Şirinler yıllardır Komünizm propagandası yapmakla suçlanmış ABD'de bir dönem gösterimi yasaklanmıştır.
Bunun nedeni para olmadan komünal bir yaşam sürmeleri, Şirin baba'nın Karl Marx'a benzemesi ve kızıl şapka giymesidir. Herkes kendi işini yapıyordur ve mutludur. Herkes aynı şeyi giyiyordur. Çizgi filmdeki Şirinlerin düşmanı Gargamel papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder, altın ve para düşkünüdür (kapitalizm) ve onları yeme (misyonerlik) gibi pek çok gizli unsur bulundurduğu iddia edilmiştir.
Şirinler çizgi filminin yaratıcısı Peyo, sosyalisttir.. şirinleri ortaya çıkardığı zaman iki kutuplu bir dünya vardı.. Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB.. Sosyalist olan Peyo, yaptığı çizgifilmle bir mesaj vermek ve emperyalist Amerika'ya karsı bu yolla propaganda yapmak istemiştir.. Şirinler köyünde bir tek bile ibadethane bulunmaz.. Ne kilise, ne havra, ne camii.. Şirinler köyünde para kullanan kimseyi gördünüz mü şimdiye kadar hiç?? Para kullanılmaz evet, ama herkes kendine gerekli olan şeyleri bedava edinir.. Tembel şirin bile hiç bir iş yapmadığı halde bütün şirinlerle aynı standartlarda yaşamaktadır(tembellik hakkı).. Şirin çileği tarlaları sadece bir şirine ait değildir, bütün şirinler bu tarlada hak sahibidir..
Gargamel'in kedisi azman ise (orjinalindeki adı azrail'dir bu kedinin) ABD'nin peşinden ayrılmayan küçük ülkeleri sembolize eder.. Ayrıca şirinlerin ingilizce yazılımı smurf'tur, bu da "socialist men under red flag" yani kızıl bayrak altında yaşayan adamlar.. Şirinlerin temsil ettiği çok farklı unsurlar da vardır. Örneğin; Şirine feminizmi, Süslü eşcinselliği, Güçlü şirin maço erkeği temsil eder.
Faik Murat Notu: Yukarıdaki yazı için kaynak bulmam mümkün olmadı, yazı Anonimdir.
Gönüllü sadeliğin ve kendine yeterliliğin planlaması. http://www.youtube.com/user/faikmuratunel
Çarşamba, Aralık 26, 2007
Cumartesi, Aralık 22, 2007
Zeytincilik Kursu
Balıkesir Üniversitesi Şubat ayında bir hafta sürecek Zeytincilik Kursu düzenleyecek. Kursa ait program ve kayıt detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.
Kalacak yer konusunda Ogr.Gor.Mucahit Kıvrak bey ile yazıştım. Mesajını ekliyorum.
" Kalacak yer icin sizleri Edremit Ögretmen evine
yönlendiriyoruz. Geceliği 19 ytl olup, önceden yer
ayırtılması gerekmektedir.
Orda yer bulamaz isek sizi Akcay'da bulunan otellere
yönlendiriyoruz. Fiyatlar genelde 20 - 25 ytl civari
seyretmektedir."
- - - - - -
18.02.2008 Pazartesi
09.00 – 10. 00 Kayıt – Açılış
10.00 – 13.00 Genel Zeytincilik
13.00 – 14.00 Ara
14.00 – 17.00 Gübreleme
19.02.2008 Salı
09.00 – 12.00 Zeytinin Tarihi
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytin Ekonomisi
16.00 – 19.00 Zeytin Atıklarının Değerlendirilmesi
20.02.2008 Çarşamba
09.00 – 12.00 Zeytin Bahçe Tesisi
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytinde Budama
16.00 – 19.00 Zeytinde Sulama
21.02.2008 Perşembe
09.00 – 12.00 Zeytin Zararlıları
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytin Hastalıkları
16.00 – 19.00 Zeytinde Organik Tarım
22.02.2008 Cuma ( Laleli Zeytinyağları Konferans Salonu )
09.00 – 12.00 Zeytin Salamurası
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytinyağı Üretimi
16.00 – 19.00 Zeytinyağlı Yemekler
19.00 – 21.00 Yemek – Sertifika Töreni
23.02.2008 Cumartesi
Kaz Dağları Turu
24.02.2008 Pazar
Ayvalık – Alibey Adası – Ören – Akçay – Güre – Altınoluk – Küçükkuyu Turu
18 – 22 Şubat tarihleri arasında her gün
- “Zeytin Fotoğrafları Sergisi”
- Zeytinyağı ve zeytin ikramı
Katılım koşulları :
Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü Döner Sermaye 372 85 142 – 5001 hesabına 50 YTL kişi başı ücreti yatırmaları gerekmektedir. Son başvurular 15.02.2008 tarihi mesai bitimine kadar yapılmalıdır. Gezi ücrete dahil değildir. Talebe göre fiyat belirlenecektir.
Daha fazla bilgi için lütfen :
Ogr. Gor. Mucahit Kıvrak
mucahitkivrak@yahoo.com
bau edremit m.y.o
http://uzok.balikesir.edu.tr
0 505 772 44 46 / 0 536 434 04 45
0 266 373 57 50
saglik zeytin'den
Kalacak yer konusunda Ogr.Gor.Mucahit Kıvrak bey ile yazıştım. Mesajını ekliyorum.
" Kalacak yer icin sizleri Edremit Ögretmen evine
yönlendiriyoruz. Geceliği 19 ytl olup, önceden yer
ayırtılması gerekmektedir.
Orda yer bulamaz isek sizi Akcay'da bulunan otellere
yönlendiriyoruz. Fiyatlar genelde 20 - 25 ytl civari
seyretmektedir."
- - - - - -
18.02.2008 Pazartesi
09.00 – 10. 00 Kayıt – Açılış
10.00 – 13.00 Genel Zeytincilik
13.00 – 14.00 Ara
14.00 – 17.00 Gübreleme
19.02.2008 Salı
09.00 – 12.00 Zeytinin Tarihi
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytin Ekonomisi
16.00 – 19.00 Zeytin Atıklarının Değerlendirilmesi
20.02.2008 Çarşamba
09.00 – 12.00 Zeytin Bahçe Tesisi
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytinde Budama
16.00 – 19.00 Zeytinde Sulama
21.02.2008 Perşembe
09.00 – 12.00 Zeytin Zararlıları
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytin Hastalıkları
16.00 – 19.00 Zeytinde Organik Tarım
22.02.2008 Cuma ( Laleli Zeytinyağları Konferans Salonu )
09.00 – 12.00 Zeytin Salamurası
12.00 – 13.00 Ara
13.00 – 16.00 Zeytinyağı Üretimi
16.00 – 19.00 Zeytinyağlı Yemekler
19.00 – 21.00 Yemek – Sertifika Töreni
23.02.2008 Cumartesi
Kaz Dağları Turu
24.02.2008 Pazar
Ayvalık – Alibey Adası – Ören – Akçay – Güre – Altınoluk – Küçükkuyu Turu
18 – 22 Şubat tarihleri arasında her gün
- “Zeytin Fotoğrafları Sergisi”
- Zeytinyağı ve zeytin ikramı
Katılım koşulları :
Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü Döner Sermaye 372 85 142 – 5001 hesabına 50 YTL kişi başı ücreti yatırmaları gerekmektedir. Son başvurular 15.02.2008 tarihi mesai bitimine kadar yapılmalıdır. Gezi ücrete dahil değildir. Talebe göre fiyat belirlenecektir.
Daha fazla bilgi için lütfen :
Ogr. Gor. Mucahit Kıvrak
mucahitkivrak@yahoo.com
bau edremit m.y.o
http://uzok.balikesir.edu.tr
0 505 772 44 46 / 0 536 434 04 45
0 266 373 57 50
saglik zeytin'den
Pazar, Aralık 09, 2007
CEVİZ AĞAÇLARI
CEVİZ AĞAÇLARI
NE ZAMAN TUTMALI, NE ZAMAN SATMALI?
Yüksek kaliteye sahip ceviz ağaçları önemli bir yatırım aracı olabilir, ancak her iyi yatırım ya da iyi gelen bir kağıt elinde olduğu gibi, ne zaman oynayıp ve ne zaman çekileceğinizi bilmeniz gerekir. Sıklıkla bir ceviz ağacının satılmadan önce ne kadar büyümesi gerektiği sorusuyla karşılaşırım.Bunun cevabı basit değildir, her ağaç finansal olgunluğuna karar verilmesi için değerlendirilmelidir. Finansal olgunlukla, ağacın satılmasından elde edilen gelirle yapılacak başka bir yatırımın, aynı ağacın daha fazla büyümeye bırakılması sonucu elde edilecek nihayi gelirden daha fazla kazanç sağlanacak olması durumu kastedilmektedir. Bu, ağacın öldüğü, biyolojik olgunluktan farklı bir durumdur. Biyolojik olgunluğa ulaşmış olan ağaçlar, finansal olgunluğu zaten geride bırakmışlardır. Biyolojik olgunluğa ulaşıp ölmeden önce ağacın bozulduğu ve gerçekten değer kaybettiği bir dönem vardır. “Bir ceviz ağacının en çok kazandırma potansiyeline ulaştığı büyüklük ne zamadır?” sorusunun yanıtı büyük ölçüde ağacın kalitesinde saklıdır. Eğer ki Ağacın kalitesi iyiyse daha uzun süre yetiştirilmesi, yok değilse de mümkün olan en kısa sürede satılması gerekir. Ek yeri, dallanma, yarık (çatlama), çizgi gibi kusurlara sahip olmayan ceviz ağaçları kaplamalık olarak adlandırılır. Kaplama, kütükten ince levhalar halinde yüzülür ya da doğranır. Kaplama çoğunlukla, 1 inçin 1/38’ i (2,54(cm)/38) oranındaki incelikte kesilir, bu sebepten herhangi bir kusura sahip (olan) ağaçlar kaplama üretimi için uygun değildir. Kütükler, kusurlu olmayan yüzlerinin sayısına göre sınıflandırılırlar. Birçok pazar, en az 3 cephenin temiz (kusursuz) olmasını talep etmektedirler. 4 cephenin yüzü de/ temiz olan ağaçlar tercih sebebi olup bunlar en değerli ağaçlar olarak nitelendirilir. Kaplama için en az 8 feet uzunluğunda kütüklerinizin olması gerekir ancak tabi ki ne kadar daha uzun olurlarsa sizin için o kadar daha iyi olur. 2 yüzünde kusura sahip olan ağaçlaraysa kereste ağaçları denir. Bu ağaçlar kaplama üretimi için bir çok soruna sahip olduğundan kereste olmak üzere kesilirler. Kaplama için kullanılabilecek kalitede ağaçlar boyca büyüdükçe, kereste ayakları hacim kazanmaktadır, ağaç genişledikçe her kereste ayağı daha da değerlenmektedir. Diğer bir deyişle, hacimde artma meydana gelmektedir ve ağaç büyüyüp çapı genişledikçe birim hacimde meydana gelen büyüme başına fiyat artmaktadır. Kereste ceviz ağaçları zaman içerisinde hacimce büyümektedir, fakat kerestenin hacmi arttıkça fiyatında bir artış olmamaktadır. Ceviz ağacı kerestesinin her bir keresteayağı başına fiyatı örneğin 0.50 u.s.$ olarak belirlenmişse ağacın büyüklüğü ne olursa olsun satış fiyatı değişmemektedir. Yıllık büyüme artışının %2-3 olduğu göz önünde bulundurulursa, yatırımdan elde edilecek kazanç az olacağından, ceviz keresteleri alıcı bulduğu anda satılmalıdır.
Ormancılar ağaçları göğüs hizasından veya zeminden 4,5 ft yükseklikte ölçerler. Kerestelik ceviz ağaçları 16-18 inç çapa sahip olduklarında finansal olarak satılabilir olgunluğa erişmişlerdir. 18 inçlik çapa sahip kaplamalık bir ceviz ağacı ise 150lb lik bir domuz gibidir.
Durum görülmektedir fakat, yatırımdan daha fazla kar etmek için ‘taze et’ eklenebilir, bu da ağacın daha fazla büyümeye bırakılmasıyla mümkündür. Aşağıda, kaplamalık ceviz ağaçlarının büyüdükçe nasıl değer kazandığını gösteren bir örnek bulunmaktadır. İyi yönden bakılırsa, ceviz ağacı çapı her 3 yılda 1 inç büyüyecektir. 12 yıllık bir zaman diliminden sonra, ceviz ağacı çapında 4 inçlik bir artış olacaktır. Fiyatlar 16 ft’lik ,4 yüzü temiz kaplama kütükleri içindir.
Çap Kereste Ayağı Kereste Ayağı Başına Fiyat Toplam Değer
18 122 $4.00 (9% yıllık değer artışı) $488
22 194 $7.00 (7% yıllık değer artışı) $1,358
26 281 $11.00 $3,091
Fiyatlar sadece tahmini olup ağaçlarınız için sizin alabileceğiniz değerleri yansıtmamaktadır. Ağacın değeri kalite, anlaşma ve satılık ağaç sayısına bağlı olarak büyük ölçüde değişmektedir. Fiyata, sadece itibarlı kereste alıcılarından alınan tekliflere göre karar verilir.
18’’ , 22’’, 26’’ çapa sahip ağaçlar
İyi kaliteye sahip ceviz ağaçları yıllık 7-10% luk bir artışla değer kazanmaktadır. Bu
değer, enflasyon ya da ceviz ağacı piyasasındaki artışları içermemektedir. Bu faktörler de eklenirse, bir çok ağaç kolayca yıllık 10-15% lik bir artışa sahip olmaktadırlar. Bu durum, Wall Street teki bir çok insanın sahip olmak isteyeceği uzun vadeli büyük bir yatırım imkanıdır.
Bölge ormancıları ya da rehber ormancılar ceviz ağaçlarınıza kıymet biçmede ve bireysel ağaçların satılması için en uygun zamanın belirlenmesinde yardıma hazırdırlar. Ağaçlarınızı ne zaman alıkoyup ne zaman piyasaya süreceğinizi bilmek, ağaçların potansiyel değerinin belirlenmesi açısından kritik bir noktadır. Bir çok insan ağaçlarını çok erken satmakta bu yüzden de ağaçların en çok değer kazandığı ve kar getirdiği dönemi kaçırmaktadırlar.
Yüksek kalitede ceviz ağaçları bozulma ya da hasar belirtileri gösterene kadar yüksek kazanç elde etmeye devam ederler. İyi yönden bakılırsa, yüksek değerdeki ağaçlar en azından 26-28 inçlik çapa sahip olana kadar büyümelidirler. Eğer biraz risk almak isterseniz, 30inçlik çapa sahip en yüksek değeri hak eden ‘battal’ceviz ağaçları da yetiştirilebilir. Bu yazıda yer alan tartışma ve örnekler, sadece ceviz ağaçlarının kereste ve kaplama olarak sahip olduğu değere hitap etmektedir. Bunların yanında elbette doğal yaşama destek veya mülkünüzün üzerinde büyük bir ağaca sahip olmak gibi değerler de söz konusudur. Toprak sahibi olarak ağacın ticari kütük değerinin yanısıra tüm bu yan değerlerini de mutlak surette düşünmelisiniz. Profesyonel bir ormancı, her ağacı incelemenizde ve satış için en uygun zamana karar vermenize yardımcı olabilir.
Gary Beyer, Bölge Ormancısı
Box 4
Charles City, Iowa 50616
641/228-6611
(Çeviren: F. Gizem Güzelce)
NE ZAMAN TUTMALI, NE ZAMAN SATMALI?
Yüksek kaliteye sahip ceviz ağaçları önemli bir yatırım aracı olabilir, ancak her iyi yatırım ya da iyi gelen bir kağıt elinde olduğu gibi, ne zaman oynayıp ve ne zaman çekileceğinizi bilmeniz gerekir. Sıklıkla bir ceviz ağacının satılmadan önce ne kadar büyümesi gerektiği sorusuyla karşılaşırım.Bunun cevabı basit değildir, her ağaç finansal olgunluğuna karar verilmesi için değerlendirilmelidir. Finansal olgunlukla, ağacın satılmasından elde edilen gelirle yapılacak başka bir yatırımın, aynı ağacın daha fazla büyümeye bırakılması sonucu elde edilecek nihayi gelirden daha fazla kazanç sağlanacak olması durumu kastedilmektedir. Bu, ağacın öldüğü, biyolojik olgunluktan farklı bir durumdur. Biyolojik olgunluğa ulaşmış olan ağaçlar, finansal olgunluğu zaten geride bırakmışlardır. Biyolojik olgunluğa ulaşıp ölmeden önce ağacın bozulduğu ve gerçekten değer kaybettiği bir dönem vardır. “Bir ceviz ağacının en çok kazandırma potansiyeline ulaştığı büyüklük ne zamadır?” sorusunun yanıtı büyük ölçüde ağacın kalitesinde saklıdır. Eğer ki Ağacın kalitesi iyiyse daha uzun süre yetiştirilmesi, yok değilse de mümkün olan en kısa sürede satılması gerekir. Ek yeri, dallanma, yarık (çatlama), çizgi gibi kusurlara sahip olmayan ceviz ağaçları kaplamalık olarak adlandırılır. Kaplama, kütükten ince levhalar halinde yüzülür ya da doğranır. Kaplama çoğunlukla, 1 inçin 1/38’ i (2,54(cm)/38) oranındaki incelikte kesilir, bu sebepten herhangi bir kusura sahip (olan) ağaçlar kaplama üretimi için uygun değildir. Kütükler, kusurlu olmayan yüzlerinin sayısına göre sınıflandırılırlar. Birçok pazar, en az 3 cephenin temiz (kusursuz) olmasını talep etmektedirler. 4 cephenin yüzü de/ temiz olan ağaçlar tercih sebebi olup bunlar en değerli ağaçlar olarak nitelendirilir. Kaplama için en az 8 feet uzunluğunda kütüklerinizin olması gerekir ancak tabi ki ne kadar daha uzun olurlarsa sizin için o kadar daha iyi olur. 2 yüzünde kusura sahip olan ağaçlaraysa kereste ağaçları denir. Bu ağaçlar kaplama üretimi için bir çok soruna sahip olduğundan kereste olmak üzere kesilirler. Kaplama için kullanılabilecek kalitede ağaçlar boyca büyüdükçe, kereste ayakları hacim kazanmaktadır, ağaç genişledikçe her kereste ayağı daha da değerlenmektedir. Diğer bir deyişle, hacimde artma meydana gelmektedir ve ağaç büyüyüp çapı genişledikçe birim hacimde meydana gelen büyüme başına fiyat artmaktadır. Kereste ceviz ağaçları zaman içerisinde hacimce büyümektedir, fakat kerestenin hacmi arttıkça fiyatında bir artış olmamaktadır. Ceviz ağacı kerestesinin her bir keresteayağı başına fiyatı örneğin 0.50 u.s.$ olarak belirlenmişse ağacın büyüklüğü ne olursa olsun satış fiyatı değişmemektedir. Yıllık büyüme artışının %2-3 olduğu göz önünde bulundurulursa, yatırımdan elde edilecek kazanç az olacağından, ceviz keresteleri alıcı bulduğu anda satılmalıdır.
Ormancılar ağaçları göğüs hizasından veya zeminden 4,5 ft yükseklikte ölçerler. Kerestelik ceviz ağaçları 16-18 inç çapa sahip olduklarında finansal olarak satılabilir olgunluğa erişmişlerdir. 18 inçlik çapa sahip kaplamalık bir ceviz ağacı ise 150lb lik bir domuz gibidir.
Durum görülmektedir fakat, yatırımdan daha fazla kar etmek için ‘taze et’ eklenebilir, bu da ağacın daha fazla büyümeye bırakılmasıyla mümkündür. Aşağıda, kaplamalık ceviz ağaçlarının büyüdükçe nasıl değer kazandığını gösteren bir örnek bulunmaktadır. İyi yönden bakılırsa, ceviz ağacı çapı her 3 yılda 1 inç büyüyecektir. 12 yıllık bir zaman diliminden sonra, ceviz ağacı çapında 4 inçlik bir artış olacaktır. Fiyatlar 16 ft’lik ,4 yüzü temiz kaplama kütükleri içindir.
Çap Kereste Ayağı Kereste Ayağı Başına Fiyat Toplam Değer
18 122 $4.00 (9% yıllık değer artışı) $488
22 194 $7.00 (7% yıllık değer artışı) $1,358
26 281 $11.00 $3,091
Fiyatlar sadece tahmini olup ağaçlarınız için sizin alabileceğiniz değerleri yansıtmamaktadır. Ağacın değeri kalite, anlaşma ve satılık ağaç sayısına bağlı olarak büyük ölçüde değişmektedir. Fiyata, sadece itibarlı kereste alıcılarından alınan tekliflere göre karar verilir.
18’’ , 22’’, 26’’ çapa sahip ağaçlar
İyi kaliteye sahip ceviz ağaçları yıllık 7-10% luk bir artışla değer kazanmaktadır. Bu
değer, enflasyon ya da ceviz ağacı piyasasındaki artışları içermemektedir. Bu faktörler de eklenirse, bir çok ağaç kolayca yıllık 10-15% lik bir artışa sahip olmaktadırlar. Bu durum, Wall Street teki bir çok insanın sahip olmak isteyeceği uzun vadeli büyük bir yatırım imkanıdır.
Bölge ormancıları ya da rehber ormancılar ceviz ağaçlarınıza kıymet biçmede ve bireysel ağaçların satılması için en uygun zamanın belirlenmesinde yardıma hazırdırlar. Ağaçlarınızı ne zaman alıkoyup ne zaman piyasaya süreceğinizi bilmek, ağaçların potansiyel değerinin belirlenmesi açısından kritik bir noktadır. Bir çok insan ağaçlarını çok erken satmakta bu yüzden de ağaçların en çok değer kazandığı ve kar getirdiği dönemi kaçırmaktadırlar.
Yüksek kalitede ceviz ağaçları bozulma ya da hasar belirtileri gösterene kadar yüksek kazanç elde etmeye devam ederler. İyi yönden bakılırsa, yüksek değerdeki ağaçlar en azından 26-28 inçlik çapa sahip olana kadar büyümelidirler. Eğer biraz risk almak isterseniz, 30inçlik çapa sahip en yüksek değeri hak eden ‘battal’ceviz ağaçları da yetiştirilebilir. Bu yazıda yer alan tartışma ve örnekler, sadece ceviz ağaçlarının kereste ve kaplama olarak sahip olduğu değere hitap etmektedir. Bunların yanında elbette doğal yaşama destek veya mülkünüzün üzerinde büyük bir ağaca sahip olmak gibi değerler de söz konusudur. Toprak sahibi olarak ağacın ticari kütük değerinin yanısıra tüm bu yan değerlerini de mutlak surette düşünmelisiniz. Profesyonel bir ormancı, her ağacı incelemenizde ve satış için en uygun zamana karar vermenize yardımcı olabilir.
Gary Beyer, Bölge Ormancısı
Box 4
Charles City, Iowa 50616
641/228-6611
(Çeviren: F. Gizem Güzelce)
Cuma, Aralık 07, 2007
Yaşam Kalitesi
Bugünkü Cumhuriyet Gazetesinden Öztin Akgüç'ün yazısını aşağıya ekliyorum.
- - - - - - - -
YORUM
ÖZTİN AKGÜÇ
Yaşam Kalitesi
Ekonomik kalkınma, büyüme, zenginleşme söylemine, edebiyatına karşın gerçekten yaşam kalitesi yükseliyor mu? Bu konuda yalnız kendi ülkemde değil, gezdiğimiz, bulunduğumuz yabancı ülkelerde de gözlem yapmaya, geçmişle karşılaştırma yapmaya çalışıyorum. Genelde yaşam kalitesinin düştüğünü gözlüyor ve düşünüyorum. Beğeniler, davranışlar kuşkusuz değişiyor, ancak kalitenin yükseldiğini savunmak zor, küreselleşmenin etkisi, iletişimde daha yaygın ve belirgin. Anlayabildiğim kadarı ile TV programları bile yerel bazı farklar dışında birbirinin benzeri...
Oturumlar, geyik muhabbeti türünden söyleşiler, tartışmalar, diziler, reklamlar, hatta yarışma programları bile hemen hemen birbirinin kopyası; genelde yayınlar reklam ağırlıklı; haber kanalları dışında haberler bile araya sıkıştırılıyor; sanat, kültür, klasik Batı müziği ağırlıklı programlar hemen hemen yok gibi. Bizdeki yaygın bir tanımla ara ki bulasın. Her alanda ticarileşme, metalaşma, nasıl olursa olsun para kazanma tutkusu, iletişim kalitesini, doğal olarak yaşam kalitesini de düşürüyor. Düşünsel ve duygusal yaşam yok oluyor; fiziksel yaşam, içgüdü ağırlıklı yaşam ön plana çıkıyor. Aşk bile salt cinselliğe, cinsel dürtülere indirgeniyor. Fizyolojik gereksinimlerin karşılanması, doyumu, daha kaliteli bir yaşam mı ifade ediyor? Kaldı ki fizyolojik gereksinimlerin karşılanması konusunda da kuşkularım var. İnsanlığı bir bütün olarak aldığımızda fizyolojik gereksinimlerin daha iyi karşılandığını savunmak da zor.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre, bir milyardan fazla insanın açlık sınırında yaşadığı, günde 16-18 bin çocuğun açlıktan öldüğü bir dünyada, fizyolojik gereksinimlerin daha iyi karşılandığını iddia etmek, bana pek inandırıcı gelmiyor. ABD'nin büyük şehirlerinde ve Londra'daki manzaraları, insanların mağaza kapılarında, içerlek vitrin önlerinde metronun geçiş yerlerinde gecelemelerini, bu kez Paris'te daha yaygın olarak gözledim. Kalın mukavva altlıklarla kirden renkleri pek belirlenemeyen yorganları ile hava karardıktan sonra geceleme yerleri arayan ya da belirledikleri yerlere yerleşen insanların sayısının arttığını gözledim.
Marka rantı ile marka bağımlılığına, daha değerli demiyorum daha pahalı malları almayı, yükselmeyen hizmet kalitesine daha yüksek bedel ödemeyi refah sayıyoruz. Kaliteli yaşam anlayışımız marka kullanmakla, savurganlıkla özenti ile gösteriş ile, gösteriş harcamaları ile sınırlı... Böyle bir yaşamı, düşünsel ve duygusal bir yaşamla bütünleşmediğinde, kaliteli diye nitelendirmek yanıltıcı.
İnsan yaşamını kaliteli hale getirmek için değer yargılarının, eğitim sisteminin değişmesi gerekir. Sanat ağırlıklı ve çevreci bir eğitim sistemi, insanları sanatla ilgilenmeye yönlendirici, çevreyi korumaya özendirici ve bu alanlarda uygulama ağırlıklı bir eğitim, kaliteli yaşam için gerekli. Çocuklara bilgisayar kullanmasını öğretiyoruz. Bunun yanı sıra niye bir müzik aleti çalmasını, ağaç, çiçek yetiştirmesini, çevreyi korumasını öğretmiyoruz. Kapitalizmin istediği, gereksinme duyduğu türden yalnız üretim aracı olarak kullanılan insan tipinden duygusal, düşünsel yaşamı zengin, yaratıcı bir insan tipine neden yönelmiyoruz? Bu tür bir değişim, hem insan yaşamına anlam ve kalite katar, hem çevrenin daha iyi korunmasını sağlar; tüketim açısından da daha dengeli bir yaşama yol açar.
Kapitalist bir eğitim tarzı, büyük şirketlerin yarattığı marka rantı, fiyat şişkinliği, insanları yönlendirici reklam harcamaları, düzeysiz medya, ne yazık ki insan yaşamını daha değerli ve kaliteli hale getirmiyor.
- - - - - - - -
YORUM
ÖZTİN AKGÜÇ
Yaşam Kalitesi
Ekonomik kalkınma, büyüme, zenginleşme söylemine, edebiyatına karşın gerçekten yaşam kalitesi yükseliyor mu? Bu konuda yalnız kendi ülkemde değil, gezdiğimiz, bulunduğumuz yabancı ülkelerde de gözlem yapmaya, geçmişle karşılaştırma yapmaya çalışıyorum. Genelde yaşam kalitesinin düştüğünü gözlüyor ve düşünüyorum. Beğeniler, davranışlar kuşkusuz değişiyor, ancak kalitenin yükseldiğini savunmak zor, küreselleşmenin etkisi, iletişimde daha yaygın ve belirgin. Anlayabildiğim kadarı ile TV programları bile yerel bazı farklar dışında birbirinin benzeri...
Oturumlar, geyik muhabbeti türünden söyleşiler, tartışmalar, diziler, reklamlar, hatta yarışma programları bile hemen hemen birbirinin kopyası; genelde yayınlar reklam ağırlıklı; haber kanalları dışında haberler bile araya sıkıştırılıyor; sanat, kültür, klasik Batı müziği ağırlıklı programlar hemen hemen yok gibi. Bizdeki yaygın bir tanımla ara ki bulasın. Her alanda ticarileşme, metalaşma, nasıl olursa olsun para kazanma tutkusu, iletişim kalitesini, doğal olarak yaşam kalitesini de düşürüyor. Düşünsel ve duygusal yaşam yok oluyor; fiziksel yaşam, içgüdü ağırlıklı yaşam ön plana çıkıyor. Aşk bile salt cinselliğe, cinsel dürtülere indirgeniyor. Fizyolojik gereksinimlerin karşılanması, doyumu, daha kaliteli bir yaşam mı ifade ediyor? Kaldı ki fizyolojik gereksinimlerin karşılanması konusunda da kuşkularım var. İnsanlığı bir bütün olarak aldığımızda fizyolojik gereksinimlerin daha iyi karşılandığını savunmak da zor.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre, bir milyardan fazla insanın açlık sınırında yaşadığı, günde 16-18 bin çocuğun açlıktan öldüğü bir dünyada, fizyolojik gereksinimlerin daha iyi karşılandığını iddia etmek, bana pek inandırıcı gelmiyor. ABD'nin büyük şehirlerinde ve Londra'daki manzaraları, insanların mağaza kapılarında, içerlek vitrin önlerinde metronun geçiş yerlerinde gecelemelerini, bu kez Paris'te daha yaygın olarak gözledim. Kalın mukavva altlıklarla kirden renkleri pek belirlenemeyen yorganları ile hava karardıktan sonra geceleme yerleri arayan ya da belirledikleri yerlere yerleşen insanların sayısının arttığını gözledim.
Marka rantı ile marka bağımlılığına, daha değerli demiyorum daha pahalı malları almayı, yükselmeyen hizmet kalitesine daha yüksek bedel ödemeyi refah sayıyoruz. Kaliteli yaşam anlayışımız marka kullanmakla, savurganlıkla özenti ile gösteriş ile, gösteriş harcamaları ile sınırlı... Böyle bir yaşamı, düşünsel ve duygusal bir yaşamla bütünleşmediğinde, kaliteli diye nitelendirmek yanıltıcı.
İnsan yaşamını kaliteli hale getirmek için değer yargılarının, eğitim sisteminin değişmesi gerekir. Sanat ağırlıklı ve çevreci bir eğitim sistemi, insanları sanatla ilgilenmeye yönlendirici, çevreyi korumaya özendirici ve bu alanlarda uygulama ağırlıklı bir eğitim, kaliteli yaşam için gerekli. Çocuklara bilgisayar kullanmasını öğretiyoruz. Bunun yanı sıra niye bir müzik aleti çalmasını, ağaç, çiçek yetiştirmesini, çevreyi korumasını öğretmiyoruz. Kapitalizmin istediği, gereksinme duyduğu türden yalnız üretim aracı olarak kullanılan insan tipinden duygusal, düşünsel yaşamı zengin, yaratıcı bir insan tipine neden yönelmiyoruz? Bu tür bir değişim, hem insan yaşamına anlam ve kalite katar, hem çevrenin daha iyi korunmasını sağlar; tüketim açısından da daha dengeli bir yaşama yol açar.
Kapitalist bir eğitim tarzı, büyük şirketlerin yarattığı marka rantı, fiyat şişkinliği, insanları yönlendirici reklam harcamaları, düzeysiz medya, ne yazık ki insan yaşamını daha değerli ve kaliteli hale getirmiyor.
Perşembe, Aralık 06, 2007
Toryum II
4 Aralık tarihinde Toryum üzerine yazdığımız yazıya ek olarak, bugünkü Cumhuriyet Gazetesinde Ali Sirmen'in Engin Arık ve Toryum üzerine yazdığı makaleyi aşağıya kopyalıyorum.
- - - - - -
DÜNYADA BUGÜN
ALİ SİRMEN
Engin Arık'ın Anısına Saygıyla...
"Isparta'daki uçak kazasında yerleri doldurulması güç değerli bilim insanlarımızı da yitirdiğimiz için insani açıdan olduğu kadar, toplumsal açıdan da kaybımız çok büyük" deniyordu bu sütunda pazar günü. Acaba öyle miydi?
Kazada yitirdiğimiz çok değerli bilim insanı Engin Arık 'ın yaşamına ve karşılaştığı güçlüklere bakınca, bunu söylememizin çok güç olduğunu görürüz.
Evet kayıp büyüktür, ama biz yaşarlarken, o insanların değerlerini, yaptıkları çalışmaların önemini, Türkiye için sağlayacağı yararları kavramamıştık, yani var olan değeri fark etmiş, önerilere kulak vermiş, yapılan bilimsel araştırmalara eğilip, destek sağlamış değildik ki, şimdi onları kaybetmiş olduğumuzu söyleyebilelim.
Deneysel nükleer fizikçi olan Engin Arık , Türk Ulusal Hızlandırıcı Projesi'nin önemli bir yürütücüsüydü ve önümüzdeki yıl başlayacak Atlas ve CAST deneylerinin Türk grup lideriydi.
Engin Arık ile bildiğim kadarıyla ilk kez söyleşi yapan dostum şair ve gazeteci Hürriyet'in köşe yazarı Özdemir İnce olmuştu. İnce ile bundan yaklaşık 5.5 yıl önce Hürriyet'teki köşesinde yaptığı söyleşisinde bu değerli bilim insanımız, nükleer enerji üretiminde, toryumun önemini vurguluyordu.
***
Özdemir İnce'nin 27 Temmuz 2002'deki yazısından özetleyerek toryumun önemini açıklamaya çalışayım.
1828'de Berzelius tarafından keşfedilen ve radyoaktifliği 1898'de Marie Curie tarafından ortaya çıkarılan bu element, torit, torianit ve monazit gibi cevherlerin içinde bulunan ve uranyumdan üç kat daha fazla rastlanan bir metal. Tümü radyoaktif olan izotopların karışımından oluşur doğal toryum... Toryum 232 bir kuluçka reaktörle elektronükleer sanayii için önemli bin enerji kaynağıdır.
Türkiye dünya rezervlerinin hemen hemen yarısına sahip. Gerçekten de, Avustralya'da 300 bin, Hindistan'da 290 bin, ABD'de 160 bin, Kanada'da 100 bin, Güney Afrika'da 35 bin, Brezilya'da 16 bin ton toryum bulunmasına karşılık Batı Anadolu'da 800 bin ton toryum bulunmakta.
- Toryum nükleer enerji reaktörleri çalışmaya başladı diyelim, elimizdeki toryumun ömrü ne, diye soran Özdemir İnce'ye Prof. Arık'ın yanıtı şu oluyor:
- Ebediyen diyebiliriz.
Toryumun ülkemizde dünya rezervlerinin yarıya yakınının bulunmasının yanı sıra, nükleer enerjide kullanılmasının başka avantajları da var.
***
Prof Arık, toryumun bu avantajını şöyle açıklıyor:
"Bizim rezervlerimiz zaten toryum 232. Yüzde yüz oranda oksitlenmiş durumda toryum içeriyor. Kurşun hedef dediğimiz şey, içine toryum konulan bir muhafaza, bir kap, silindirik biçimde, boru biçiminde olabilir. Üzerine hızlı proton gönderildiği için 'hedef' olarak adlandırılıyor. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmeleri mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Radyoaktif kalıntı minimum nispetinde. Bu da nötronlarla yok edilebiliyor. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil."
Toryumun bu tip bir reaktörde yakıt olarak kullanılabileceği ancak 1993 yılında kanıtlanabilmiş. Bu konuda ilk reaktörler belki de 2010'da devreye girebilecek. Çalışmaları CERN (European Center for Nucleer Research) yürütüyor.
Türkiye, mali açıdan külfetli bulduğu için kuruluşun üyesi değil. Sadece Engin Arık, bu konudaki deneyimi ve kişisel nitelikleri sayesinde çalışmalara davet edilmekteydi.
Söyleşinin yapıldığı ve yayımlandığı 2002'den bu yana bir şey değişmedi.
Oysa Türkiye'nin bu konuya sıcak bir biçimde eğilmesi şart. Prof. Arık'ı yakından tanıyanlar, onun gördüğü ilgisizliğin ötesinde, karşılaştığı engellemeler yüzünden de ne acılar çektiğini çok iyi bilirler. Engin Hanımefendi'nin ifadesiyle yalnızca DPT konudan haberdar ve ilgili görünmekteydi.
Burada Engin Arık'ın anısına saygı ve de dostum Özdemir İnce'ye de teşekkür ederek, konuyu kamuoyunun dikkatine bir kez daha sunmak isterim.
Evet toryuma dikkat! Yatırım emek ve bilimsel çalışma ile iyi bir çıkış yolu olabilir.
- - - - - -
DÜNYADA BUGÜN
ALİ SİRMEN
Engin Arık'ın Anısına Saygıyla...
"Isparta'daki uçak kazasında yerleri doldurulması güç değerli bilim insanlarımızı da yitirdiğimiz için insani açıdan olduğu kadar, toplumsal açıdan da kaybımız çok büyük" deniyordu bu sütunda pazar günü. Acaba öyle miydi?
Kazada yitirdiğimiz çok değerli bilim insanı Engin Arık 'ın yaşamına ve karşılaştığı güçlüklere bakınca, bunu söylememizin çok güç olduğunu görürüz.
Evet kayıp büyüktür, ama biz yaşarlarken, o insanların değerlerini, yaptıkları çalışmaların önemini, Türkiye için sağlayacağı yararları kavramamıştık, yani var olan değeri fark etmiş, önerilere kulak vermiş, yapılan bilimsel araştırmalara eğilip, destek sağlamış değildik ki, şimdi onları kaybetmiş olduğumuzu söyleyebilelim.
Deneysel nükleer fizikçi olan Engin Arık , Türk Ulusal Hızlandırıcı Projesi'nin önemli bir yürütücüsüydü ve önümüzdeki yıl başlayacak Atlas ve CAST deneylerinin Türk grup lideriydi.
Engin Arık ile bildiğim kadarıyla ilk kez söyleşi yapan dostum şair ve gazeteci Hürriyet'in köşe yazarı Özdemir İnce olmuştu. İnce ile bundan yaklaşık 5.5 yıl önce Hürriyet'teki köşesinde yaptığı söyleşisinde bu değerli bilim insanımız, nükleer enerji üretiminde, toryumun önemini vurguluyordu.
***
Özdemir İnce'nin 27 Temmuz 2002'deki yazısından özetleyerek toryumun önemini açıklamaya çalışayım.
1828'de Berzelius tarafından keşfedilen ve radyoaktifliği 1898'de Marie Curie tarafından ortaya çıkarılan bu element, torit, torianit ve monazit gibi cevherlerin içinde bulunan ve uranyumdan üç kat daha fazla rastlanan bir metal. Tümü radyoaktif olan izotopların karışımından oluşur doğal toryum... Toryum 232 bir kuluçka reaktörle elektronükleer sanayii için önemli bin enerji kaynağıdır.
Türkiye dünya rezervlerinin hemen hemen yarısına sahip. Gerçekten de, Avustralya'da 300 bin, Hindistan'da 290 bin, ABD'de 160 bin, Kanada'da 100 bin, Güney Afrika'da 35 bin, Brezilya'da 16 bin ton toryum bulunmasına karşılık Batı Anadolu'da 800 bin ton toryum bulunmakta.
- Toryum nükleer enerji reaktörleri çalışmaya başladı diyelim, elimizdeki toryumun ömrü ne, diye soran Özdemir İnce'ye Prof. Arık'ın yanıtı şu oluyor:
- Ebediyen diyebiliriz.
Toryumun ülkemizde dünya rezervlerinin yarıya yakınının bulunmasının yanı sıra, nükleer enerjide kullanılmasının başka avantajları da var.
***
Prof Arık, toryumun bu avantajını şöyle açıklıyor:
"Bizim rezervlerimiz zaten toryum 232. Yüzde yüz oranda oksitlenmiş durumda toryum içeriyor. Kurşun hedef dediğimiz şey, içine toryum konulan bir muhafaza, bir kap, silindirik biçimde, boru biçiminde olabilir. Üzerine hızlı proton gönderildiği için 'hedef' olarak adlandırılıyor. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmeleri mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Radyoaktif kalıntı minimum nispetinde. Bu da nötronlarla yok edilebiliyor. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil."
Toryumun bu tip bir reaktörde yakıt olarak kullanılabileceği ancak 1993 yılında kanıtlanabilmiş. Bu konuda ilk reaktörler belki de 2010'da devreye girebilecek. Çalışmaları CERN (European Center for Nucleer Research) yürütüyor.
Türkiye, mali açıdan külfetli bulduğu için kuruluşun üyesi değil. Sadece Engin Arık, bu konudaki deneyimi ve kişisel nitelikleri sayesinde çalışmalara davet edilmekteydi.
Söyleşinin yapıldığı ve yayımlandığı 2002'den bu yana bir şey değişmedi.
Oysa Türkiye'nin bu konuya sıcak bir biçimde eğilmesi şart. Prof. Arık'ı yakından tanıyanlar, onun gördüğü ilgisizliğin ötesinde, karşılaştığı engellemeler yüzünden de ne acılar çektiğini çok iyi bilirler. Engin Hanımefendi'nin ifadesiyle yalnızca DPT konudan haberdar ve ilgili görünmekteydi.
Burada Engin Arık'ın anısına saygı ve de dostum Özdemir İnce'ye de teşekkür ederek, konuyu kamuoyunun dikkatine bir kez daha sunmak isterim.
Evet toryuma dikkat! Yatırım emek ve bilimsel çalışma ile iyi bir çıkış yolu olabilir.
Salı, Aralık 04, 2007
Toryum
Alışkanlığım olduğu üzere sabah Tatlıses FM'de (ne alaka diyebilirsiniz ama muhalif bir sese Tatlıses FM yer veriyor, hem de böyle bir zamanda!) Ümit Zileli ile Sesli gazete programını dinliyordum. Özdemir İnce'nin bugünkü yazısından ve toryumdan bahsetti. Özdemir İnce'nin yazısını aşağıya kopyalıyorum.
Toryum üzerine küçük bir araştırma yaptım. Malum internet bir bilgi denizi ama internette bulduğumuz her bilginin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Aynı konu üzerinde farklı yorumlar mevcut. Mesela Türkiye Atom Enerjisi web sayfasında Toryum rezervlerimizin 380.000 ton civarında olduğu belirtiliyor ama "ülkemizdeki toryum rezervi ekonomik olmadığından dolayı dünya toryum rezervleri hakkında verilen bilgiler arasında genelde yer almamaktadır." denilmekte. Toryum ile ilgili Akşam gazetesinde yer alan bir habere göre (rakamlar arasında dağlar kadar fark var!) rezervlerimiz 30.6 milyon ton. Habere göre "Enerji üretiminde 1 ton toryum, en az 1 milyon ton petrole eşdeğer"
Aklıma Hidrojen Enerjisi, Prof.Dr. T.Nejat Veziroğlu başlıklı yazımız geliyor. Toryum, bor hatta petrolümüz var. Enerji başlıklı yazılarımız altında incelediğimiz rüzgar ve güneş enerjilerimiz var. Biri olmazsa diğeri. Türkiye’nin imkanlarına, kaynaklarına rağmen bizlere yaşatılan hayata üzülüyorum. Petrolden elde ettikleri gelir ile çöle kapalı kayak merkezi yapacak kadar çok paraya sahip olan uluslardan, çok daha fazla doğal kaynağa sahip olan bir ulusun (Türklerin) neden bu durumda olduğunu anlayamıyorum.
- - - -
Engin Arık’ın vasiyeti
"ŞİMDİ sırası mıydı?" Engin Arık, uçak düşerken, son bilinç anında bu soruyu sormuştur mutlaka. "Şimdi sırası mıydı?" 26 Temmuz 2003 günü Bağdat’ın Hayfa Caddesi’nde Amerikalı askerlerin namluları üzerimize çevriliyken ben de kendime sormuştum bu soruyu.
Ölümle burun buruna gelince insan bu soruyu soruyor kendine? O anda müthiş bir isyan yaşamıştır Engin Arık. Haksız ve adaletsiz bir ölüm!
Kanser, haksız ve adaletsiz bir ölüme yol açmamak için girişimini ertelemişti. Kanser döneminde birkaç kez telefonla konuşmuştuk. Hastalıkla ve ameliyatla ilgili olarak. Oğlum Tan (Harvard Tıp Fakültesi) kanserin filmlerini, raporlarını incelemişti. O dönemi biraz biliyorum, biliyoruz.
AKADEMİK MUTSUZ
Isparta’da düşen uçakta yitirdiğimiz Prof. Dr. Engin Arık’ın çok yakın arkadaşı değildik. Çok yakın arkadaşları, bizim çok yakın arkadaşlarımızdı. Benim Engin Arık’ı tanımama toryum neden oldu. Yazımın başlığını da onun toryum aşkını düşünerek koydum.
Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla, ailesi içinde, meslektaşı olan eşiyle, çocuklarıyla çok mutluydu; yakın arkadaşlarıyla da mutluydu. Politik olarak son derece mutsuz olduğunu biliyorum. Yazıştık! Toryum çalışmaları dolayısıyla karmaşık duyguları vardı: Çalışma arkadaşlarından, öğrencilerinden memnundu. Ama onun dışında akademik çevreden, hükümet çevrelerinden, TÜBİTAK gibi kurumlardan hoşnut olduğunu söyleyemem. Bilen biliyor!
SERVETİN ÜZERİNDE
Basın ve medya da fizik alanında ne yaptığını bilmiyordu Engin Arık’ın. Ben de... Ta bir rastlantı sonucu aynı masa çevresinde oturuncaya kadar.
Hisarüstü’nde, yeni evlenmiş bir çift ile tanıştırılmak için davet edilmiş konuklar arasındaydık. Siyaset ve futbol birbirini tanımayan insanların birbirine alışma alanıdır. Bizim masanın konusu "sanayi siyaseti" idi. Lenin’in "Elektrik eşittir uygarlık" sözünden esinlenerek "Ucuz elektrik eşit sınai kalkınma" demiştim.
"Kurtarıcının üzerinde oturuyorsunuz ama haberiniz yok!" demişti, masanın karşı ucunda oturan mavi gözlü, sarışınca ve topluca bir hanım: Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık, Türkiye Fizik Derneği İkinci Başkanı. Sonra eklemişti: "Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumu enerjide kullanarak dünya devleri arası girebiliriz."
28 TEMMUZ 2002
Sonra, Engin Arık’ın Boğaziçi Üniversitesi’ndeki laboratuvarına gittim ve kendisiyle bir söyleşi yaptım. Söyleşi "Kurtarıcının Adı Toryum" manşetiyle, 28 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Pazar’da tam sayfa yayınlandı. Ve Türkiye toryumun ne olduğunu, nükleer enerjide nasıl kullanılacağını öğrendi. Bana, aralarında Hakkı Devrim başta olmak üzere birkaç kutlama telefonu geldi. Birkaç bilimsel kıskançlık telefonu. Hükümet ciheti duymazdan geldi. Oysa ben yayınlanan söyleşinin küçük bir zelzele yaratacağını sanıyordum.
Bu vesileyle, Engin Arık’ın "bilimsel elma"sının gerçekliğini de tanıdım: Yarısı umut ve mutluluk, öteki yarısı umutsuzluk ve mutsuzluk idi. Sözünü ettiğim söyleşiyi bulup okuyun. İnternette var. Toryum ve "Nobel’e layık görülen Engin Arık!" gerçeğini öğrenirsiniz. Toplum, siyaset, hükümet çevreleri ve bilim bürokrasisi toryum konusunda biraz bilinçlenirse bu saçma ölüm biraz da olsa bir işe yarar!..
Toryum üzerine küçük bir araştırma yaptım. Malum internet bir bilgi denizi ama internette bulduğumuz her bilginin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Aynı konu üzerinde farklı yorumlar mevcut. Mesela Türkiye Atom Enerjisi web sayfasında Toryum rezervlerimizin 380.000 ton civarında olduğu belirtiliyor ama "ülkemizdeki toryum rezervi ekonomik olmadığından dolayı dünya toryum rezervleri hakkında verilen bilgiler arasında genelde yer almamaktadır." denilmekte. Toryum ile ilgili Akşam gazetesinde yer alan bir habere göre (rakamlar arasında dağlar kadar fark var!) rezervlerimiz 30.6 milyon ton. Habere göre "Enerji üretiminde 1 ton toryum, en az 1 milyon ton petrole eşdeğer"
Aklıma Hidrojen Enerjisi, Prof.Dr. T.Nejat Veziroğlu başlıklı yazımız geliyor. Toryum, bor hatta petrolümüz var. Enerji başlıklı yazılarımız altında incelediğimiz rüzgar ve güneş enerjilerimiz var. Biri olmazsa diğeri. Türkiye’nin imkanlarına, kaynaklarına rağmen bizlere yaşatılan hayata üzülüyorum. Petrolden elde ettikleri gelir ile çöle kapalı kayak merkezi yapacak kadar çok paraya sahip olan uluslardan, çok daha fazla doğal kaynağa sahip olan bir ulusun (Türklerin) neden bu durumda olduğunu anlayamıyorum.
- - - -
Engin Arık’ın vasiyeti
"ŞİMDİ sırası mıydı?" Engin Arık, uçak düşerken, son bilinç anında bu soruyu sormuştur mutlaka. "Şimdi sırası mıydı?" 26 Temmuz 2003 günü Bağdat’ın Hayfa Caddesi’nde Amerikalı askerlerin namluları üzerimize çevriliyken ben de kendime sormuştum bu soruyu.
Ölümle burun buruna gelince insan bu soruyu soruyor kendine? O anda müthiş bir isyan yaşamıştır Engin Arık. Haksız ve adaletsiz bir ölüm!
Kanser, haksız ve adaletsiz bir ölüme yol açmamak için girişimini ertelemişti. Kanser döneminde birkaç kez telefonla konuşmuştuk. Hastalıkla ve ameliyatla ilgili olarak. Oğlum Tan (Harvard Tıp Fakültesi) kanserin filmlerini, raporlarını incelemişti. O dönemi biraz biliyorum, biliyoruz.
AKADEMİK MUTSUZ
Isparta’da düşen uçakta yitirdiğimiz Prof. Dr. Engin Arık’ın çok yakın arkadaşı değildik. Çok yakın arkadaşları, bizim çok yakın arkadaşlarımızdı. Benim Engin Arık’ı tanımama toryum neden oldu. Yazımın başlığını da onun toryum aşkını düşünerek koydum.
Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla, ailesi içinde, meslektaşı olan eşiyle, çocuklarıyla çok mutluydu; yakın arkadaşlarıyla da mutluydu. Politik olarak son derece mutsuz olduğunu biliyorum. Yazıştık! Toryum çalışmaları dolayısıyla karmaşık duyguları vardı: Çalışma arkadaşlarından, öğrencilerinden memnundu. Ama onun dışında akademik çevreden, hükümet çevrelerinden, TÜBİTAK gibi kurumlardan hoşnut olduğunu söyleyemem. Bilen biliyor!
SERVETİN ÜZERİNDE
Basın ve medya da fizik alanında ne yaptığını bilmiyordu Engin Arık’ın. Ben de... Ta bir rastlantı sonucu aynı masa çevresinde oturuncaya kadar.
Hisarüstü’nde, yeni evlenmiş bir çift ile tanıştırılmak için davet edilmiş konuklar arasındaydık. Siyaset ve futbol birbirini tanımayan insanların birbirine alışma alanıdır. Bizim masanın konusu "sanayi siyaseti" idi. Lenin’in "Elektrik eşittir uygarlık" sözünden esinlenerek "Ucuz elektrik eşit sınai kalkınma" demiştim.
"Kurtarıcının üzerinde oturuyorsunuz ama haberiniz yok!" demişti, masanın karşı ucunda oturan mavi gözlü, sarışınca ve topluca bir hanım: Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık, Türkiye Fizik Derneği İkinci Başkanı. Sonra eklemişti: "Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumu enerjide kullanarak dünya devleri arası girebiliriz."
28 TEMMUZ 2002
Sonra, Engin Arık’ın Boğaziçi Üniversitesi’ndeki laboratuvarına gittim ve kendisiyle bir söyleşi yaptım. Söyleşi "Kurtarıcının Adı Toryum" manşetiyle, 28 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Pazar’da tam sayfa yayınlandı. Ve Türkiye toryumun ne olduğunu, nükleer enerjide nasıl kullanılacağını öğrendi. Bana, aralarında Hakkı Devrim başta olmak üzere birkaç kutlama telefonu geldi. Birkaç bilimsel kıskançlık telefonu. Hükümet ciheti duymazdan geldi. Oysa ben yayınlanan söyleşinin küçük bir zelzele yaratacağını sanıyordum.
Bu vesileyle, Engin Arık’ın "bilimsel elma"sının gerçekliğini de tanıdım: Yarısı umut ve mutluluk, öteki yarısı umutsuzluk ve mutsuzluk idi. Sözünü ettiğim söyleşiyi bulup okuyun. İnternette var. Toryum ve "Nobel’e layık görülen Engin Arık!" gerçeğini öğrenirsiniz. Toplum, siyaset, hükümet çevreleri ve bilim bürokrasisi toryum konusunda biraz bilinçlenirse bu saçma ölüm biraz da olsa bir işe yarar!..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)