Çocukluğumun Pazar sabahlarını hatırladım. Televizyon tek kanal ve siyah beyazdı. TRT yayını 10:00 da başlardı. Pazar sabahı yayınlanan filmler kovboy filmleri olurdu. Kızılderililer ile kovboylar savaşırlardı. Savaşma nedenini bilmez, anlamazdım. Hatırladığım; Kızılderililer daire şeklini almış at arabaları içindeki yerleşimcilere saldırırdı. Tam Kızılderililer savaşı kazanacakken, borazan sesi duyulur, süvariler yetişir, Kızılderilileri dağıtır, bir çoğunu öldürürlerdi. Borazan sesi duyulduğunda sevinirdim. “Kahraman” süvariler gelir, kızılderilileri dağıtırdı. Benim kuşağım Kızılderililerin kötü, süvarilerin iyi olduğunu düşünerek büyüdü. Aradan geçen yıllar, benim kuşağımdaki birçok kişi için bu algıyı değiştirmedi. Bir çoğumuz Kızılderililer ile süvarilerin neden savaştıklarını, kimin haklı olduğunu hiç sorgulamadı.
Yıllar sonra, üniversite yıllarımda, Kızılderili kültürü ve tarihini okumaya başladım. Okudukça üzüldüm. Çocukluğumda süvarilerin borazan sesini duyduğumda yaşadığım sevince üzüldüm.
Şef Seatle’ın Amerikan Başkanına yazdığı mektubu okudukça hüzünleniyorum. Bu mektup, yenilgiyi kabul eden asil bir halkın geleceğe bıraktığı bir vasiyet. Küresel ısınmanın, tüketim çılgınlığının, ihtiyacından fazlasına sahip olma isteğinin, bizi getirdiği yeri Şef Seatle 1854 yılında görmüş. Okumayanların, Şef Seatle’ın mektubu okumalarını tavsiye ederim.
Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi başlıklı kitabı okurken, benzer bir algılamanın Küba ve Fidel Castro için geçerli olduğunu fark ettim. Benden önceki kuşak, benim kuşağım, benden sonraki kuşak, Küba ve Fidel Castro hakkında ne biliyor? Birçok olumsuz sıfat ve düşünce. Neden? Bilmiyoruz. Tek bildiğimiz Amerika’nın Küba’yı ve Fidel Castro’yu sevmediği. Amerika sevmiyorsa bizim de sevmememiz gerek diye düşünüyoruz.
Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi, güncel bir kitap. Fidel Castro’nun hayatını, 2005 yılı sonuna kadar yaşadıklarını, yaptıklarını, düşüncelerini röportaj biçiminde anlatıyor. Kitap okurken beğendiğim yerlerin altını kurşun kalemle çizme alışkanlığım var. (Bu iş için en yumuşak (B8) kurşun kalemi kullanıyorum.) Kitapta bir çok sayfanın, paragrafın, cümlenin altını çizdim. Altını çizdilerimin hepsini olmasa bile, sizlerle paylaşmak istediğim bazı bölümleri aşağıya ekliyorum.
Fidel Castro, İki Ses Bir Biyografi kitabını okumazını tavsiye ederim.
Kızılderililer mi? Süvariler mi? Karar sizin.
* Fidel Castro, haftanın yedi günü çalışıyor. Dört saatten az uyuyor. Bazen günün farklı saatlerinde bir yada iki saat daha uzanıyor.
* Babasının kendi toprakları ve kiraladığı topraklar ile toplam 11.000 hektar arazisi bulunuyor. Çok varlıklı ve ekonomik seviyesi yüksek bir aileye mensup.
* Küba’da kölelik sonrası dönem için; “Kölelik son bulduğunda, eski kölelerin çoğunun durumu daha kötüye gitti. Daha önce bir kapitaliste aittiler. O da onlara hayvanlarına baktığı gibi bakardı. Kapitalist, hayvanın sağlığı ile ilgilenir, onu besler. Ama sözümona özgür işçisinin, eski kölenin sağlığıyla, onların beslenmesiyle ilgilenmezdi.” diyor.
* Che’nin hatası aşırı dürüstlüktü. Aşırı derecede dürüsttü. “Diplomasi” ve kurnazlık gibi –hile demiyorum- terimlerden tiksinirdi.
* Küba’da kırsal bölgelerdeki okullarda bile bilgisayar bulunuyor. Castro, “Bu teknolojinin kullanımı için güneş panellerine başvuruyoruz. Bunların fiyatı ve masrafı çok düşük. Kırsal alandaki okulların elektrik ihtiyacının tamamı böyle karşılanıyor.” diyor.
* AIDS tedavisi için: “En iyi laboratuvarların sahipleri tedavi üzerinde çalışıyorlar; koruma üzerinde, aşı üzerinde değil. Çünkü tedavi masrafı –bilindiği üzere- yılda on bin doları buluyor; hasta bunu her yıl karşılamak zorunda; daha çok kar sağlıyor. Tedavi edici tıp önleyici tıptan daha karlı, bu kadar basit.” diyor.
* Silahlar için her yıl bir trilyon dolar harcanıyor. Neden? Ne için? Buna benzer bir miktar da reklamlarda harcanıyor; bu da milyarlarca insanda tatmin edilmesi imkansız tüketim arzuları doğuruyor. Neden? Ne için? İnsan soyu ilk kez, bizzat insanların çılgınlıkları yüzünden gerçek bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
* İnsanların maddiyata da gereksinimleri var, değil mi? sorusuna: “Tabii ki. Maddi ihtiyaçların önemini azımsamıyorum. Tam tersine, onları hep ilk sıraya oturtmak gerek; çünkü okuyabilmek, farklı bir yaşam kalitesi elde edebilmek için bazı fiziksel gereksinimleri, maddi gereksinimleri tatmin etemk lazım. Ama yaşam kalitesi bilgiyle, kültürle elde edilir.” cevabını veriyor.
* Hayalperest diye bir şey yoktur. Bunu size hayal bile edemeyeceği şeylerin gerçekleştiğini görme ayrıcalığına sahip olmuş bir hayalperest söylüyor.
* Şunu fark etmekte geciktik. İnsan paranın hayati olduğunu düşünüyor. Yanlış. Sınıfların bilgi ve eğitim düzeyidir hayati olan.
* Küba nüfusunun yüzde 85’i oturduğu konutun sahibi. Her tür vergiden muaf. Yüzde 15’lik kalan kesim, maaşının yüzde 10’unu bulan tamamen sembolik bir kira ödüyor.
* Lotarya ve diğer şans oyunları, kimse ilerleme umudunu şansa bağlamasın diye, devrimin ilk yıllarından beri yasak.
* Castro’nın maaşı otuz dolar. Ama Onu iki kere en zenginler listesine koymuşlar. “Bunu neden yapıyorlar, bu rezil eylemle ne elde etmeye çalışıyorlar bilmiyorum.” diyor Castro.
* 2005 yılında bir televizyon demecinde Fidel Castro elektrik enerjisinden tasarruf edilmesi amacıyla geleneksel akkor ampullerin Küba'da artık satılmayacağını duyurur.
4 yorum:
yukarıdaki yorumu gereksiz buldum aslında. Bu nedenle silmek istedim. selamlar,
F.
Fatma Hanım merhaba, yorumunuzda değindiğiniz konu kitabı okurken benimde aklıma geldi. Kitabı okuduğum günlerde, TRT1 de Abdullah Gül ile bir söyleşi yapılmıştı. TRT'de söyleyişi izleyen ve Türkiye hakkında hiçbir bilgisi olmayan biri Abdullah Gül'ün söylediklerini gayet mantıklı ve normal hatta yararlı bulabilir diye düşündüm.
Acaba ben de Fidel Castro tarafından anlatılanlara ne kadar inanmalıydım?
Ferhan Şensoy, Hacı Kominist kitabında Şans Kapıyı Kırınca filminin sahne arkasını ve Küba'yı anlatır. Film ekibinde bulunan Sinan Çetin ile Ferhan Şensoy'un Küba'ya bakışları beni çok etkilemişti. Sinan Çetin, insanların çok yoksul ve gelecek umudu olmadığını görürken, Ferhan Şensoy insanların paraya ihtiyaçlarının olmadığını görüyor.
Yorumlarınız için teşekkürler.
tekrar merhaba,
keşke parayı hayatımızdan çıkarabilsek diyorum bazen! bu dilek bi hayalden öteye gidemiyor maalesef , biliyorum ama yine de para odaklı yaşamamak da yine kendi elimizde, yapabileceğimiz çok şey var ve yaşamak için ne kadar az şeye.
her taraftan "daha çok tüketin, daha çok satınalın!" pompalanıyor, ve büyük bir kesim satınalarak mutlu oluyor, daha çok, daha iyi, daha yeni model, daha moda.
büyük şehirlerde yaşamak ise ise insanı inanılmaz bi kısır döngüye itiyor, aslında hiç de ihtiyaç olmayan biçok şeye ulaşmak için daha çok para kazan, daha çok çalış, kazandığın parayla her istediğine sahip ol! yetmiyor mu daha çok çalış, sevdiğin değil daha çok para kazandığın işler bul, ve yine tüket, tüket, tüket.
paylaşımlarınız için teşekkürler.
şadan
arasinannesi.blogspot.com
Yorum Gönder