11-17 Şubat 2008 tarihlerinde, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi , Ankara'da yapılacak olan II. Uluslararası Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı ile ilgili bilgiyi ekte yolluyorum. Katilim ve katkilarinizi bekliyoruz.

Bu calıştay Birlesmis Milletler Egitim ve Arastırma Enstitüsü-UNITAR tarafından onaylanmıs olan Ekokoy Tasarım Egitimi (ETE) mufredatini esas almaktadır.

ODTU Toplum ve Bilim Merkezi, Guneskoy Kooperatifi, Kuresel Ekokoyler Agı-Avrupa ve Gaia Egitim'in katkılarıyla gerceklesmektedir.

Egitimciler:

May East: Yonetici, Gaia Egitim, Findhorn Ekokoyu Surdurulebilir Egitim Programlari Koordinatoru.

Massimo Candela: Kurucu, Italyan Permakultur Enstitusu, Ekolojik Sistemler Tasarimcisi ve Torri Superiore Ekokoyu Egitimcisi.

Esin Çelebi Bayru: Uluslararası Mevlana Vakfı 2. Başkanı, Mevlana'nın 22. kuşak torunlarından.

Inci Gokmen: ODTU Kimya Bolumu Ogretim Uyesi, GEN-Avrupa Y. Kurulu Uyesi, Guneskoy Koop.

Ali Gokmen: ODTU Kimya Bolumu Ogretim Uyesi, Guneskoy Koop.

Deniz Dincel: Biyolog, Egitmen Guneskoy Koop.


Basvurmak isteyenlerin, ekteki basvuru formunu doldurarak
surdurulebilir@ gmail.com ya da igokmen@metu. edu.tr adresine
en gec 18 Ocak 2008 kadar e-posta ile bildirmesi gerekmektedir.
Katılım 40 kisi ile sınırlıdır.
Tel: 0 312 210 51 22
www.tbm.metu. edu.tr

Salı, Ocak 01, 2008

Pastoral Vadi


2008 yılı içinde Fethiye'ye gitmek bizim için şart oldu.

Daha önce Örnek Modeller başlığı altında Fethiye'de yer alan ekolojik tatil imkanlarını ve ekolojik yaşam modellerini belirtmiştik. Yazdığımız makalelerden biri Yakabağ Evi hakkındaydı. Yakabağ Evi başlıklı yazımıza eklenen bir yorum ile Pastoral Vadi hakkında bilgi sahibi olduk.

Pastoral Vadi de Fethiye'de. Pastoral Vadi hakkında web sitelerinden aldığımız bazı bilgileri aşağıya ekledik. Pastoral Vadi hakkında detaylı bilgi almak isteyenlerin Pastoral Vadi web sitesini incelemesini öneririz.

- - - - -

Çam ormanlarıyla çevrili vadinin ortasından akan derenin kenarında yer alan çiftliğimizin sakin ve huzurlu ortamında, ekolojik mimarî yaklaşımla tasarlanan taş, ahşap ve kerpiç evlerinde yılın 12 ayı konaklayabilirsiniz.
42 dönümlük arazimizde, organik sertifikalı olarak yetiştirdiğimiz her türlü ürün yöresel Akdeniz mutfağı tarzında hazırlanıyor. Yerel kültür atölyelerimizde kilim dokumayı, topraktan çanak-çömlek yapmayı, ahşap oymayı deneyebilirsiniz.

- - - -

Pastoral Vadi 'de, yılın 12 ayında tatil yapabilir, kırsal yaşamın tadına varabilir, doğayla ve doğallıkla buluşup yerel kültür atölyelerinde el becerilerinizi geliştirebilir, huzur dolu bir ortamda dinlenirken sağlığınız için de farklı beslenme düzeni uygulayabilir ve etkinlik programlarımıza katılabilirsiniz.
Pastoral Vadi'de bulunduğunuz sürede, çevreye zararlı bir şeylerin üretilmediğini, yaşamın her alanında kullanılan malzemelerin sağlıklı ve geri dönüşümlü kullanıldığını görmenin huzurunu yaşayabilirsiniz.
Daha önce bir çiftlik yaşamı içinde bulunmamış olanlar, toprağı - tarımı - ürünü öğrenmenin, ona dokunmanın fırsatını yakalayabilirsiniz.
Kırsal yaşamın tadına varmış, ancak koşulları nedeni ile kentlerde yaşamak zorunda olanlar, çocukluğunda kalan tatları, anıları yeniden keşfedip nostaljik bir keyif alabilirsiniz.
Kentlerde, yoğun tempolu çalışma ortamlarında bulunan "beyin yorgunları" için; doğal besinlerin, doğa sporlarının, toprakla haşır-neşir olmanın, deşarj olup yeniden dirilmenin, enerji toplamanın ideal yeri; Pastoral Vadi Ekolojik Yaşam Çiftliği olabilir.