Alternatif Yaşam Planlamasını sadece mevcut sisteme karşı daha yaşanabilir, daha insansı bir çözüm olarak mı düşünüyorsunuz?
Yiyecek ve içecekleri zincir marketlerden alıyoruz.
Elektriği TEDAŞ sağlıyor,
Yakıtı benzin istasyonlarından alıyoruz.
Parasıyla değil mi? Neye ihtiyacımız varsa, verir parasını alırız.
Ya paranın satın alma gücünün kalmadığı bir gün gelirse? Ya sadece kendi kendine yetmesini bilenler hayatta kalabilecek ise.
The Day After Tomorrow (Yarından Sonra) filmini seyretmiş miydiniz? Televizyonda da birkaç kez yayınlandı. Hadi be, yok artık, ne gerek var dediğim bir çok yeri olan Holywood yapımı bir film olmasına rağmen, filmin konusunu oluşturan iklim değişikliği, bilim çevrelerinde raporlar ile filmde anlatıldığı şekilde sunulmakta. Filmi hatırlatmak adına çok kısa bir özet verirsem: Buzullardaki erime okyanus suyunun tuzluluk oranını etkiler, Dünya birkaç hafta içinde yeni bir buzul çağıda girer. Kuzey yarıkürede kalan ülkeler tamamiyle buzlar altında kalır ve halkları yok olur. Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Eyaletlerinde yaşayanlar, Meksika’ya sığınarak kurtulabilirler.
Ani, beklenmedik ve tüm dünyayı etkileyecek bir felaket karşısında birey olarak ne kadar hazırlıklıyız?
Arkadaşlarım arasında neden Alternatif Yaşam Planlaması yapmamın/yapmalarının gerekliliğini konuşurken, olası felaket senaryolarından bahsettiğimde:
- Aniden buzul çağına girdiğimizde, sen bahçende “domates” yetiştirerek hayatta kalmayı mı düşünüyorsun?
- Senin kümes felaketten muaf mı?
- Alternatif Bir Yaşamın var diye felaketten sen etkilenmeyecek misin?
soruları ile gelmekteler. Etkilenmemek mümkün değil. Tabii ki, bir felaket senaryosunda tarım yapılamaz hale gelecek ve hayvanlar ölecek.
Biz şehirlerde yaşayan insanlar; kaçımızın evinde onbeş günden fazla gıda temin edebilme imkanı var? Şehir yaşamı böyle, gıda stoklamaya gerek yok.
Doğuda kar yolları kapadığında, altı ay insanların dış dünya ile bağlatıları kalmıyor. Yolları kapandı diye açlıktan ölen bir köy halkı var mı?
Dünyayı etkileyecek olası felaket seneryolarında şehirde, apartmanlarda, trafikte olup yağmanın ve kaosun içinde kalmak mı iyi? yoksa kendi bahçenizin içindeki evinizde olmak mı?
- Sonunda ölecek isem, niye bunu geciktireyim?
- Sonun ne zaman olacağı belli mi? Neden ilk darbede yıkılayım? Direnebildiğim kadar direnmem gerek ve belirli bir zaman sonra eğer şartlar düzelirse, yeniden başlayabileceğim bilgi, yetenek ve donanıma sahip olmam gerek.
Soğuk savaş döneminde Amerika’da yüzbinlerce insan nükler saldırı ihtimaline karşı sığınak yaptırmış, benim anlattıklarıma da böyle hastalıklı bir düşünce olarak bakabilirsiniz.
Ben büyük resme baktığımda; kendi kendine yeten, sağlıklı, stressiz, doğa ile barışık, zamanını doğanın hızına göre düzenleyen ve olası felaket senaryolarında sistem insanlarından birkaç adım önde bir hayat görüyorum.
Günün Kitabı : 2012, Marduk ile Randevu / Burak Eldem
Günün Albümü : Nirvana / Nevermind
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder