Cumartesi, Ocak 30, 2010

TRT 2 - Bir Şey Yapmalı - Marmariç Ziyareti

Ocak 2010 TRT2 Bir Şey Yapmalı! programında Marmariç Köyü ve permakültür çalışmaları yayınlanmış. Ben programı seyredememiştim.

Marmariç'te neler yapılıyor ve permakültür nedir konularında kısa program süresinde elden geldiğince bilgi verilmiş.

Programı kaçıranlar Marmariç Sayfalarından izleyebilirler.

Değişim ve paylaşım süreci arttıkça gelişim de hızla artacak.

Önümüzdeki günlerde Marmariç ziyareti planlıyorum.

Perşembe, Ocak 28, 2010

Sahnedeyiz



Yarın gece sahnedeyiz.

22:00-24:00 saatleri arasında Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Gazi Kadınlar Sokağındaki IZMİRA bardayız.

80-90'lar rock parçaları çalacağız, Cuma akşamı için programınız yoksa bekleriz.

Co-Part grubu bas gitaristi Faik Murat Ünel.

Pazar, Ocak 24, 2010

Kış Sebzeleri




- Şalgam -


- Brokoli fidesi -


- Karnıbahar ve Kara Lahana Fideleri -

Şimdiye kadar kış sebzesi yetiştirmeyi denememiştim, bu sene deneyeyim istedim. Tohumdan yetiştirdiğim 3 kök beyaz lahana, 2 kök karnıbahar, 2 kök şalgam, 2 kök turp, 1 kök brokoli ve 3 kök kara lahana fidesini bahçedeki çuvallara ektim.

Büyümeye başlayan turpların yaprakları şiddetli rüzgardan parçalanarak, bozuldular.
Beyaz lahanalardan birinin kocaman dış yaprakları oluştu ve iç yaprakları göbek oluşturmaya başlamıştı ki, Ozzi (Rotweiller cinsi köpeğim, biraz pis boğazdır kendisi) tüm lahanayı yedi.
Şalgamlar da turplar gibi şiddetli rüzgardan etkilendiler ve yaprakları parçalandı. Bugün parçalanan yaprakları çektim ve iki küçük şalgamı hasat ettim.

Yukarıda resimleri bu sabah çektim, çuvallardaki sebzelerin son durumlarını gösteriyor.

Tüm sebzeler neredeyse bir aydır aynı boydalar, büyümeleri durdu. Fazla fidelerimden verdiğim arkadaşlarım, toprağa diktikleri kara lahananın ve karnıbaharın gayet sağlıklı büyüdüğünü ve yumru oluşturduğunu söylediler. Çuvallarda kış sebzesi yetiştirmek başarısız bir deneme oldu, tüm bu sebzeleri toprağa dikmek gerekiyor.

Tohumdan ektiğim havuçları fide olarak ayırdım ve çuvallara ektim fakat seyrelttikten sonra büyümediler. Havuçlar seyreltme sevmiyor galiba. Havuçlar doğrudan toprağa mı dikilmeli acaba?

İlk sene denemesi için çıkardığım sonuçlar:
* Kışlık sebzelerin tohumlarını temmuz sonu, ağustos başı gibi dikmek gerek, ben 4 eylülde tohumları ektim, sebzelerin büyüme süreci normal gitseydi aralıktan önce sebzeleri yiyemeyecektim.
* Kış sebzelerini toprağa dikmek şart.

Cuma, Ocak 15, 2010

Zer0-M “Sürdürülebilir Kalkınma için Atıksu Yönetimi”


Dünkü yazımda bahsettiğim ECOSAN makalesinin sonunda yer alan Tübitak MAM da yürütülen Zer0-M projesi nedir merak ettim. Malum bu aralar vaktim bol :) verimli geçireyim istedim, araştırdım.

2008 yılında Tübitak MAM tarafından düzenlenen Sürdürülebilir Kalkınma için Atıksu Yönetimi eğitimi duyurusunu buldum.
Eğitimin içeriği "Avrupa Birliği Europaid programı çerçevesinde yürütülmekte olan “Sustainable Concepts Towards A Zero Outflow Municipality, Zer0-m, (http://www.zero-m.org )” projesi kapsamında, TÜBİTAK Kimya ve Çevre Enstitüsü tarafından yukarıda belirtilen tarihlerde katılımcı gruplara yönelik olarak “Sürdürülebilir Kalkınma için Atıksu Yönetimi” başlıklı eğitim düzenlenecektir. “Sustainable Concepts Towards A Zero Outflow Municipality” projesinin amacı, merkezi arıtma sistemlerine bağlı olmayan küçük belediyeler veya yerleşimler (örneğin turistik tesisler) için sürdürülebilir su yönetimini sağlayabilmek amacıyla tüm su kaynaklarının kapalı bir döngü içerisinde verimli kullanımını sağlayacak teknolojileri kullanmak ve bu uygulamaların yaygınlığını sağlamaktır. Bu bağlamda projede, atıksuyun geri kazanılması amacıyla yeni teknoloji geliştirilmesi yanında, su kullanımının azaltılması, atıksuların ayrı toplanması ve arıtılması, arıtılmış atıksuların sulama amaçlı ve/veya rezervuarlarda yeniden
kullanımı gibi konular ele alınmaktadır. Bu konularda sahip olunan bilgi ve deneyimlerin paylaşılması, yaygınlaştırılması, eğitim/gösteri merkezinde uygulamaya konulması projenin ana hedeflerini oluşturmaktadır."
diye tanımlanmış.

Zer0-M sayfasında epey bir gezindikten sonra çok değerli bilgilere ulaştım. Muhtemelen yukarıdaki eğitimde kullanılan sunumları Zer0-M sayfalarına eklemişler. Sunumlara BU LINK'ten ulaşabilirsiniz.

Sunumlar beş ana başlıkta toplanmış:
1)Temel konular
2)Atıksı Arıtımı
3)Atık suların yeniden kullanımı
4)Sıhhi tesisat
5)Yönetmelikler

Bir ana başlık altında en az iki alt konu başlığı var. Tüm sunumların toplam sayfa sayısı 400 sayfayı geçiyor. Bu nedenle geniş bir zamanınızda sunumları incelemenizi tavsiye ederim.

Temel konular başlığı altında ele alınan merkezi kanalizasyon sistemi sorunları ve merkezi olmayan kanalizasyon sistemi faydaları, yerelleşmenin atık yönetiminde bile önemli olduğunu vurguluyor. Kaynak Yönetimi dairesel sistemi sunumda uzun uzun anlatılıyor ve aşağıdaki şeklide özetleniyor.

Kaynak Yönetimi Dairesel Sistemi
• Sınırlar arasında atık transferinin minimize edilmesi,
• Bu, atık oluşturma işlemini en aza indirmek yoluyla gerçekleştirilir,
• Her bir daire (Hane halkı- Toplum/Komşuluk- Yerel Yönetim - Bölgesel Yönetim - Ulusal Yönetim) içinde maksimum yeniden işleme/yeniden kullanım faaliyetlerinin teşvik edilmesi,
• Atık yanlış yerleştirilmiş bir kaynaktır,
• Bu konsept uygulanarak dairesel sistem kirlenmeyi azaltır.

Atık su arıtma başlığı altındaki "Yapay Sulak Alanlarda Atıksu Arıtımı" ve "Çamur Arıtımı ve Berterafı" sunumları içindeki uygulamalar ve detaylı şemalar permakültür çalışmalarında uygulabilir.

Almanya'daki atıksu yönetimi uygulamaları cesaret verici.

Sıhhi Tesisat bölümünde idrar ayrıştıran tuvaletler ve kompost tuvaletler, üretici detayları, kesit çizimleri ve tesisat çizimleri ile anlatılmış.

Dün ECOSAN yazısını okuduktan sonra kanalizasyona ne gerek var, belediyeler uyuyor mu diye yazmıştım. Evet belediyeler uyuyor ama ECOSAN ve zer0-M çalışmalarını okuduktan sonra birilerinin atık yönetimi konusunda önemli çalışmalar yaptığı görüyorum.

Tübitak MAM inceledim ama Zer0-M ile ilgili güncel bilgi bulamadım. Tübitak MAM ile yazışıp çalışmaların şu an ki durumunu öğrenmeyi planlıyorum. Eğitimler devam ediyor mu? Uygulamalar ne kadar başarılı olmuş? Öğrenip sizlerle paylaşayım.

Perşembe, Ocak 14, 2010

ECOSAN - Gri Su - Sarı Su - Kahverengi Su


Yağmur suyu toplama araştırmalarından sonra bir de gri su araştırması yapayım dedim.

"Gri su, evde kullanılan tuvalet sularının dışında kalan tüm atıksuları ifade eden bir tanım. Evsel atıksu fraksiyonlarının içinde kirlilik yönünden en düşük seviyede bulunan ve en az kirletici içeren akım gri sudur. Pratik olarak tuvalet sularının haricindeki tüm evsel atıksu akımlarını kapsayan bu akımın başlıca kaynakları, mutfak atıksuları, banyo, lavabo ve çeşitli yıkama sularıdır. %75’lik pay ile hacimsel olarak evsel atıksuyun en büyük yüzdesini oluşturur."

Permakültür eğitim notlarda, içinde tahta parçaları, talaş ve çakıltaşlarının bulunduğu küçük havuzlarda dinlendirilen gri suyun nasıl arındırılacağı anlatılmıştı. Arındırılan gri su bahçe sulamada kullanılabilecek kaliteye geliyordu.

Türkçe yaptığım (Anahtar Kelimeler: evsel atık su, gri su, su verimliliği, gri su prosesi)aramalarda tatmin edici sonuçlar buldum. Gri su arıtması konusunda anahtar teslim hizmet veren bir firma var. Arama sonuçlarının bir çoğu sizi bu firma ile ilgili haberlere götürüyor. Firmanın web sayfalarında gri su artıma sistemi hakkında detaylı bilgi ve şema bulabilirsiniz. Bu sistemi kullanarak şebeke suyu kullanımınızı %50 azaltabiliyorsunuz.

IX.Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresinde yayınlanan bir makalede gri su hakkında aydınlatıcı bilgi bulunuyor. Bu makaleden sistem maliyeti konusundaki bölümü aşağıya ekledim.

Yatırım maliyetleri isletme büyüklüğüne göre farklılık gösterir. Sistem büyüdükçe daire başına düşen maliyetler azalır ve amortisman süresi düşer. On beş/Yirmi dairelik binalara sistemin kurulması daire başı yaklaşık 600 Euro’dur. Bu rakam 500 dairenin üzerindeki sitelerde 200 Euro’lara kadar düşmektedir. Ek olarak gri su ve kullanım suyu tesisatlarını ayırma işleminin maliyeti bölgesel şartlara göre hesaplanmalıdır.

Gelelim bu araştırmalar çerçevesinde bulduğun en ilginç makaleye. İTÜ Dergisi/e de yayınlanan makalede ECOSAN (Ecological Sanitation kelimelerinin birleşiminden oluşan bir kelime)gri su, sarı su ve kahverengi su hakkında bilgi verilmiş. İTÜ makalesine kadar siyah su olarak adlandırılan tuvalet atık suyu bu makalede kahverengi su olarak adlandırılmış. Sarı su, tahmin edebileceğiniz gibi idrar olarak atılan suyu ifade ediyor. ECOSAN sisteminde her üç atık su farklı şekilde toplanıp, farklı arıtmalardan sonra geri kullanılabiliyor. Sarı suyu ayrı toplamak için özel üretilmiş tuvalet ve pisuvar sistemi kullanılmış.
Sarı suyun kullanımı ile ilgili bir alıntı yapayım;
"Kaynağında ayrı toplanmış insan idrarından oluşan sarı suyun, evsel atıksulardaki nütrientlerin büyük bir kısmını içermesi nedeniyle tarımda gübre olarak kullanımı önerilmektedir. Bu çerçevede yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu doğrudan uygulama şeklinde olmuş ve çeşitli çalışmalarda toprağa doğrudan uygulanan idrardan gübreleme fonksiyonu açısından olumlu sonuçlar elde edilmiştir."
Kahverengi su ayrı olarak toplanıp, kompost olarak değerlendirilebiliyor. Kuru tuvaletler hakkında yazıları Bostancık ve Küçük Evim sayfalarında okumuştum.

Yağmur suyu toplama sistemi ve ECOSAN incelemesini yaptıktan sonra Faik Murat der ki;
* Bina (apartman yada müstakil ev) alt yapısı konusunda hiç bir şey bilmiyormuşuz,
* Belediyecilik zaten kimlerin elinde malum. Araştırmayan incelemeyen, araştırana destek olmayan bir anlayışla ha bire sokakları kazar kanalizasyon çalışması, kanalizyon tamiri yaparız. Arıtma tesislerine büyük yatırımlar yapmak zorunda kalırız. Yağmur suyu toplama sistemi ve ECOSAN ile yapılan binalar neden teşviklerle ile desteklenmez? Bir site hayal edin tamamı yağmur suyu toplama sistemi ve ECOSAN sistemlerine sahip olsun. Bu siteye kanalizasyon götürmenize gerek var mı?
* Sıcak su hattı ile soğuk su hattını bile ayıramayarak yanlış bağlantı yapan "yetenekli" tesisatçılarımızla bu kadar farklı toplama ve geri dönüş tesisatını nasıl kurarız? kurduğumuz tesisat ne kadar sağlıklı çalışır? ayrı ve düşünelesi bir durum.

Sonuç : Her Koyun Kendi bacağından Asılır, biz kendi mikro çözümlerimizi uygulayalım ve alternatif yaşam çiftliğindeki evimizi yaparken yağmur suyu toplama sistemine, ECOSAN'a ve özellikle TESİSAT'çıya dikkat edelim.

Çarşamba, Ocak 13, 2010

Faik Murat Ünel


Bugün kendimi anlatayım. Kimim? Neler yaptım? bunlardan bahsedeyim. Yazının sonunda değineceğim üzere bir çeşit özgeçmiş de olsun istiyorum bu yazı.
1972 de Mersin’de doğdum. Öğrenciliğim, Mersin’de şehir merkezinin bile mevsiminde turunç ağacı çiçeklerinin güzel kokularıyla dolu olduğu günlerde geçti. 1989 yılında Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü kazandım. (Küçük bir not; Mersin için gidişatın kötüye dönmesi 1980’lerin sonuna denk gelir. )

1989 yılında Bilkent kampusunun içinde koyunlar otluyordu. Mecazi anlamda değil bu yazdığım, yurt odamın altında otlayan koyunların boyunlarındaki çan sesiyle uyandığımı hatırlıyorum. 1995 de mezun olduktan sonra 2007 yılında Bilkent’e gittiğimde “Burası neresi?” dedim.

Üniversitedeki ilk yılımda gitar çalmakla ilgilendim. 1980’lerde internet olmadığı için Mersin’de lisede sınırlı imkânlarla büyümüştüm, Rock müziğini üniversitede tanıdım. O yıllardaki oda arkadaşlarım lisedeyken bile rock konserleri veren yetenekli müzisyenlerdi. Usta-Çırak ilişkisi ile bana gitar çalmayı öğrettiler. Oda arkadaşlarım yıllar sonra Türkiye’nin tanınan müzisyenler oldular. O günlerde hayat gitarın ve rock müziğin etrafında dönüyordu. Metallica’nın, Bon Jovi’nin ve bizlerin uzun saçlı olduğumuz yıllardı.

Turizm ve Otelcilik bölümüne isteyerek girmiştim ama yeni hedefim müzisyen olmaktı. Çok ders çalışmazdım ama dersleri hiç kaçırmazdım ve kaliteli not tutardım. Bu iki özelliğim sınavlarda başarılı olmama yetiyordu. Birinci sınıfın sonunda yapmam gereken stajı uzun saçlarımı kestirmemek için erteledim. Uzun saçlı olmama aldırmayacak bir yerde, Kuşadası Üç Boğa Caz Kulüpte, garson olarak çalıştım. İdealist bir işletmecisi (Füsun Levet’e selamlar) olan kulübün öncelikli amacı para kazanmaktan ziyade kaliteli canlı caz müziği yapmaktı. Kulüpte her akşam, piyano ve saksafonda Tuna Ötenel, basda Kürşat And ve davulda Erol Pekcan vardı. Tuna Ötenel ile aynı yerde çalışmak çok eğlenceliydi. Tuna Ötenel’in bilinen müzisyen kimliğinin yanında çok büyük teatral yeteneği vardır. Anlattığı her anı hala aklımdadır. Tuna Ötenel’e olan sevgimden oğluma Tuna adını verdim. Tuna Ağabey’e bir kez daha geçmiş olsun diyorum. (3 Boğa Caz Kulübü 1994 de kapandı)

Saçlarımı kestirmeden üçüncü sınıfın sonuna kadar geldim. Birinci sınıfta yapmam gereken staj için daha fazla kaçacak zamanım kalmamıştı. Saçlarımı kestirdim ve 1994 yazında Ankara Hilton’da staja başladım. Beklentim önbüroda staj yapmaktı ama beni mutfakta görevlendirmişlerdi. Personel müdürünün yanına gittim, kendisi aynı zamanda okuldan hocamdı. Kısa bir konuşmadan sonra mutfağın benim için daha yararlı olacağı konusunda ikna etti. Hocam haklı çıktı, elim mutfak işine yatkındı, kısa sürede mutfakta çalışmayı sevdim ve uyum sağladım. En temel ve en yaşamsal mesleklerden birini öğrendim aşçı oldum. Mezun olduktan sonra bir dosyada sakladığım diplomamı, yıllar sonra çerçeveletip yeni evimizin mutfağı astım. Arkadaşlarımıza yemek pişirdiğim akşamlar “bakın diplomalı aşçıdan yemek yiyorsunuz” diye takılıyorum.

1995 de Bilkent’ten mezun oldum. Mezun olduğum yaz İsrail’de bir inşaat şantiyesinde tercüman olarak çalışmam için teklif gelmişti. Kafamda hala müzik okumak vardı ve fakat Amerika’da müzik okumayı karşılayacak param yoktu. İsrail’de birkaç sene para biriktirir oradan Amerika’ya müzik okumaya girerim düşüncesiyle İsrail’e gittim. İngilizce-Türkçe olarak başlayan tercümanlık görevim kısa sürede İbranice öğrenmemle İbranice-Türkçeye döndü. 14 ayın sonunda proje tamamlanınca Türkiye’ye döndüm. İsrail’deki çalışmam süresince inşaat yapım teknikleri, kot olma, duvar örme, mühendislik planlarını okuma gibi temel inşaat becerilerini kazandım.

Sıra askerliğe gelmişti. Celbimin gelmesi epey bekledikten sonra askere gittim. Acemi birliğim Amasya’daydı. Usta birliğine Kağızman’a gittim. Ve Alternatif Yaşamla ilgili her şey orada başladı. Yıl 1997’di. Malum askerlik garip bir psikoloji, kırk farklı şey düşünüyor insan, ben askerlik sonrası hayatımı kurguluyordum. Sisteme dahil olmadan sistemin dışına çıkmalıydım. Bunun anahtarının kendi kendine yeten bir yaşam biçimi kurmak olduğunu düşünüp araştırmaya başladım. Karargahtaki bilgisayarlarda internet erişimi yoktu ve kafama takılan sorulara arkadaşlarıma yazdığım mektuplarla cevap bulmaya çalışıyordum. Askerden yolladığım mektuplarda Mantar nasıl yetiştirilir? Kümes için neler gereklidir? Kiraz domates tohumu nereden bulunur? gibi sorular yer alıyordu. Giden ve gelen mektuplar hala saklanıyor, bakarsınız ilerde güzel birer belge olurlar.

Askerden döndüğümün ertesi günü annem “tam sana göre bir iş var, ilanını sakladım” dedi. İlanı inceledim, kitap, müzik mağazasında müdür yardımcılığı için verilmiş bir ilandı. Askerden dönerken kafamda kısa sürede işe başlamak yoktu ama müzik ve kitap işin içine girdiği için işe başvurdum ve kabul edildim. 1998 de Mersin D&R da çalışmaya başladım. Eşimle D&R da çalışırken tanıştım. İşi seviyordum ve tam bana göreydi ancak o yıllarda D&R yapılanması farklıydı, yatırımcı beklediği geliri elde edemeyince mağaza kapandı.

Evlenmeyi planladığım için yeni bir iş aradım. Konteynır taşımacılığı yapan bir firmanın Mersin Ofisinde işe başladım. 2000 Haziran ayında evlendim. Çalışma hayatı askerde düşündüklerimin ne kadar haklı olduğunu bana hatırlatıyordu. Yeniden Alternatif Yaşam arayışlarına başladım. Bu kez internet gibi bir araç elimin altındaydı. İlk kaçış projem Palownia ağacı üzerineydi. Bu konuda epey araştırdım. Her şey çok mantıklı görünüyordu. Palownia plantasyonları ziyaret ettim. Durumları pek parlak görünmüyordu. Araştırmalarım sonunda cevizi fark ettim. Bir ceviz bahçesi kurarak alternatif yaşam planladım.

2003 yılında çalıştığım firmanın İzmir Ofisi için gelen teklifi kabul ettim ve İzmir’e taşındım.

2006 yılında bir öğle yemeğinde işyerinden arkadaşım Mehmet Kış ile konuşurken hayata bakışımızın paralelliğini fark ettik. Benim için ne olduğu bilinmeyen BLOG dünyasına Mehmet’in yardımları ile başladık. 2006’dan beri epey yol aldığımızı düşünüyoruz.

Sevinerek görüyorum ki 2008 den beri internette alternatif yaşam fikrini paylaşan ve yaşayan birçok dost var.

Geçmişe bakınca aşçılık, inşaat yapım bilgileri gibi alternatif yaşamda faydalı olabilecek iki özelliği kazandığımı görüyorum.

2010 itibari ile yeni bir hayata başlamak için 11 sene çalıştığım işimden istifa ettim.

Mutlu ve dolayısı ile daha başarılı olacağım yeni bir işe bakıyorum şimdi. Geçen sene yarı şaka yarı ciddi Okur-Yazar İş Arıyor başlığı ile bir iş ilanı vermiştim. İzmir’de bana uygun olacağını bildiğiniz iş varsa alternatif yaşamdan beni tanıyanlara duyurulur.

20 - Kasım - 2012 NOTU : Aksiyon dergisinde yayınlanan Alternatif Yaşam Planlaması ile ilgili haberden sonra yukarıdaki yazımın okunma istatistikleri hızla arttı. 2010 tarihinden sonra yaşadıklarımı küçük bir not olarak bu yazıya eklemek istedim.

Su damlasını güçlü kılan özellik sürekliliği. Damla sürekli aynı yere düştükçe o yeri aşındırabiliyor. İnandığım hayata ulaşmak için öğenmeye, uygulamaya, yazmaya devam ettiğim sürece olmak istediğim yere varacağımı çok iyi biliyorum. Zaman zaman karşılaştığım zorluklar, evrensel denge ile önümden kalkıyor ve hatta yepyeni, engelsiz, temiz yollar açılıyor önüme. Esas olan çalışmaya devam etmek, yılmamak ve gerisini tevekkül etmek. 

Aksiyon dergisinde yer alan haberin röportajı yazının yayınlandığı tarihten iki ay önce yapılmıştı. Röportajdan sonra Alternatif Yaşam Planlamasına katkı sağlayacak en temel eğitimlerden birine kaydoldum. 2014 eylül ayında mezun olacağım. (Okumakta olduğum bölüm ile ilgili detaylı yazıları 2012 yılı Ekim-Kasım ayları içinde bulabilirsiniz.) Röportajın bana sağladığı en önemli katkı bu eğitime kayıt olmama vesile olması oldu. 

Hayatımız adına "Zorunlu" değişiklikleri yapmamızı gerektiren bir dönemde yaşıyoruz. Özellikle çocuk sahibi isek bu zorunluluk daha da artıyor. En temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak bilgi, beceri ve mekana sahip olmadan büyüdük ve çocuklarımızı da bu bilgiler olmadan büyütüyoruz. Ancak bulunduğumuz noktada yaşam için gerekli olan beslenme, barınma, maneviyat ihtiyaçlarımızı kendimiz çözemez durumdayız. Ne yediğimizi, ne kadar sağlıklı olduğunu, ne kadar zararlı dış etkene maruz kaldığımızı bilmeden yaşıyoruz. Hastalıklar, kötü hastalıklar etrafımızda. 

Alternatif Yaşam Planlaması "pastoral bir roman" gibi görünebilir. Ben elimden geleni yapmaya devam edeceğim, ailemin ve kendi yaşamımı Alternatif Yaşam yönünde sürdürmeye devam edeceğim.  

Böyle mutluyum... Böyle huzurluyum...      

Yağmur Suyu Toplama - 2


Yağmur suyu toplama sistemleri üzerine bir yazıyı iki yıl önce yazmıştım. Yazıya gelen yorumların ve blogun izlenme raporlarının doğrultusunda konu hakkında biraz daha araştırma yapmak istedim.

Türkçe yaptığım aramalarda anahtar teslim yağmur suyu toplama sistemi hizmeti veren bir firmaya ulaşamadım. Tek tük yağmur suyu toplama sistemi GİBİ görünen basit sistemler mevcut.

İngilizce yaptığım aramada İngiltere’de anahtar teslim yağmur suyu toplama hizmeti veren bir firmanın web sitesini buldum. Sitedeki bilgiler ve içerik çok doyurucu. Sitede detaylı ve çizimli ev, bahçe ve ticari uygulamalar anlatılmakta. Sitedeki Case Study sekmesinin altında uygulanan bazı projelerin hesaplama detayları, yıllık toplanabilecek su miktarı, toplam maliyet ve proje geri dönüş süresi gibi bilgiler verilmiş.
Örnek projelerden birinden alınan bilgilere göre:
150 kişinin kullandığı,
Günlük su tüketimi 1690 litre olan 21 tuvalet ve 3 pisuar için,
Yıllık ortalama 800 mm olan bölgede,
1000 metrekare çatı alanına sahip binada,
Yıllık 410.000 litre su toplanabiliyor.

Bu projenin maliyeti 4325 sterlin, yaklaşık 10.000 TL.
Projenin geri dönüş süresi 5.3 yıl olarak verilmiş.

Sitedeki bilgiye göre ev tipi bir yağmur suyu toplama sistemi yaklaşık olarak 2000 sterline, yaklaşık olarak 4700 TL ye, yapılabiliyor. Kaba hesapla bir ev tipi yağmur toplama sistemi 7-10 yılda geri dönüş sağlıyor. Sistem kurulduktan sonraki tek maliyetinizin her üç ayda bir alacağınız filtre bedeli olacağı belirtilmiş. Firmanın sayfasında evinize ait bilgileri (yeri, kaç kişi yaşadığı, çatı alanı gibi) girmeniz halinde size fiyat teklifi yapacak bir bölümde bulunuyor.

Geri dönüş süresini baz alırsanız çok verimli bir proje olarak görünmüyor. Ancak kullanılabilir suyun giderek azalması, yer altı suları ile yapılan sulamanın zamanla toprakta tuzlanma oluşturarak toprağı verimsizleştirmesi gibi faktörleri düşündüğümüzde yağmur suyu toplama sistemi uygulanabilir.

Gelelim ne yapabileceğimize; resimlerden yağmur suyu toplama sistemi kurmanın çok teknik ve yapılamaz bir sistem olduğunu düşünmüyorum. Doğru büyüklükte bir depo, bir dalgıç pompa, bir motor, birkaç filtre ve tesisat ile bu iş yapılabilir.
Gelelim hesaplamalara. Devlet Meteoroloji İşleri sayfalarında her ilin aylık ortalama yağış bilgileri mevcut. İzmir için değerleri alarak hesaplayalım. Hesaplamalara başlamadan bir uyarı yapayım, çevirimleri internet araştırmalarından elde ettiğim bilgiler ile yaptım, kontrol edilmeleri gerekebilir.

Meteoroloji İşleri sayfalarındaki ortalama yağış bilgisi bir metrekareye düşen yağışın kilogram karşılığı olarak verilmiş (kg/m2).
Bir kilo su, bir litre yapıyor.
İzmir için en yüksek ortalama yağış Aralık ayında, 133,9 kg/m2. (133,9 lt/m2 de diyebiliriz.)
150 metrekare çatısı olan bir binadan Aralık ayında toplam 20.085 lt (150 m2 X 133,9 lt/m2) su toplanabilir. Günlük ortalama 669 litre su toplanabilir. Evin günlük su tüketimi bu rakamdan düşülerek ihtiyaç duyulan deponun asgari büyüklüğü bulunabilir.

Gelelim kötü habere. İzmir için 1 – Mayıs, 1- Ekim tarihleri arasında düşük yağış miktarından dolayı günlük 55 litre su toplayabiliyorsunuz. Temmuz, ağustos aylarında neredeyse günlük 10 litre su toplanabiliyor. Sulama ihtiyacının yoğun olduğu dönemde su yok. Yeri uygun olanlar büyük bir depo ile kurak aylar öncesi depolama yaparak bu sorunu yenebilirler.

Türkçe arama yaparken yağmur suyu toplama ile ilgili firmalar buldum. Firmaların sayfalarını incelediğimde fark ettim ki, kuvvetli yağışın çatıda yarattığı su birikmesini ve çatıdan gelen aşırı suyun borulardan mekân içine akmasını engellemek için kurulan sistemler olduğunu gördüm. Amaç olabildiğince hızlı ve çok miktarda yağmur suyunu tahliye etmekti. Nereye dersiniz? … Kanalizasyona!!!

Pazartesi, Ocak 11, 2010

Karbon Kredisi

Bir yazıda karşılaştığım “karbon kredisi” ifadesinden sonra nedir bu karbon kredisi dedim. Biraz araştırdım. Uludağ Sözlük sayfalarında bulduğum tanımlamayı aşağıya kopyaladım.
-------
Dünyanın en çok üreten ülkeleri ve dev şirketleri, açgözlülükleri sayesinde dünyamızı kirletti! Yaşayan tüm canlıları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirdiler. Sonunda 1992'de pek çok ülke, bu yok olmaya karşı harekete geçti. Artan sera gazını azaltmak için bir protokol oluşturdular. 181 ülke 1997'de adına Kyoto Protokolü denilen oluşuma "Evet" dedi. Bununla birlikte karbon salınımı konusunda 2008-2012 arasını kapsayan ve 37 ülkeye karbon salınımlarını azaltmak için yükümlülük getiren "Zorunlu piyasa" devreye girdi. ilk etapta elektrik, çimento, cam, kâğıt gibi havaya bol karbon salan sektörler yükümlülük altına girdi.

Hakkını teslim edelim.

AB, Kyoto'ya liderlik yaptı. Kyoto için 1990'ı baz aldı. Sektörleri planladı. Şirketlere üç seçenek sundu:
Ya üretim azaltılacak, Ya enerji verimliliğinden yararlanılacak, Ya da karbon salınım hakkı alınacak.
Çevreyi çok kirleten şirketlere ise "Kotaları genişletme şansı" verildi! Şimdi kotası yetmeyenler, gönüllülük ve zorunluluk çerçevesinde karbon kredisi kullanıyor.
--------

Karbon Kredisi; bir başka deyişle, karbon satın alan ülkeler onu yakma hakkını almış oluyor ve karbonu satan ülkeler ise onu yakma hakkından vazgeçmiş oluyor.

Türkiye bu ticarette satıcı konumunda. Türkiye’de karbon ticaretine aracılık eden firmalar, bankalar bulmak mümkün.

Karbon ticaretinin teknik yanını bir kenara bırakırsak hala birileri bir şekilde yüksek miktarda karbon salınımı yapabiliyor.

Parasıyla değil mi? Ver parayı sal karbonu.

Başladığı gün fiyasko olacak diye yazdığım Kopenhag toplantılarının tahmin ettiğim gibi fiyasko ile bittiğini de göz önüne alırsak, çocuklarımız için durumun vahim olduğunu söyleyebilirim.

Karbon ticareti hakkında güzel bir animasyonu Story of Cap Trade sayfasında izleyebilirsiniz. Story of Cap Trade ana sayfasından Story of a Stuff ı daha izlemenizi tavsiye ederim.