Cuma, Ekim 26, 2007

Güzel bir şey olacak mı?

bugünlerde haber okumak istemiyor insan.
ne kadar kötü şeyler oluyor,
şu ülkede güzel birşey görmek çok mu zor?

Salı, Ekim 23, 2007

Bioetanol

Bugünkü Cumhuriyet gazetesinden Bioetanol hakkında bir haberi aşağıya ekliyoruz. Bioetanol konusunda daha önce de yazılar ve çeviriler yayınlamıştık. Özellikle Brezilya'daki bioetonal kullanımı hakkında yaptığımız çevirinin önemli bir bilgi kaynağı olduğunu düşünüyoruz.

- - - - - -

Bioetanol 350 bin aileye ekmek kapısı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Ankara'daki Enerji Sempozyumu'nda bioetanolü "milli yakıt'' olarak nitelendirdi

Ekonomi Servisi - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler , "Bioetanol Türkiye'de ciddi bir şekilde tutulursa 350 bin aile bundan ekmek yiyecek'' dedi. Bakan Güler, Elektrik Mühendisleri Odası'nca Ankara'da düzenlenen Enerji Sempozyumu'nda, biodizel ve bioetanol konularına özel önem verdiklerini belirterek "Bunu benzin yerine kullanabilirsiniz. Bunu buğdaydan üretebilirsiniz, tarım atıklarından üretebilirsiniz. Bunu yaptığınız takdirde ithal ettiğiniz benzinin yüzde 30'una kadar bunu üretme kabiliyetiniz olur'' diye konuştu.

Türkiye'de bir taraftan yerin altında petrol aranırken kendilerinin de "enerji tarımı'' yla bunu gerçekleştireceklerini ifade eden Güler, "Bunu arabanızın deposuna ister yüzde 5 katın, ister yüzde 10 katın. Yüzde 100'e kadar katabilirsiniz. Pek çok Avrupa ülkelerinde belediye otobüsleri bunu yüzde 100 kullanıyorlar. Hava kirliliğiyle mücadele etmek istiyorsanız bunu kullanacaksınız, cebinizi korumak istiyorsanız bunu yapacaksınız, boş tarım sahalarını kullanmak istiyorsanız bunu yapacaksınız" dedi.

Perşembe, Ekim 18, 2007

Dünya’nın Kalbi Durmasın - Aydilge

Bu sabah yeni bir şarkı dinledim, güzel geldi, hemen not ettim; Aydilge söylüyordu. Kim olduğuna baktım, şarkıyı da buldum.

Sözleri Aydilge'ye ait olan şarkıya Greenpeace destek vermiş. Youtube'da birkaç şarkısı daha var Aydilge'nin, ama ben ilk defa duydum.

Bu adreste kendi sitesi var. Şu adresten de Dünya’nın Kalbi Durmasın şarkısını dinleyebilirsiniz.

Çarşamba, Ekim 17, 2007

Marduk, 2012 ve Ezoterik Bilgiler

Bugün Mert Ulaş'ın BLOG'unda Biraz ısınalım fena mı? başlıklı yazısını okuyunca, uzun zamandır Alternatif Yaşam Planlaması'nda ertelediğimiz bir başlığı eklemenin zamanı geldiğini düşündük.

Ezoterik (içrek) kelimesinin anlamına bakarsak: Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan her türlü bilgi ve öğreti olduğunu görüyoruz. Bâtıni kelimesi de ezoterik ile eşanlamlı bir kelime. Ezoterik bilgilerin kökleri Mu Uygarlığına ve Naacallere kadar uzanıyor. Mu Kıtası ve Uygarlığı hakkında ilk ve en önemli kitapları James Churchward yazmış. Ezoterik bilgileri araştırmaya başlayacak biri için Churchward'ın kitapları doğru bir çıkış noktası olacaktır. Ezoterik bilgiler Mu uygarlığından sonra Atlantis ve Osiris, Mısır ve Hermes okulu, Yahudilik, Antik Yunan ezoterizmi, Hristiyanlık ve İslamiyete kadar gelen tüm öğreti ve dinlerde yer almış. Cihangir GENER'in "Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi" kitabı ezoterik bilgilerin tarih içindeki yolculuğunu çok doyurucu ve anlaşılabilir bir dille anlatmakta.

Gelelim ezoterik bilgilerin Alternatif Yaşam Planlamasındaki yerine. Bize öğretilen/dayatılan yaşamda kaçımız ezoterik bilgileri araştırdık, sorguladık? Faik Murat olarak ben dört sene öncesine kadar ezoterik bilgilerin hiçbirinden haberdar değildim ve doğal olarak bana ve birçoğumuza dayatılan hayatı sorgulamadan yaşıyordum. Yine karşımıza alternatifsizlik geliyor. Bir yaşam seçeceğiz ama karşımızda tek bir şık var. Amacımız seçeneklerimizi olabildiğince çoğaltmak. Seçim sizin.

Ezoterik bilgileri ve öğretileri okudukça günümüz yaşamının insan doğasına uymadığını, bize huzur getirmeyeceğini fark ediyoruz. Gelin görün ki, ezoterik bilgiler çerçevesinde yeni bir hayat kurgulamaya karar versek, mevcut hayatımız çerçevesinde bunu yapmanın nerede ise imkansız olduğunu fark ediyoruz. Bu noktada Alterantif bir yaşam oluşturmanın gerekliliğini görüyoruz.


Tekrar çıkış noktamıza dönelim. Yandaki tablo 1900-2000 yılları arasındaki sel, deprem, ısı artışları gibi doğal felaketlerin yaşanma sıklığı gösteriyor. Görüldüğü üzere son kırk yılda normal dışı bir artış görünmekte. Mert Ulaş'ın Blogunda değindiği gibi sebep aşırı artan karbon salınımı olabilir. Ama benim aklıma Marduk ve 2012 öngürüleri de geliyor. 2012, değilse 2050, değilse 2100 başlıklı yazımızda Marduk konusuna değinmiştik. Kısa bir hatırlatma adına yazımızdan bir paragrafı aşağıya ekleyelim.

" 2012 ile ilgili bilgiyi çok çok kısa olarak özetlersem:
Güneş sistemimizde modern bilimin bilmediği ama Sümerler, Mayalar, Mısırlılar gibi eski uygarlıklar tarafından bilinen Marduk gezegeni bulunmakta. Marduk gezegeninin görünge süresi 3661 yıl olarak tahmin edilmekte. Marduk 3661 yılda bir Dünya'ya en yakın konuma gelerek görünge geçişine devam ediyor. Marduk'un Dünya'ya yaklaşması sonucu oluşacak çekim kuvvetinden dolayı Dünya'yı yanardağ patlamaları, depremler, su yükselmeleri gibi birçok büyük doğal afetin beklediği tarihsel verilere dayanılarak tahmin edilmekte."

Yukarıdaki felaketler grafiği ile Marduk gezegeni ile ilgili öngörüler örtüşmüyor mu?

Şimdi de biraz komplo teorisi üretelim. Diyelim ki Marduk gezegenin 2012 Aralık ayında geleceği bazı büyük güçler tarafından kesin olarak biliniyor. Ve yine bu büyük güçler, tarihsel verilere göre Marduk'un Dünya'ya yaklaşmasından en az etkilenecek bölgenin Mezapotamya/Ortadoğu olduğunu biliyor. Doğal olarak kendi elit halkını global felaketlerden en az etkilenecek bölgeye, Ortadoğuya yerleştirmek isteyecek. Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) bir de bu yönden bakalım. Ya gerçek amaç petrol değilde, 2012 için güvenli bölgede yer kapma hazırlığı ise? Ve bu nedenle Irak'tan sonra, İran, Suriye ve Türkiye'de istikrarsızlık, savaş, kargaşa çıkarmak isteniyor olamaz mı?

Karamsar ve felaket tellalı olmaya gerek yok ama araştırmaları, tarihi bilgileri ve günümüz gerçeklerini dışlamak da devekuşuluk olur.

Bilelim istedim.

Cumartesi, Ekim 13, 2007

Evde Sirke Yapımı


İnternette okuduğum bir bilgiden yola çıkarak evde sirke yapımını denedim. Resim 1 bu bilgi ışığında sirke yapımını denediğim ilk girişim. Hemen sonucunu söyleyeyim, başarısız bir girişim oldu. Resim 2 ve Resim 4 arasındaki resimler başarılı bir sürecin nasıl olması gerektiğini anlatıyor.

İlk sirke yapımı denemem olumsuzlukla sonuçlanınca, yeni ve farklı bir yol ile sirke yapımını denemeye karar verdim. Üzüm suyunu sıktım ve posasından ayırdım. Bir tülbent parçasının içine Resim 2 gördüğünüz miktarda bulgur, nohut, ekmek dışı ve bir adet küp şeker koydum. Tülbent parçasını bir bohça şeklinde toplayıp, ağzını bağladım. Fermantasyonu sağlayacak tülbent bohçayı üzüm suyunun içine koydum.


İçinde tülbent bohça bulunan cam kavanozun ağızını hava alacak şekilde bir tülbent parçası ile bağladım. Cam kavanozu direkt güneş ışığı görmeyen bir yerde sakladım. Birkaç günde bir, kavanozun ağazındaki tülbenti çıkartıp, plastik bir kepçe ile üzüm suyunu karıştırdım ve üzüm suyunun havalanması sağladım.





Fermantasyonun hızlı ilerlediğini düşündüğüm için ikinci haftanın sonunda tülbent bohçayı üzüm suyunun içinden çıkardım. Üzüm suyunun içine beş, altı adet nohut ve bohçaya koyduğum miktadaki bulgurdan daha az miktarda bulgur koydum. Beş hafta sonra sirke istediğim tada ve kokuya ulaşmıştı. Resim 4 de sirke içinde gördüğünüz beyaz doku sirke anası olarak adlandırılan, jelimsi bir tabaka.


Cam kavanozumuzdaki sirkeyi tülbent bezde süzdükten sonra hava almaması için mantar kapaklı bir şişeye koydum. Elde ettiğim sirkenin rengi market raflarında görmeye alıştığımız sirke renginden biraz daha farklı oldu. Keskin bir sirke ama aroması güzel bir sirke.
Benzer bir method ile daha büyük bir kavanoza daha sirke kurdum. Yalnız bu sefer tülbent bohça içine koyduklarıma ek olarak bir diş sarımsak ilave ettim. Sarmısak ilaveli sirke henüz tam olgunlaşmadı ama şimdiden sarmısak kokusuna sahip güzel bir sirke olma yolunda ilerliyor. Büyük kavanozdaki sirke tad olarak daha lezzetli olacak gibi. Olgunlaşacak sirkeden turşu kurmayı düşünüyorum.

Perşembe, Ekim 11, 2007

Kayaköy Sanat Kampı

Alternatif ve sanatla içiçe bir tatil yapmak istiyorsanız Kayaköy Sanat Kampını mutlaka denemelisiniz. Benim henüz gitme şansım olmadı ama ilk fırsatta gidip denemeyi planlıyorum :)

Fethiye Kayaköy'de bulunan bu kamp sayesinde deniz, doğa, tarih ve sanat ile iç içe çok farklı bir tatil geçirebilirsiniz. Çok farklı sanat atölyelerinde farklı farklı sanatları (ritm, seramik, kilim dokuma, resim, rölyef, ebru sanatı, yoga, salsa, ahşap boyama, kabak boyama, drama, vb.) başlangıç düzeyinde öğrenebilirsiniz. Ücretler, konaklama ve ayrıntılı bilgi için kampın sitesini inceleyebilirsiniz.


Yetkili Acentalar
Fethiye Kayaköy Sanat Kampı (Mutlu Ekiz) 0(533) 763 62 73
Fethiye Kayaköy Sanat Kampı (Nihal Ekiz) 0(555) 393 99 21
İstanbul GENCTUR Turizm ve Seyahat Acentasi 0(212) 244 62 30
İstanbul Arnika Turizm Seyahat Acentası 0(212) 245 15 93
Ankara Tempo Turizm 0(312) 428 20 96
İzmir Tırtıl Gezi Klübü 0(232) 465 20 11

Şimdi Okullu Olduk

Dört yıllık bir üniversite mezunu iseniz sınavsız Tarım Programına ve Laborant ve Veteriner Sağlık Programına kayıt hakkınızın olduğunu biliyor musunuz?

Açıköğretim Fakültesi Önlisans programları kapsamında, ikinci üniversite statüsünde Tarım Programına ve Laborant ve Veteriner Sağlık Programına kayıtlar 30 Ekim tarihinde başlıyor. Ders içeriklerini, kayıt şartlarını, harçlara ait bilgileri ilgili programların linkinden ulaşabilirsiniz.

Önlisans eğitimini başarı ile tamamlayanlara Ziraat Mühendisliği ve Veteriner Fakültelerine dikey geçiş hakkı sağlanmakta.

Ben Tarım Programına kayıt yaptırmayı düşünüyorum, eşim de Laborant ve Veteriner Sağlık programına kayıt yaptırmayı düşünüyor.

Hali hazırda dört yıllık bir üniversite mezunu iseniz ve tarım veya hayvancılık konusuna ilgi duyuyorsanız, işte size yeniden okullu olma imkanı.

Çarşamba, Ekim 10, 2007

BUGÜNLER

10. Yıl başlıklı yazımı bitirdim ve mesajlarıma bakmaya başladım. Aşağıdaki mesajı göndermiş arkadaşım. Paylaşayım istedim.


Bugünler...

Kalitemiz ARTTI, keyfimiz AZALDI.
Daha BÜYÜK evlerde ama daha KÜÇÜK ailelerle yaşıyoruz.
Konforumuz ARTTI ama zamanımız DARALDI.
Diplomamız BOL ama sağduyumuz AZ.
Uzmanlıklar ARTTI ama sorunlar ÇOĞALDI.
İlaçlar ÇOĞALDI ama hastalıklar ARTTI.
Sorumsuzca para HARCIYORUZ ama az GÜLÜYORUZ.
Trafikte cok HIZLIYIZ ama çabuk PARLIYORUZ.
Aksam geç YATIYOR, sabah yorgun KALKIYORUZ.
Az kitap OKUYOR, çok televizyon SEYREDİYORUZ.
Varlıgımızı ARTTIRDIK ama değerlerimizi YİTİRDİK.
ÇOK konusuyor ama AZ gönül veriyor ve BOL yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı ÖĞRENDİK ama yuva kurmayı BECEREMEDİK.
Hayata yillar EKLEDİK, yıllara hayat KATAMADIK.
Aya kadar gidip donmeyi BİLİYORUZ ama komsumuza uğramak icin karsıya GECMİYORUZ.
Uzaya ULAŞTIK ama ruhun derinliklerine GİTMİYORUZ.
Havayı TEMİZLEDİK ama ruhları KİRLETTİK.
Atomu PARCALADIK, önyargılarımızı YIKAMADIK.
Çok YAZIYOR ama az GELİŞİYORUZ.
Daha çok plan YAPIYOR ama daha az sonuç ALIYORUZ.
ACELE etmeyi öğrendik ama SABIRLI olmayı asla.
Gelirimiz ARTTI, karakterimiz ZAYIFLADI.
Tanıdıklar ÇOĞALDI ama dostlar EKSİLDİ.
Çabalar ARTTI ama mutluluklar AZALDI.
Bilgisayar ağlari KURUYORUZ, bilgi otoyollari YARATIYORUZ ama kendi aramizda iletişimde ZORLANIYORUZ.
"DUNYA BARIŞI" diyoruz, öte yandan durmaksızın SİLAHLANIYORUZ!
Daha MUTLU olmak icin, "SOMURTARAK" calisiriz.

Bugünler...

Eve çift maaşin girdigi, ama çiftlerin boşandıgı,
Kısa seyahatlerin, Kağit mendil gibi ilişkilerin,
Yika çik gönüllerin, Tek geceliklerin,
Kilo dertlerinin ve her derde çare vitaminlerin,
Vitrinlerin, Tribünlerin dolu ama gönüllerin BOŞ OLDUĞU GÜNLER...

10. YIL





Bugün günlük (BLOG) tadında yazmak istiyorum.

Bugün kendi kendine yeten yaşam fikrini sormulamaya başlayışımın 10. yılı. Aslında tam tarihinden emin değilim. Kendi kendine yeten yaşamı ilk sorgulamaya başladığımda askerdeydim. Çocukluk arkadaşım İzzet Çiçek, askerde iken Ona gönderdiğim mektuplardan birini tarayıp bana gönderdi. 10 Ekim 1997 tarihinde yazdığım bu mektupta kendi kendine yeten yaşam arayışımından bahsetmişim. Bu yüzden 10 Ekim tarihini kutlamaya karar verdim. Mektubumdaki özel yerlerin üzerini boyayıp, resimlerini yazıma ekledim. Mektuptaki yazım ve anlatım bozukluğu için kusura bakmazsınız sanırım.

Mektubumdan yaptığım ilk çıkarım. Alternatif Yaşam fikri iş hayatının getirdiği stresden, büyük kent karmaşasından, trafiğinden, hayatın zorluklarından bunalmış birinin dingin ve huzurlu bir hayata kaçış arayışı değil. Henüz sisteme dahil olmamış birinin, görünen köy klavuz istemez misali, gelecekte başına geleceklere karşı direnme arayışı. Bunun için Alternatif Yaşam Planlamasında yazdığımız ilk yazının ilk cümlesi: "Bana dayatılan sistemin, beni her geçen gün daha derine ittiğinin farkındayım." oldu.

Neler geçmiş bu 10 yılda? Neleri başarmışım? Başladığım yerden daha ilerde miyim? Daha geride mi?

Askerden dönünce mektupta bahsettiğim yayla evine yerleşmedim. Yerleşemedim. Askerden geldikten on gün sonra iş bulmuştum. Seveceğim bir işti de. Büyük bir müzik ve kitap mağazasının müdürlüğüne kabul edilmiştim. Severek çalıştım ama mağaza iş yapmayınca kapandı. Başka bir işe girdim ve çalışmaya devam...

On yıl gibi görece kısa bir sürede geldiğimiz bilgi paylaşım imkanları, kendi kendine yeten yaşam arayışımdaki en büyük kazanımım/kazanımımız oldu. 1997 yılında Türkiye'de internet, resimlerin bir, iki dakikada görüntülenebildiği, hattın sık sık koptuğu, dail up düzeyinde idi. Ve Kars/Kağızman'da internet kafe yoktu. Bilgi arayışımı arkadaşlarıma yazdığım mektuplar ile karşılamaya çalışıyordum. Birçoğu delirdiğimi düşünüyordu. Aslına bakarsanız hala birçoğu deli olduğumu düşünüyor.

- Naaber Cevizci? gibi sataşmalara maruz kaldığım oluyor. Neyse...

Yalnız başlayan bir yolculuk. Aileden, yakın çevreden kimsenin katılmadığı (inanmıyorlar, istemiyorlar, gerek görmüyorlar ki katılsınlar) bir yolculuk.

Henüz bir yaşında olan Alternatif Yaşam Planlaması BLOG'u sayesinde aynı yolda yürüyen arkadaşları, yolu tamamlayıp Alternatif Yaşamlarını oluşturan kişileri buldum.

Geçen on senede, özellikle Alternatif Yaşam Planlamasında yazmaya başladıktan sonra, gerek teorik, gerek pratik önemli bilgi birikimi sağladığımı düşünüyorum. Ve fakat bilmek, yapabilmeyi sağlamıyor. Maddi, ailevi, çevresel birçok engel var yapabilmek için.

.
.
.

Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler